- 541 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÖYLE BİR YERDE...5
( savrulmalardaki bir zaman)
.....BABA-OĞUL.... Uyuklamakta olan babamı televizyon karşısından ayıltırdım her geldiğimde.Artık alışmaya başlamıştım onun kanepede uzanırken sarılıp uyuklamalara geçişlerindeki onu uyandırmalarıma.
Öyle alışmıştım ki iki eliyle sarıldığı annemin eski resmini bile görmezden glirken o her zamanki gibi benden saklar bende görmemiş numarası yapardım İki kişilik bir odanın içindeki tiyatro oyuncuları gibiydik seyircisiz iki kişilik bir oyuna başlamıştık.
Nasılki yaz sonrası yaprakları dökük ağaçların kışa hazırlığı gibi sürgünlerimiz içine çekilmişti. Bir kometyenin en güzel hüzünlü oynuyorduk ikimiz babamla ben. Ben hastanedeyken o kendine düşünecek bir sürü şey buluyordu.
Tek birşeyde.Annemden kalan anılarda. Çok şey çiziyordu. Hatta kazıyordu tozlanmasını istemediği şeyler vardı. Bu ikimizin için gerçeğiydi.
Tek farkımız benim hastalarımı ve İrem i şündürmem bendeki tozları azaltıyordu. Ama onun tek odaklandığı şey albümlerin içindeki eski yşanmışlıklardı.Eskisinden daha az konuşur olmuştu son zamanlarda benimle.
Daha az konuşmaya, daha az yemek yemeye daha çok kendi odasına çekilmeye başlamıştı. Gözlerinde gerçek dünya için örülen duvarları görebiliyordum. Saçlarına yansıyanlar tek görünen tarafıydı gerisi hep içerisinde saklıydı.
Bir İrem’in eve geldiği çarşamba günümüzdeki fasulye gününde iki kelime fazladan konuşup hüzünlü göz bebekleriyle gülümserdi.
İrem üniversite yıllarındaki kantindeki konuşmalarıyla kasvetimizi silmeye çalışarak konuşurken en çok babamı konuşturmaya çalılışıyordu.
Geçmişin perdesindeki ağları silmek için yüreğindeki tü incelikleri kelimelere döküp sıralarken ben onun bu kelimeleri nasıl bulduğunun hayretini bile yaşıyordum çoğu zaman.
(yazı harici sözler)
Babam puslu gözlerle maviye boyanmış yüzeyindeki dik duvardaki asılı duran saatin yelkovanından çok akrabine inat yanındaki siyah beyaz bir fotoğrafa bakıyordu. Dirseği boş tabağı üstünde duran masanın üzerindeydi.
Kırmızı desenli halıya ağır adımlarla yaklaşarak onun yanına gelip iki kolumu açarak onun düşmüş omuzlarından arkasından sarıldım.Sol elim onun sağ elii beni bir zamanlar çocukken tuttuğu gibi tuttum.
Başımı onun yorgun beyaz saçlarının olduğu kafasıyla birleştirdim bir kedinin sırnaşması gibi. Ben büyürken san ki o çocuk kalmıştı o an. Daha ne söyleyeceğim ağzımdan çıkmadan önce ellerimi sıktı beni anladığını söyledi yaşlı ellerindeki yorgun yüreği.
İçimden yutkudum.Bin söz söylemek isterken ne diyeceğimi bilemedim. Dönüp mutfakta duran İrem’ e baktığımda onun gözleriyle buluştuğumda, göz kapakları uzun saniyeler iki kez kapanıp durup tekrar açıldığında anlamıştı o da bende babamın içine attığı hüznü.
Tavandan sarkan lambadan inen aydınlık masanın üstünde duran porselen tapkları çatalları ve içi boş kavisli kaşığı yalayıp gözlerime vuruyordu. İçimizdeki matlık masa yüzeyindeki kahverenginin ahşap yüzeyiyle buluşuyor soluyordu.
Soğuyan yanlarımız gibi altı kişilik yemek masasında üç kişilik tabakta yarısını dolduramadıklarımız daha çoktu. O sırada tabak dolusu hatıraları yemek isterdik kır düşmüş saçları kırışmış alnındaki çorak toprakları yeşertmek için babamla.
Kış ortasıdaydık bahardan kalma tek şey ise eşim olacak biricik İremdi. Öyle bir yerdeydik ki hüznün gölgelerinde serinlediğimiz bir yemek masasındaydık.
Anlatamadıklarımız yazamadıklarımız gibiydi içimizde yaşadıklarımız.Tarifi olunsa tek kelimeyle anlatılırdıda.Olmuyordu işte. Bazı şeyleri istemek ve özlemek anaılara kucak açılsada yaşanamıyordu yada ıslatamıyordu soğumaya yüz tutmuş yürekleri.
Eksikliklerimiz eskidemediklerimizdeydi hep. Ve keşkelerimiz pişmanlıklarla dolu yüzümüze çarparken kanatıyordu. Ayaklarımın altındaki kırmızı halıya uygulanan ayak baskıları içime baskı uyguluyordu sanki.
Geniş salon daralıyor boğazımızı sıkıyordu. İşte o an tenceresindeki yemek inerken masaya babam kafasını kaldırmıştı. Gülümsemişti İreme teşekkürünü sesesizce ederken tabakları birlikte doldurduk bir akşam yemeğindeki ac kalmış yüreklerimizdeki bendensel bir mide için.
Babamın o an için kendi ruhunda ördüğü duvarları yıkmanın sevincinde küçük bir tebessüm kazanan yüreğimle ona bakarken onun gülümsemesi bana kanat olurdu. Sol yanımda oturan babam ve solumdaki İrem.
Kısa uçuşlu kısa mesafelerde gider gelirdim...Yani anladacağım o an için anlatamayacaklarım içimde daha ağır basardı bu gün gibi....
İrem siyah saçlarını arkaya boynuna doğru toplar ince zarif elleriyle yemek serfisini yapraken kırmızı ojesindeki tırnaklarına gül takmak isterdim arkasına attığı saçlarına...
"Garip gelsede kırmızı oje kan kırmızı gül ve saç arasına takılan bir gül işte kelimelerimin kendimde bile karıştığı anlardandı anlattıklarım kendi içimde"
Tabaklar dolu iştahın yerini hüzün almış öylesine toktuk işte. Sonrasında yarımtı ekmekler girdi poşetin içerisindeki taze sahtelik ama bir o kadar güzel bir paylaşımlık bir lokma........
klavye yordu da daha çoğu....
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.