SAVAŞ VE HAYAT-İ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
SAVAŞ VE HAYATİ
Hayati ve Savaş, ayrı köylerden kopup gelmiş iki çocuktu. Devlet eliyle boşaltılan köylerde hayat, acımasızlığıyla enselerinden, yüreklerinden vurmuştu tüm bu fukaraların...
—Fukaranın, düşenin yüreği hep delik-deşik olur ya…
Göç alan şehir balon gibi şişmiş ve çarpık kentleşme nedeniyle tüm hırçın dalgalarını sergiliyordu. Bunlardan iki insanın dramını gözler önüne sererken hayatın, ikiyüzlü madalyondan ibaret olduğunu yazmaya çalışacağım. Çünkü hayat, bir yüzüyle cömert güleç diğer yüzüyle çok acımasızdır.
Ve bir zaman içinde anlaşmazlık yüzünden Hayati’nin babası, bir kavgada hayatını kaybetmiş, Savaş’ın annesi ise amansız bir hastalıktan vefat etmişti. İki çocuk daha sekiz-dokuz yaşlarında iki yetim-öksüzdü. İki aile de çok yoksuldu, ayrıca şehrin acımasız cenderesinde örselenip gidiyordu.
Savaş ve Hayati’nin yolları bir çöplükte kesişir ve sonunda çok sıkı-fıkı iki arkadaş olurlar. Aile bütçesine az da olsa katkıları bulunsun diye gece gündüz durmadan çalıştılar iki arkadaş…
Zebanileşen dünya düzeni özelikle insan eliyle yapılan ikiyüzlü, çifte standart düzenin kol gezdiği bir dünya arenasında alta(geride) kalan insanlar ya kayboluyor ya da amaçsız bir kurşuna hedef olmaktan da kurtulmuyordu!
Hayati ve Savaş, Şehirde parsellenmiş çöplüklerde ancak gizli-kaçak olarak çalışmaları gerekiyordu çünkü bu çöplüklerde parasını önceden veren horozlara(taşeronlaşma) aitti, o yüzden ya sabah alaca karanlıkta ya da gece geç vakitlerde çöplüklerde ekmeklerini arayabiliyorlardı.
İki arkadaş, şehirde zenginlerin veya tüketim savarların fazlalıklarından, artıklarından oluşan bu çöp yığınlarından ekmeklerini ararlarken; kimi zaman karanlık sokakların Ayaş sarhoşların şiddetlerine, hakaretlerine, kimi zaman da onlardan büyük çocukların Düellosuz kavgalarından nerdeyse her gün eve yara bere içinde dönüyorlardı.
Hayat ne ki, saniyesel devinimlerle durmadan akıp geçmekte…
Zaman, makarasını ileriye doğru sararken bu çocuklar büyüdüklerinin farkına bile varamamışlardı. Savaş ve Hayati tüm hayatın acımazlığına rağmen ayakta durmanın gururunu da yaşamıyor değillerdi, eve ekmek götürmek de maharetti çünkü…
İnsan hayatı çökebiliyorken; asıl mesele bu…
Sayısal uğur kelebeklerine sarılan bir toplum mu yoksa ölümlere, savaşlara, olumsuzluklara karşı duyarsız bir toplum mu desem; yerel yönetim bölgelerin içinde bitiveren küçük çaplı feodalist(mafyavari) sistemin hükmettiği şehirlerde ne yazık ki kent caddelerin ön tarafındaki şatafatlı, gösterişli gibi değildir.
Ve hayata en çok kötülerin, lanetlenenlerin yaşadığına nerdeyse her gün tanık olmaktayım! Evet, çok iyi yaşıyorlar!
Şimdi Gelelim Savaş ve Hayati’nin haytalarına…
Çocuklar, habersiz büyürken, şiddetlere, baskılara ve dayatmalara maruz kaldıkları için onlar da şiddet uygulamayı zamanla öğrenmişlerdi! Şiddet şiddeti doğurur; kin, öfkeyi saklayarak… On yıl boyunca çöplükteki hayat onları olgunlaştırmadığı gibi kabalaştırmıştı da. Derken bir gün karşı tarafın ataklarına bıçakla saldırıya geçerler. Çöp paylaşamama kavgasında iki ölü, iki yaralı vererek sonuçlanır.
Savaş ve Hayati’ye ne mi oldu? İkisi de öldü! Hayati, ‘Savaş’ın kollarından ölürken, Savaş da hastaneye kaldırılırken yolda öldü!
HERZEMCE/ FİGÜRLER/2012
YORUMLAR
savaş ve çocuk!
sanırım birarada dururken en eğreti acıyı ruhumuza yükleyen mânâ...
tebrikler güzel insan...
DemAN
Onur verdiniz efendim, çok sağolun hocam
Selamlarımla/ saygılarımla
güzel bir öykü
.
kutlarım
lacivertiğnedenlik tarafından 5/20/2012 12:07:20 AM zamanında düzenlenmiştir.
DemAN
Onur verdiniz efendim, çok sağolun