Gözlerden Dökülen Sözler..
1.BÖLÜM
Bakıyordu uzaklara doğru..Bilmediği bir şehrin hayalleriyle doluydu zihni ve bir o kadar da büyüktü içindeki yangın..Seni… diyordu gerisi gözlerinden dökülüyordu gencin.
Titrek bir ay ışığında ayyuka yükseliyordu hayalleri.. Bi çare gönlü sancılı bir özleme gebeydi..Yağmur damlaları gibi dökülüyordu zihninden söylemek istedikleri ve alev gibi yanıyordu uykusuzluktan kızarmış gözbebekleri. Sevmek… diyordu gerisini gözleri masum bir çocuk edasıyla hissettiriyordu yüreğindeki fırtınalı denizleri..
Nisan ayının yağmurlarıyla toprak kokusunu çekiyordu içindeki yeşermiş düşlerine. En çok da gecenin sakinliğini seviyordu..Gece sadık bir dost gibi kucaklıyordu genci, sisli yollarında.. Tepedeki yaşlı çınar ağacının dibinde oturmuş gökyüzüne dikmişti özlemle bakan gözlerini.. Kim bilir belki de aynı yıldızı izliyorlardı hafif esen bir rüzgar eşliğinde..
Özlemek önce geliyordu sevgisinden, çünkü sevgiyi değerli kılanın özlemi olduğunun farkındaydı. Seni… diyordu gözleri zaten dile getiriyordu özlemini. Gözlerinden dudaklarına doğru parıldayan bir yıldız gibi dökülüyordu gözyaşları. Özlemi ve sevgisi birleşiyordu bir delta misali kalbinin derinliklerinde ve hükmedemiyordu her geçen gün büyüyen alevine.. Genç işte buna diyordu gönlün pınarı diye..
Yine yol aldı tepedeki tek sırdaşı olan yaşlı çınar ağacına doğru… Güneşin batışını bekliyordu içindeki alevi körükleyen bir rüzgar eşliğinde. Bir anda dili tutuldu, eli ayağı birbirine dolandı ve doğadaki hiçbir kokunun vermediği bir hazla içine çekti hasret duyduğu o kokuyu.. Titrek bir sesle Burdasın!.. diye mırıldandı genç. Oturdular kendini hiç yalnız bırakmayan sırdaşının gölgesinde ve saatlerce hiç konuşmadan baktılar birbirlerinin gözbebeklerine.. Çünkü ikisi de farkındaydı en güzel sözlerin gözlerden bir bir döküleceğinin.. Sahi ya anlatmak mümkün müydü nasırlı cümlelerle o derin hislerini…
2.BÖLÜM
Göz kapaklarının içinden süzülen güneş ışıkları sevdiceğinin gözlerinin önünde yavaşça kaybolmasına neden oldu..Olamaz! sanki gerçek gibiydi, neden bu rüya devam etmedi ki sonsuzluğa uzanan bir derya gibi..Yavaşça doğruldu yüzünde belirsiz bir ifade..Az da olsa beraber olduk düşüncesi mi yoksa keşke gerçek olsaydı hüznü müydü gencin simasındaki belirti, anlaşılamıyordu..
Dizlerinin üzerine çöktü ve sessiz bir feryatla göğe haykırıyordu özlemini..Ayağının altında serili tüm yollar, tepeler ve hepsine düşman oluyordu sevdiğiyle arasına girdiği için. Eve doğru yol aldı, köşede bir taşın üzerinde yalnız başına oturan ve mızıka çalan küçük kız çocuğunu gördü..Yavaşça yanına yaklaştı ve okşadı küçücük yanaklarını. Derdini anlatmak istedi fakat saçmaydı, acısını anlayamayacak kadar küçüktü kızcağız.. Fakat mızıkasından öyle sihirli sesler çıkıyordu ki sanki gencin acısını anlatır gibiydi her canlıya.. Gözü doldu ve cebindeki son bozuklukları verdi küçük sevimli çocuğa.. Derdimi anlayamazsın ama derdimi anlatabiliyorsun istemeden de olsa, kim bilir belki de derdini duyuruyordu kızcağız mızıkasıyla tüm doğaya..
Hasret vardı, hüzün vardı yüreğinde, peki sevinç nerede? Yırtık cebinden düşürmüş gibi kaybetmişti sevincini, yürüyordu uzun uzadıya yollarda belki bulurum umuduyla.. Çıkardı yamalı ceketinden bir sigara ve yaktı tüm yaşanmamışlıkların adına..Zihni bulanıktı.. bilmediği bir şehrin hayalleriyle doluydu zihni ve gözlerinden dökülüyordu bir bir içindeki özlem. Düşünüyordu, ya kendini öldürecekti içindeki yangın sönsün diye ya da içindeki öldürecekti kendisini söndürülemez bir yangının dehşetiyle..ne zor bir çelişki! Her durumda ölen kendisiydi..
Her yeni gün yeni bir üzüntünün habercisiydi ve hasret olabildiğince zorluyordu halsiz düşmüş kalbini..Doğrulmak ne mümkün böyle bir enkazın altından! Rahmet yağdırıyordu bereketini.. Nisan yağmurları yine toprak kokusunu saçmıştı tüm güzelliğiyle etrafa. Genç hiç durur mu vardı yaşlı ve tek dostunun yanına..Bir şiirdir dökülen özlem dolu dudaklarının arasından uzak diyarlara doğru..
Hissedemem sende hissettiklerimi başka hislerde,
Dokunamam hayal olan ellerine,
Masallar uyduramam çocuksu yüreğime,
Kaybedemem bende az da olsa var olan düşlerini,
Kandıramıyorum artık, büyümüş, aşkı anlayabilen gözlerimi..
Gün yerini geceye bırakmış, genç her akşamki gibi evinin önündeki ağacının dibinde oturdu. Aynı yıldızı seyrediyordu yine ve bir umuttur bekliyordu uzak diyarlardan güzel bir haber. Aşkın kezzabından koymuştu bir kadeh ve içiyordu sanki çöllerde susuz kalmışçasına suya hasret. Geçmiş, bir film şeridi gibi canlanıyordu gözünde ve en güzel hayallerini gözlerinden döküyordu bir bir musluktan akan damlar misali..
3.BÖLÜM
Gönlünün prensesinin resmini çizmişti gecenin geç saatlerinde ve uyuya kalmıştı çizdiği saçının son telinde.. Kuş cıvıltılarıyla ve sabahın serin rüzgarının yüzünü okşamasıyla uyandı. Resme baktı ve bir an için gerçek olduğunu sandı, gözleri o derece perişandı.. Bugün her zamanki günlerden daha bir farklıydı, içinde belirsiz bir huzur vardı..Hisseder gibiydi mutluluğunun adım adım yaklaştığını..
En güzel kıyafetlerini giydi ve saçlarını uzun zaman sonra özenle tarayıp hazırlandı. Radyoda çalan parçanın sözlerine kulak kesildi:’Sisli bir maziden uzakta, yalnızca sana yakın..Gönlümün dalgalarında sevgin kalsın..Bitmeyen rüyalarımda hep sen varsın...’ Evden çıktı ve her zaman buluştukları yaşlı çınar ağacına doğru yol aldı. İçinden bir ses ’Bugün, Bugün...’ diye sürekli sayıkladı. Mızıka çalan küçük kızcağızın gözleri umutla bakıyordu ve mızıkasından sesler insana sebepsiz bir huzur veriyordu..Oturmuş yaşlı dostunun gölgesinde umutla bekliyordu. Dile kolay 2 yıldır tek bir gün bile istisnasız bekliyordu. Saatler geçmek bilmiyordu ve değişen bir şey olmayınca kendini kandırdığını hissediyordu..Güneş batmak üzereydi ve umutlar bir bir tükeniyordu. Genç:’ Artık gelmeyecek, ama hiçbir zaman unutamam, unutturamazlar.. bekleyişimin ardından şuracıkta yaşlanıp ölürüm efkârımla.. Halimi sormaz artık kuşlar, tek dostum yaşlı çınar ağacı üstüme yıkılır bir zaman sonra. Mızıkasıyla teselli vermez ki artık bu küçük kızcağız bana, öylece çekip giderim bu diyardan anlamsızca..’ Güneş batmak üzereydi ve tüm umutlarının bir kaç kırıntısı kalmıştı gözlerinde..Rüzgâr hafif hafif esiyordu yüzüne ve muhteşem bir sevinçle haykırdı genç. Bu seferki rüyâ olamaz, olmasın, kaldıramaz artık yıkıntılar içinde kalmış yüreğim. Döndü arkasına ve gözleri ay, saçları güneş gibi parlayan, dünyadaki tek anlamı olan sevdiğinin göz bebekleriyle sarhoş oluyordu sanki. Sesi kısıldı, kalbi volkanlar gibi patlarcasına çarpıyordu. Yıllarca biriktirdiklerini bir bir anlatmak zordu..Fakat her zamanki gibi tüm acılarını, bekleyişini ve çektiği hasreti gözleri bir bir döküyordu yanaklarından.. Sımsıkı kenetlendiler birbirlerine ve haykırdılar birbirlerinin göz bebeklerine hasret ateşinde yanmış özlemlerini..Genç seni.. dedi, gözleri her bir saniye beklediğini anlattı..Seni...dedi, gözleri gelmeyeceğin korkusuyla öleceğimi sandım diyerek noktaladı. Birbirlerinin gözlerine bakarak: Biz...dediler, göz bebekleri; ne bu dünyada ne de öteki dünyada bir daha ayrılmayacağız diyerek sonsuzluğa uğurladı..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.