- 2443 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
BİZİM EVİN İĞRENÇ HALLERİ
VAHŞİ AŞK -3 -
Nurullah Dede ve Kerime Nine’nin giderek yaklaşmakta oldukları motel biri baba diğer ikisi oğul olan üç öküz tarafından işletilmekteydi…Bu öküzler halis muhlis yerli sığırlar olmakla beraber kendilerinin Yunanistan’ın Pire Şehrinden olduklarını sanmaktaydılar…İşte bu sebeple de motellerinin adı ‘’ MOTEL PİRELİ’’ liydi. Bu salaklıkları yüzünden o motele neredeyse hiç bir Allah’ın kulu uğramazdı. Baba ve oğulları bu motelin üst katını ev, diğer katları motel olarak kullanmaktaydılar ) [ hayali bile güzel ama nerdeeeee ]
O gün yine yatağın sol tarafından kalkmış olan Baba Selami sabahın köründe bilgisayarın hoparlörünü sonuna kadar açarak etrafa İron Maiden konseri veren oğlu Ertuğrul’a bağırıyordu.
-Ulan böğürttürme o namussuzları sabah sabah ..Ben size kaç defa söylemiyor muyum ben yataktan kalkıp kahvaltımı yapmadan ve üzerine sigaramı içmeden bu evde müzik sesi de dahil hiç bir ses olmayacak diye..
Demesine diyordu ya ha başçavuşun beygiri gaz yapıyordu ha baba bağırıyordu…Çünkü Ertuğrul’un bu yüksek volümlü seste babasını duyması mümkün değildi. Lakin bu ses diğer oğul Cengaver’i de uyandırmıştı. O da çıkıştı Ertuğrul’a
-Ulan mal…Haydi sığırsın onu biliyoruz da aynı zamanda sağırsın da.
Ertuğrul ve Cengaver aslında çok çok sevecen iki kardeştiler. Yer yüzündeki bütün canlı türlerini severlerdi…Hatta Baba Selami bu iki kardeşin yılandan, akrebe , Galaphagos kaplumbağasından Tazmanya Canavarına kadar pek çok hayvanla koyun koyuna yattıklarını görmüştü…Evet bu iki kardeş tüm hayvanları severlerdi … Birbirleri hariç…
Baba Selami yataktan kalktığını sanarak uyandığında yine bilgisayar masasının başında koltukta uyuyakaldığını gördü. ‘’Ulan Serayyy…Ulan senin elinden nedir çektiğim.’’ Diyerek uykusuz kalmasına sebep olan site komşusu, ve de en sevdiği arkadaşı Tombiş Seray’a sitem etti. ( Ev ev değil mübarek sanki İnternet Kafe’ydi…Her kesin bir odası ve odasında bilgisayarı vardı )
Baba Selami normal ayarlarına dönebilmek için banyoya girdi. Duşun altına girmeden önce ucu açık olan fişi prize sokup kabloları vücuduna temas ettirmeden önce soğuk suyu açtı. Kabloları vücuduna dokundurup kendisine sağlam bir elektrik şoku verdikten sonra fabrika ayarlarına döndü ama böyle bir evde fabrika ayarlarıyla uzun süre devam edebilmek mümkün değildi.
Karısı Münevver Hakkın Zahmetine kavuşalı beri Cengaver ve Ertuğrul adlı oğullarıyla manastır bakiresi hayatı yaşamakta olan baba Selami, kurulanmak üzere havlu aradı. Ama bu evde hiç bir zaman havluyu banyodaki askılıkta bulmak mümkün değildi. Bağırdı banyodan.
-Bana bir Havlu getirin.
Biraz sonra Cengaver ve Ertuğrul ‘’Havluyu nerelere koydun lan?’’ konulu bir münazara programı başlatmışlar ve aralarında hararetle tartışıyorlardı.
Baba Selami çok iyi biliyordu ki bulamayacaklar…Zaten konu artık Havlu’nun bulunması olmaktan çıkmış ve iki kardeş arasında hangisinin daha mal olduğu üzerine bir tartışmaya dönmüştü.
Selami , banyodan çırılçıplak çıktı. Kendi odasına gitti…Kornişe asılı olan perdeyi indirip bir güzel kurulandı. Daha sonra elbise dolabına yöneldi ve kendisine bir don aramaya başladı. Elli adet dondan bir tanesi bile yoktu elbise dolabında doğal olarak. Zaten ne zaman olmuştu ki…Salaklık işte…Don dediğin nerede olabilirdi? Olsa olsa mutfak dolabında olurdu. Vücuduna sardığı perde ile mutfağa giren Selami Baba mutfak dolabında aradığı donu bularak ayağına geçirdi. Sonra kahvaltılık malzeme çıkarmak üzere buz dolabına yöneldi. ( Tabii ki vücuduna sardığı perdeyi mutfakta yerde öylece bıraktığını söylememe gerek yok ). Buz dolabının kapağını açar açmaz sevinçle bağırdı: ‘’Evraka..Bulduuummm…’’ Aradığı havlu buzdolabının içindeydi. İki gündür aradığı kokmuş çorapları da buz dolabındaydı.
Bütün bu yazdıklarımı rüyaya bağlayacağımı sanıyorsunuz muhakkak…Yanılıyorsunuz…Hem de çoookkk…
Her neyse…Yarım saatlik bir aramadan sonra çamaşır makinesinin içinde nihayet çay paketini buldu…Çaydanlığı aramadı. Onun nerede olabileceğini çok iyi biliyordu. Doğruca Cengaver’in odasına gitti. Çaydanlık ütü masasının üzerinde öylece durmaktaydı. Cengaver ütüye su doldurmak için kullanmış ve öylece orada bırakmıştı .
Çayı demledi. Oğulları hâla ‘’havlu’’ konulu münazaraya devam etmekte hatta münazra artık münazara olmaktan çıkarak Muhammed Ali – Sonny Liston maçına dönüşmekteydi…İki kardeş birbirlerine sevgi , saygı, hürmet ve muhabbetlerini iletiyordu sabah sabah. Baba Selami tekrar buzdolabına yöneldi. Oğulları pek yapmazdı ama artık hangisi bilinmez bir tanesi minicik, simsiyah zeytinler alıp bir tabağa koyarak buz dolabına yerleştirmişti. ‘’Aferin benim koçuma’’ dedi. Zeytini de pek sevmezdi ama o gün canı çekmişti ve zeytini sofraya koyup bir tane ağzına attı. Berbat, felaket, rezalet bir şeydi bu…Öfkeyle eline tabağı alıp oğullarının yanına döndü.
-Ulan geri zekalılar hanginiz bu acayip şeye para verip aldı ha?
Cengaver , Ertuğrul’un gözüne doğru yapmak üzere olduğu hamleyi, Etruğrul ise Cengaver’in midesine doğru indirmek üzere olduğu dirseği keserek Selami’ye döndüler. Ertuğrul ‘’ Ben almadım’’ derken Cengaver ‘’ Yahu baba onlar zeytin değilki..Saksılar için bizim sitenin bahçıvanından biraz koyun gübresi istemiştim’’ demez mi? Selami öfkeyle bağırdı.
-Ulan eşşeoğlu eşek..Bizim saksımız mı var ki gübre alıyorsun? Hem madem gübre aldın ne halt etmeye buzdolabına koyuyorsun?
Tabii ki bu sorunun cevabını alması mümkün değildi…Çünkü Cengaver ve Ertuğrul çok meşguldüler. Sabah kahvaltısı olarak birbirlerini yiyorlardı. Aslında ikisi de baya kartlaşmıştı…Biri 29, diğeri 28 yaşında olan bu kardeşleri yumuşatmanın tek yolu onlara sağlam natırlar ( kadın tellak ) bulup iyice bir kese attırdıktan sonra pamuk gibi yumuşatmaktı ama aaahhh ahhh paranın gözü kör olsun. Motel iş yapmıyordu maalesef…
Baba Selami kahvaltısına çokella ve akşamleyin yaptığı bir tepsi revani ile devam etti. Allahın beyinsizi elli sekiz yaşına geldiği halde tatlı için ruhunu bile satardı.
Yarım saat sonra kahvaltısını bitirdi…Oğulları da sabah kahvaltılarını bitirmiş keyifle ağızlarını şapırdatıyorlardı. İki kardeşin yaptıkları bu kahvaltının izleri Cengaverde üç morartı iki şişlik, Ertuğrul’da ise beş çürük , dört çizik olarak tezahür etmekteydi.
Baba Selami gururla baktı evlatlarına…’’Ne kadar güzel anlaşıyorlar’’ diyerek göğsü kabardı. Bu gün onlara çok güzel bir yemek hazırlamalıydı. Buzdolabına elini attı ve bir kutu konserve bezelye çıkardı. Cengaver hemen atıldı.
-Baba o ne? Akşama bize sebze yemeği mi yapacaksın yoksa?
Ertuğrul söze girdi?
-Ya baba bıktık artık enginar yemekten….
Selami Baba kızdı doğal olarak.
-Ulan etobur mandalar…Kırk yılda bir sebze yemeği yapalım dedik…Hem buna enginar değil bezelye denir. Sebze yemeye yemeye artık sebzelerin adlarını bile karıştırır olmuşsunuz…Embesil moronlar…Biraz sebze yiyin de beyniniz çalışsın.
Ertuğrul tezgahın üzerinde duran bıçağı kaptığı gibi boğazına dayadı…Silahlı Özel Güvenlik olan Cengaver ise beylik tabancasını şakağına dayadı. İkisi birden bağırdılar.
-Baba eğer akşama sebze yemeği yaparsan kendimizi intihar ederiz.
Baba Selami çaresiz bir kutu bezelyeyi çöpe döktü ve sordu?
-Kuru yapayım mı?
Cengaver:
-Evet yap.
Ertuğrul:
-Yok kuru yapma , nohut yap.
‘’ Anlaşıldı’’ dedi baba Selami…Akşama kuru ve nohut karışımı bir yemek yapılacaktı. Hemen kolları sıvamalıydı. Düdüklü tencereyi almak için mutfak dolabına uzandı ama Düdüklü tencere yerinde yoktu. Sordu?
-Düdüklü Tencere nerede?
Ertuğrul bu soruya soruyla karşılık verdi?
-Düdüklü tencere mi? O da ne?
Cengaver geri durur mu o da sordu?
-Bizde düdüklü tencere var mı ki?
Baba Selami’nin ayarları yine bozuldu.
-Ulan bizde düdüklü tencere yok da bu güne kadar yediğiniz o kuru fasulyeyi ebenizin düdüklüsünde mi pişiriyorum ? İt oğlu itler. Evimizde ne var ne yok ondan bile haberiniz yok.
Çocuklarına daha sonra düdüklü tencerenin nasıl bir nesne olduğunu tarif ederek evde düdüklü tencere aramaya başladılar. Nihayet banyoda bulundu düdüklü tencere…Oraya nasıl ve neden gittiği ise hep bir memleket sırrı olarak kaldı.
Nihayet iki evlat da asıl işleri olan güvenlik görevlisi işini icra etmek üzere evden dışarı adım attılar. Ama iki dakika ya oldu ya olmadı evin kapısı çalındı…Kapıyı çalan tabii ki büyük evlat Cengaverdi. Her zaman olduğu gibi mutlaka bir şeysini evde unutmuştu.
Kapıyı açan baba Selami yanılmadığını gördü. Gelen Cengaverdi.
-Kusura bakma baba anahtarlarımı unutmuşum.
Baba Selami anahtarları verdi.
İki dakika sonra yine zil çaldı…Gelen Cengaverden başkası olamazdı..Nitekim de oydu.
-Ya baba kusura bakma sigaramı unutmuşum…İçeriden getirimisin?
İki dakika sonra yine çaldı zil…Yine Cengaver...
-Baba biliyorum kızacaksın ama Cüzdanımı unutmuşum..İçerde kot pantolonumun cebinden getirir misin?
İnanmıyorsunuz biliyorum…Ama her gün tekrarlanan bir sahneydi bu Selami’lerin Motel- Evlerinde.
Ve yine inanmayacaksınız biliyorum ama zil dördüncü defa çaldı. Baba Selami öfkeyle kapıyı açtı…Alt kattan bir kabak kafa uzandı.
-Afedersiniz yanlış zile basmışım.
‘’Zilinin de senin de ‘’ demedi tabii ki ‘’ Rica ederim…Önemli değil, olur öyle yanlışlıklar ‘’ cümlesi çıktı ağzından. Kerhen tabii ki.
Baba Selami kuru fasulye ve nohutu bir güzel yıkadı…Soğanları doğrayıp düdüklü tencerenin içine attı. Sonra yerde pet şişede bulunan sıvı yağa uzandı. ‘’Hay Allah bu sıvı yağı kola şişesine ne zaman koydum? Yoksa çocuklar mı koydu…Neyse iyi etmişler…Tencereye dökmek daha kolay olur ‘’ diyerek yağı tencereye boşalttı… Ki aklına geldi…Dün gece tuvalet önünde sıranın kendisine gelmesini beklerken çok sıkışmış ve altına etmemek için çişini o boş kola kutusuna yapmıştı…Güya daha sonra dökecekti…Ama unutmuştu onu orada…Şimdi sıvı yağ diye tencereye döktüğü işte buydu…Son anda hatırlamıştı şükür ki.
İnanmazsanız inanmayın birader n’aaaapayım yani…Siz inanmayacaksınız diye gerçekleri yazmayalım mı? Olay aynıyle vaki ????
O düdüklü tencere de çöpe gitti elbette…O kadar da değil yani…Yıkanacak ta…Kırklanacak da..Sonra onda yeniden yemek pişirilecek…Bu kadarını Selami’nin midesi bile kaldıramazdı. Marketten yeni bir düdüklü aldı çaresiz.
İşte Nurullah Dede ve Kerime Nine böyle bir motele doğru adım adım yaklaşmaktaydılar….Yani makus kaderlerine…
MERAK ETMEYİN ARKADAŞLAR BABA SELAMİ VE MAHDUMLARININ HİKAYESİ DEVAM EDECEK AMA NURULLAH DEDE VE KERİME NİNE’Yİ DE UNUTMAYACAĞIZ TABİİ Kİ.
YORUMLAR
sami biberoğulları
Tam olmasa da üç aşağı beş yukarı var maalesef.
Selam ve sevgilerimle.
iki oğlu olan biri olunca bu sevimli halleri daha bir düşünceli okudum sayın hocam.. Erken gidip, eşimi bu durumda bırakmak istemem.. tabii bize soran olur mu bilmem :) Saygılarımla,
sami biberoğulları
Rabbim sizi eşinize ve oğullarınıza, onları da size bağışlasın inşallah...Benimki tabii ki oldukça abartılı bir anlatım ama tamamen yok da denmez ...
Selam ve saygılarımla.
hocam yine harikaydınız çok müthiş espriyle zannedersem kendinizi anlatıyorsunuz gibi geldi bana allah size kolaylık versin bu yaştan sonra sizinkisi eğer yanılmıyorsam çekilecek dert değil kolay gelsin başarılarının devamını diler saygılarımla selamlar
sami biberoğulları
Çok haklısın...Oldukça abartılı olmakla beraber motel kısmı dışında bu benim hayatım. Dua edin benim için.
Selam ve sevgilerimle.
bekir odaci
valla sizin evin halleri hal değil hocam,,şöyle gözü gören! eli ayağı tutan birini bulsak mı acaba...
hani diyorum,,Kerime ninenin kız kardeşi felan...
selam ve sevgilerimle...
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
öyle değilmi arkadaşım
hayatışığı
Ne güzel sizin evde hergün bir buluş oluyor,tencereyi bulmak dolapta aramadığını bulmak en azından ben bunu aramıyordum ama ileride lazım olur diyesi geliyor insanın.
Ev toplu tüfekli olursa her zaman harp çıkar bırak dağınık kalsın berber.
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Olaya hiç bu gözle bakmamıştım. O yüzden de pembe bu gün senin oldu.
Doğru valla bizim evde her gün bir buluş yaşanıyor.
Selsam ve sevgiler.
sami biberoğulları
Her ne kadar vaziyet gördüğünüz gibi ise de tarihi unutmadım tabii ki...Biraz mola verdim o kadar...Tam gaz devam edeceğim inşallah.
Selam ve saygılarımla.
Sevgili Hocam
Evde üç tane aslan yaşarsa olacağı budur. Aslan yattığı yerden belli olur derler ama sizin yattığınız yer talan edilmiş vaziyette
sizde fazla bilgisayarın başında kalmayın insanın beli ağrıyor
yine güzeldi hocam sizde de huzurevi reklamları var ikimize de bir mesajı mıdır bu ama ben daha gencim
tebrikler
sevgiler selamlar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA tarafından 5/19/2012 7:57:46 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Huzurevi reklamlarına gelince...Valla millet peşimize düştü sanırım..Seni olmasa da beni tıkacaklar sonıunda huzur evine.
Selam ve sevgiler.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
biz bu huzurevlerin den reklam parası alalım yolumuzu bulalım hocam
TEK KELİME İLE MÜTHİŞTİ,ÇOK AMA ÇOK BEĞENDİM . SELAMLAR GÖNDERİYORUM.
sami biberoğulları
Çok sağ olun var olun...Umarım sizde yoktur bizimki gibi yatttığı yerden belli olan aslanlar.
Selam ve sevgiler.