54
Yorum
12
Beğeni
0,0
Puan
9530
Okunma
Geçenlerde amcamlar bize uğradı. Yengem ve neredeyse benim boyuma gelmiş çocukları ile sohbet ederken, 17 Ocak 1990 tarihinde yaşadığımız bir olay üzerine konu açıldı. Konu ile ilgili olayın geçtiği zamana ait basında çıkan haberleri görmek için hemen internetin başına geçip 1990 yılına ait gazete arşivlerine ulaştık. Ve anılarımız canlandı.
Tarih 17/01/1990
O zamanlar Yenikapı’da iki katlı bir evin giriş katında oturuyoruz. Maddi sıkıntıdan mı dersiniz, o an ki yaşam sıkıntısından mı bilemiyorum, annemin evi basan farelerden kurtulmak için odaların kenarlarına her gün koyduğu fare zehirleri ve uyandığımızda her gün karşılaştığımız tahtalıköyü boylamış farelerden tutun da, üst kattan sürekli üzerimize damlayan ev aklımdan çıkmıyor. Ama evimiz konum itibari ile iş yerine yakın bir yerdeydi.
O zamanlar okula gitmediğimden evde canım sıkıldığında babamın dükkânına giderdim. Ev ile iş yeri arasında uzak bir mesafe olmamasından dolayı annemden izin almaya bile gerek yoktu.
Babamın dükkânının bulunduğu sokağa geldim. Sokağın hemen başında olan Nadir İş Hanı’na geldim. İş hanının hemen bodrum katında lokantalar vardı. Karadeniz Pidecisi’nin yaptığı çorbanın tadı hâlâ dimağımda, unutulacak gibi değil.
Kapının hemen girişinde üst üste yığılmış kumaş parçaları ve üst üste yığılmış yığıntılar arasında oturan, çalışan işçilerin arasından geçip beşinci kattaki babamın dükkânına gittim. Giriş kapısının hemen karşısında yüksekçe bir masa. Masanın öbür tarafında yüzleri kapıya dönük makineciler ve karşılarında onlara iş yetiştiren ortacılar kapıdan giren beni, fark etmemişlerdi bile. Göz ucuyla babamı olduğum yerde aradım. Ama yoktu. Amcamı hemen yan tarafta masanın karşısında otururken gördüm ve yanına doğru yürüdüm. Amcamın yanına gittiğimde, soğuk limonata istediğimi söyledim.
Amcam, diafona doğru yürüyüp o beyaz kutu ve üzerinde kırmızı butonu olan sihirli düğmeye basıp :
“Bize iki tane soğuk limonata” dedi.
O sırada handan sesler ve bağrışmalar yükselmeye başladı. Olanları anlamak için amcam ve ben sesin olduğu yöne doğru yürüdük. Alt katta adamın biri, kendisinden küçük iki kişiye bağırıyordu.
Amcam:
“Ne oluyor ” diye sorduğunda bağıran adamın bu iki kişinin babası olduğunu anladık.
Çocuklarını köye götürmek için köyden geldiğini söyledi. Çocuklar ise taşı toprağı altın bu şehrin büyüsüne artık kapılmış olacaklardı ki gitmemeye kararlıydı. Babasının gözünden dökülen yaşlar içimize içimize işliyordu. Çocuklar ise vurdumduymaz bir şekilde arkalarını dönüp işlerine devam ettiler.
Nihayet hanın çaycısı limonatalarımızı getirmişti.
Amcam, bana gelen limonatayı adama uzatarak sol elini omzuna koydu:
“ Olsun burada işlerinde gücündeler, bırak gençler çalışsınlar ”diyerek moral vermeye çalışsa da yaşlı adam tatmin olmadı ve limonatayı yarım bırakarak handan uzaklaştı.
O an ne denebilirdi ki. Sustuk.
Üst kata dükkâna çıktık. Yoğun iş temposunda amcam işinin başına geçti. Ben de elime makas alarak oyalanıyor babamı bekliyordum. Bir şeylerle uğraşırken zaman o kadar çabuk geçiyordu ki. İnsan anlam veremiyor. Hafif uyku mahmurluğuna yenik düşen başımı tam yığılan kumaşların üzerine koyacak iken iş hanının hemen karşısında bulunan hotelden bizim cama doğru biri taş atmaya başladı. Bir anda yerinden irkilerek kalktım ve ne olduğunu anlayamadım. Sırtı cama dönük olan makinacı hotelin penceresinden taş atan adamın hareketlerinden anlaşılacağı gibi aşağı bakmasını istedi.
Makinacı pencereyi açıp aşağı bakması ve bize dönmesi günün en uzun zamanı gibiydi. Ağzından tek cümle çıktı:
“ Yanıyoruz! ”
Amcam bir hamle de beni sağ eli ile kucağına alıp aşağıya doğru inmeye çalıştı. Yangının çıkış yeri aşağıdan olacaktı ki aşağıdan gelen duman ve ateşler arasından kaçamadık.
Bir anda duraksayıp:” Çatıya çıkalım ”dedi. Çatıya çıktığımızda ise çatı katına çıkan kapının kilitli olduğundan dolayı kimse çıkamıyordu. Kapının demir olmasından dolayı da kırılması imkânsızdı. Amcam ile tekrar beşinci kata geldiğimizde bizim iş yerinin hemen yan tarafında bulunan dükkâna girdik. Kafasını camdan uzattı. Aşağıda, itfaiyeciler gelmiş ve branda açmışlardı. Herkes brandaya doğru atlamaya çalışırken biri brandaya değil de yere çakılarak hayatını kaybetmişti.
O an amcamın söylediği tek şey geldi aklıma:
“ Ya burada yanarak öleceğiz; ya da aşağıya atlamayı deneyerek yaşayacağız.”
İlk önce beni aşağıya brandaların olduğu yere dikkatli bir şekilde fırlattı, brandanın üzerine düşmemle birlikte bir el tuttuğu gibi beni hemen karşıdaki eczaneye doğru götürdü.
Eczanede hemen masanın üzeri temizlendi ve beni masaya uzattılar. Daha sonra kaldırıp su içirdiler. Sonra yine masaya uzattılar ve yine kaldırdılar. Bu sefer de bir dilim portakal ve bir küp şekeri verdiler, yedim. Sonra gözlerimin içine bakıp: “iyisin ”dediler ve bıraktılar.
Eczaneden hemen çıktım. Binada olanları dışarıdan izliyordum. Amcamın beşinci kattan iple aşağı inmesini izliyordum ki üçüncü katta ipin kopmasıyla birlikte amcamın düşüşünü gördüm. Gözlerimin önünden kayıp giden zaman gibi ölümleri izliyordum. Amcamı olduğu yerden kaldırıp ambulansa bindirdiler.
Bizim elemanlardan biri ölmemek için kendisine itfaiye merdiveni uzatılsın diye tüm bedenini pencereden sarkıtmış bekliyordu. Geçenlerde gördüm,elinin yarısı o yangında yanmıştı. Her şey gibi yangın, ona da acı hatırasını bırakmıştı.
Handa babasıyla kavga eden iki gencin çığlıkları kulaklarımdan hiç gitmiyor. Babalarının, onları götürmek için döktüğü gözyaşları aklımdan hiç çıkmıyor.
Meraklı kalabalık gibi bende olanları izlerken annemi kalabalık arasında buldum.
Ve eteğine sarılarak : ”Üzülme anne babam iş yerinde yok ”diyebildim.
Belki o ana kadar gözlerimden dökülmeyen yaşlar annemin hüzün ve mutlulukla karışmış, dişlerini birbirine vuran ses tonu ile dökülmeye başladı. Gözyaşlarımı kazağıma silerken, kendini yerlere vuran bir adam takıldı gözlerime. O adamın yanına gittim. Çocuklarını almak için gelen ama çocukları gitmemek için direnen babanın yanına gittim.
O babanın ağzından dökülen cümle kanımı dondurdu .
“ Sizi canlı götürmeye geldim, ölünüzü mü götüreceğim” oldu.
Tüylerimin diken diken olduğu bir an. Bayılmışım. Gözlerimi açtığımda her şeyin bir rüya olabileceği ümidine kapılmışken yanı başımda bacakları alçıya alınmış amcamı gördüm. Yaşadıklarım, gördüklerim hepsi gerçek ve unutulmaz bir acıymış. Yangın böyle bir anı bırakmıştı.
O yangında gazetelerin dediğine göre 16 kişi öldü. Ama bize göre tüm insanlık ölmüştü. Yangından kurtulan tek çocukmuşum bunu zamanla öğrendim. Ve o yangında burnu bile kanamadan kurtulan tek kişiymişim.
Gazetede bu haberleri tekrar okuyunca amcamla göz göze geldik.
Yine sustuk.
O yaşlı amcanın gözyaşları geldi aklımıza. O sözleri geldi.
Ölümün bir an yakamıza yapıştığı an geldi.
Nadir Han / 17 Ocak 1990
-------------------------------------
Hürriyet Gazetesinin haberi:
İş hanında yangın: 16 ölü
İstanbul Kumkapı’da, trikotaj, iplikçi, derici ve plastik atölyelerinin bulunduğu Nadir Han’daki yangının sigara izmariti veya elektrik kontağından çıktığı sanılıyor.
Ölenlerin çoğunun atölyelerde çıraklık yapan çocuklar olduğu anlaşıldı. 9 kişi de ağır yaralandı...
Saat 16.30’da başlayan yangının büyümesine, atölyelerde bulunan yanıcı maddeler sebep oldu ve yoğun duman faciaya yol açtı. İstanbul’daki binlerce binada olduğu gibi Kadir Han’da da yangına karşı hiçbir önlem bulunmayışı, can kaybının artmasına sebep oldu...
Üst katlarda çalışan işçilerin, 2’nci katta çıkan yangından kurtulmak için terasa koştukları, ancak buradaki kapı kilitli olduğu için sıkışıp kaldıkları anlaşıldı. Cesetler, birbirlerine sarılmış halde bulundu...
Kumkapı, Balipaşa Yokuşu, Arayıcı Sokak 3 numaradaki Nadir Han’ın ikinci katında dün saat 16.30’da, sigara izmariti veya elektrik kontağından çıktığı sanılan yangının kurbanlarından çoğu çocuklar oldu.
Üst kattaki işçiler, aşağı inemedikleri için tersa kaçmak istedi. Fakat teras kapısı kilitli çıkınca, sıkışan işçiler, boğularak can verdi. Oteller, birbirlerine tanimış halde bulundu. Olaydan 9 kişi de ağır yaralı olarak kurtuldu.
(Hürriyet)
Tarih: 17/01/1990
Haberin Sayfası:
www.teknolojikkazalar.org/show_article/46548a7913741
İlgili Fotoğraflar:
[tag]i mg src=www.edebiyatdefteri.com/tasarim/yangin/1.jpg[/tag]
[tag]i mg src=www.edebiyatdefteri.com/tasarim/yangin/4.jpg[/tag]
[tag]i mg src=www.edebiyatdefteri.com/tasarim/yangin/2.jpg[/tag]