ŞİİR VE ŞAİR ÜZERİNE DÜŞÜNCE AÇILIMI
Deneme yazım biraz uzun olacak ama umarım ilgi duyarak okusrsunuz.
________________________________________
Kentimizin yerel radyolarının birinde şiir ve şair üzerine yaptığım konuşma metnini form sayfamıza taşıyarak sizlerle paylaşmak istedim. Anlatılar arasında eksikler ve yanlışlar elbette olacaktır. Bunları tesbit ederek yorumlarınızla tamamlamanızı diliyorum.
Konumuzu (Şairini bilemediğim) bir şiirle başalamak istiyorum. Bakınız bu şairimiz, şairi nası anlatıyor dizelerinde:
’Şairler yazan biridir ve dizeler yazmayan biri / Zincirlerini kıran biridir ve kendini zincire vuran biri / İnanan biridir şair ve bir türlü inanamayan biri / Yalan söylemiş biridir şair ver kendisine yalan söylenmiş biri / Düşmeye yatkın biridir şair ve ayağa kalkabilen biri / Çekip gitmeye çalışan biridir ve bir türlü gidemeyen biri...’
Şair, şairi böyle tanımlarken, şair hakkında bakınız Kur-an neler diyor:
’ Şairlere batıla inananlar uyar. Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını görmezmisin. Onlar yapmadıklarını yapmış gibi söylerler...’ (Şuara S. A.224-225)
Şairin kendisi ve Kur-an şairi böyle tanımlıyor. Şiir yazmak, ortaya nitelikli bir şiir koymak zorlu çabaları gerektirir. Bu çabaların neler olabileceğine yazımızın ilerleyen bölümlerinde yer verilmiştir. Ancak Ataol Behramoğlu’nun şu dizelerine de yer vermem gerekiyor. Bu şaiirimiz neler diyor.
’ Başlarım işime sabahın aydınlık şarkısıyla / Her gün, her an hesaplarım ömrümün kiriyle pasıyla / Şiirimin bungun sesi dipten yüze zonklar durur / Ölür gidermiyim diyeceklerimi diyemeden korkusuyla...’
Hangi konuda olursa olsun öğütler ince duygulu, duyarlı, düşünen, okuyan ve yararlı bir şeyler üretmek isteyen üretici uslar için pek basit... Basit, sıradan uslar için de pek ince söz ve yazım kalabalığıdır. Okuduklarınızı söz yada yazı kalabalığı olarak değil, yararlanılacak anlatılar olarak kabul edin. Konfüçyüs ’ Karanlıktan şikayet edeceğine, bir mum da sen yak...’ diyor. Bizler, hepimiz şu form sayfalarında ’ Bir mum da ben yakayım !’ çabası içindeyiz. Bundan kuşkum yok.
Bir bilge ’ Sanatkar her şeye aşkla bakan insandır. Sanat eseri bu bakıştan doğar...’ diyor. Hoca Ahmet Yesevi, Arkıl Ata, Dede Korkut, Ali Şir Nevai, İmam Maturidi, Mevlana, Mevlana, Yunus Emre, Taptuk Emre, Fuzuli kuşağında günümüze değin gelen ozan, şair, sanat ve düşünce bilgelerimiz en değerli miraslarını bu aşkla üreterek bizlere bırakmışlardır. UNUTMAMAK GEREKİR Kİ KÜLTÜR, SANAT, YAZIN VE DÜŞÜNCE DEĞERLERİMİZİN ÖZÜNDE AŞK VARDIR.
Şiir bir yazın sanatıdır. İçlerinde bu sanatın aşkını taşıyanların binbir emek vererek ürettiği somut ürünleridir şiir. Kişilerde yaratıcılık düş ve duygularının üretime dönüşmesin adına da sanat diyoruz. Resim, müzik, tiyatro, şiir, yazın ve öteki sanat alanlarına giren alt ve üs kollarınını ilk başlangıcıve birikim noktası kişi içselliğidir.
Sözü uzatmadan RAİNER MARİ RİLKE’ nin ’ GENÇ BİR ŞAİRE MEKTUPLAR ’ adlı kitabı ile MAX JAKOB’un ’GENÇ ŞAİRLERE ÖĞÜTLER’ adlı kitabından özetleyerek ve kendi yorumlarımla harmanladığım biligileri ilginize sunuyorum.
Şairin iç dünyasının ilk işi kendini dışardan gelen etkilere açık tutmasıdır. Kendilerini etkilere açık tutmayan şair, yüzeysel yapılardan öte bir değer yaratamaz. Dıştan gelen etkiler iç dünyada birikimleşip duygu ve düş kazanında kaynadığı sürece derinlik ve güzellik kazanacaktır. Sizlere ne yapacağınızı kimse öğütleyemez. Dışardan gelen etkilere açık olacaksınız. Duygularınız içe dönük olacaktır. İçinize döndüğünüzde size ’YAZ !’ diyen nedenleri düşünüp düşleyerek araştırınız. Kökleri derrinliklerde dal-budak salıyor mu buna bakınız. Yazmanız yasak edilince artık yaşamıyacakmısınız ...? En çok da, gecenizin en sessiz bir anında ’ YAZMALIYIM !’ diyerek kendinize sorun. Buna içinizin derinliklerinden bir karşılık çıkarmaya bakın. Eğer bu karşılık ’ EVET !’ oluyorsa, bu ağırbaşlı soruya bütün gücünüzle ’ YAZMALIYIM !’ diyebiliyorsanız, o zaman yaşamınızı bu gereksiminize göre kurmaya başlayın.
Yaşamınızınen uçarı, en başıboş anınıza kadar bu içgüdünüzün bir belirtisi, bir belgesi olmalıdır verdiğiniz ürün. Ancak, genel konulardan kaçınınız ve günlük yaşamınızdan gelen konulara sığınınız. Acılarınızı, isteklerinizi,aklınızdan geçenleri ve herhangi bir güzelliğe karşı olan inancınızı anlatınız. Bütün bunları içten usul usul, alçakgönülülükle, açıkça anlatınız. Anlatabilmek için de, çevrenizdeki eşyaların, düşüncelerinizin ve anılarınızın konularını kullanınız. Günlük yaşamınız size zengin görünmüyorsa, bundan yakınmayınız. Bu zenginliği görecek bir birim ve yeteneğe sahip olamadığınızı kendinize söylemekten çekinmeyiniz. Çünkü, Yaratan için yoksulluk olmadığı gibi, yoksul, verimsiz bir yer de yoktur.Unutmayınız ki; SANAT ESERİ YARATMA GEREKSİNİMİNDEN DOĞARSA GÜZELDİR. Bırakınız yargılarınız sessiz, engelsiz gelişsin. Bular her ilerlemede olduğu gibi, iç derinliklerden gelmeli ve bir şey onları zorlamalı... Ama, evecenleştirmemelidir sizi.
Bir duygunun her etkisini, her özünü içte, karanlıkta, söylenemeyende, bilinç altında, usla erişilmez olanda olgulaştırmaya bırakılmalı, büyük bir alçakgönüllülük içinde, hiç ses çıkarmadan bekleyerek, yeni aydınlığın yere ineceği anı beklemelidir. ANLAMAK VE YARATMAK İÇİN GEREKEN SANAT YAŞAMI BUDUR.BURADA ZAMAN ÖLÇÜSÜ YOKTUR. Yanmak... Göyünmek.. Savrulmak... Devinmek ve acılar gibi... dış etkilerin kaynayıp, taşmaya duracağı anlardır yalnızlık. Eğer birikimleriniz yeterince içinizde burulmaya başlamış ise, yalnızlığınıza sevinmelisiniz. Yalanızlığınızı... Acılarınızı... Düşlerinizi... Sesi güzel ağıt olarak taşımayı sürdürünüz. Unutmayınız ki; EN GÜZEL ESER, EN YOĞUN YALNIZLIKLARIN ÜRÜNÜDÜR. Daha sonra göreceksiniz ki, yalnızlığınız size çok yabancı durumlarda bile bir dayanak, bir yurt olacaktır. İşte bütün duygu yolculuğunuz buradan başlar. Yani, yalnızlıklarınızdan...
Şiirden ve yazın sanatından söz ederken lirizme değinmeden geçemeyiz. Lirik düşünmeye dayanmayan bir düşünce , duyguya dayanmayan bir duygu halidir.Lirik şiir bir tutuşma sonucunda belirir. Bu tutuşma kişinin iç dünyasındaki birikimleri,duygu ve düş yoğunluğu ile kendini gösterir. Lirikuyumu bir deyişi beslemeye yarar. Böyle bir uyum içindeki sözcük dizinine de lirik adı verilir. Şiirdrn başka yerlerde de lirik bulunabilir. Ama, lirik olana erişemeyen şiir, gerçek şiir değildir.
’ Beni sevdiğince yağmuru da sevmelisin/ Birgün bana geleceksen gökçe gözlüm/ Gönlünün yağmuruyla gelmelisin/ Bulupta sevemediğim/ Ve dokunamadığım güzelliğinle/ Bürünerek pembemsi ipeklere/ Ürkekliğini sevdiğim cerenler gibi/ En delişmen duygularla / Periler gibi gelmelisin...’ ( KÖMEN-Sırılsıklam)
Şiirde yoğunluk önemlidir. Bu nedenle şiirinizin ve iç yaşamınızın yoğun olmasından kaçmayınız. Yoğunlaşınız. Bu yoğunluğu sağlayacak unsurlar dışardan gelen etkilerdir. Dıştan gelen etkilere açık olunuz.
Yeni olan şey yüreğinizin en derininde oluşan şeydir. Gerisi başkalarından gelir. Form sayfaları bu konuda hayli yararlı alanlardır. Ama, başkalarından geldiği için yeni olmaz gelenler... Asıl yeni olan hoşa gidendir. Anca; daha önce görülmüş, duyulmuş, yazılmış ve yaşanmış olanlarla benzeşik olması da yeni değildir.( Bakınız; Suskunluğun Umut Ekeneğim Oldu ya da Kömen Denizim şiirlerim örnektir.) Kısaca yeni olan,hiç duyulmamış, söylenmemiş, yazılmamış deyişlerin ortaya konulmasıdır. Bu nedenle, birikim şiir sanatında oldukça önemlidir.
Bir şiir sözcüklerinin tümünü yaşamak zorundadır. Şair olmayanların buna zamanları yoktur. Eğer şiir bir tutuşmanın, içten bir kaynamanın sonucu ise, şiir mutlu demektir. İşte o zaman anlaşılamamaktan korkmamak gerekir. Önemli olan şiirin mutlu olup olmadığını bilmektir. Yineliyoruz çünkü önemlidir. Şiirde önemli olan, anlatılmayanı, yazılmayanı dizelere aktarmaktır.Düşüncenin kaynağı kişi olmayabilir.O kaynaklar düş dünyasından gelir, kişi buna arka çıkar, güç verir ve sözcüklendirir... Düşünceden çok hüzün veren, içinizi yakan, acıtan etkileri ölesiye duyarsınız... Bütün bunları bir duygu kılığına sokarsınız... Bir de bakarsınız bunlar düşünce olmaktan çıkıvermiş.... İçinizde devinen özlem, hüzün, acı ve düş gibi bir başka varlık olmuştur... BYRON ’Şiir düşünceden ürker ’ demiş. Eğer içinizde devinerek kaynayan o varlığı, o dünyayı yazmak istiyorsanız bunu şiir uslübüyle yazınız. Unutmayınız ki,USLÜP DUYGULARIN ELELE VERMESİDİR
Dış dünyadan gelen şeyleri uzun zaman biriktiriniz. Hemen tepki göstermeyiniz onlara. Tepkiyi ne kadar geciktirirsenizo kadar iyidir. Hemen başvurulan geri çevirmelerin hiç mi hiç bir değeri yoktur. Eserin dokusunu meydana getiren , eseri yaratan güzellik biçimden biçime geçişlere verilen düzendir.
Gerçekçi olunuz. Her yandan kapıyı etkilere açık tutmayı elden bırakmayınız. Dilbilgisi, söz sanatı, vezin ve özellikle ses bilgisi öğreniniz. Gerisini unutunuz. Bir şairi, bir yazarı büyük yapan şey okudukları kitapların sayısı değil, iç ve dış dünyalarının derinliği ve zenginliğidir. Biligileri algılama ve öğütme biçimleridir. Şuna inanınız ki; ağız yüreğin zenginliği ile dile gelir. İyi bir yüreğiniz, sağlam da bir kafanız varsa güzeli yaratabilirsiniz. Bilgi ve anımsama ise düş gücüdür. Bir de bağdaşma vardır ki, her şey bundadır. Kişi hem parlak deyişler dökebilir, hem de acı etkilere açlık biri olabilir. Ama, o parlak deyişler etkilere açık kişiyi ele vermiyorsa verdiği ürün yavan ve yamalı bohça gibi kalır. İşte o zaman sanatçı için, içtenlikli değil denir.
Başınızı derde sokmağa bakın.Böyle bir günde elinize kalemi defteri alır bir üstün ürün yaratabilirsiniz belki. Her şey dertli olmaya bakar. Sözcükleri sevin. Onları tekrarlayın, gargara edin... Tıpkı ressamın bir çizgiyi, bir biçimi ve fırça vuruşlarını sevmesi gibi...Sözcükleri sevin. İçinizi dışlayacak her şeyin başı budur. İyi düzenlenmiş yapıtları iyi yapan, yazarların, şairlerin içini dışlamasıdır. Örneğin; Musset’in Komedyaları dışlaktırlar. Şekspirinkiler de... Bu durumda uslübün ne olduğunu anımsatmak yararlı olacaktır. Uslüp içimizdeki birikimlerin bir şiir ya da bir yazın düzeni içinde dışlanmasıdır. İçinizde olan şey, ölümsüz olandır. Servantes Don Kişot’u 60 yaşında yazdı. Jan Jak Russo 40 yaşından önce kalemi eline almadı. Bu şle demek oluyor; yazmadan önce kendinizi yetştirmeye bakın. Yani birikim sağlayın.
Çalışmanın ilk adımı ayrılmalıdır. Var ve görünür olandan, var ve görünür biçimde ayrılmak gerekir. Sen ile Ben’in arasına bir uçurum koyun. Berilerden bir kule kurun. Uçurum kazıldığı zaman çalışmış, çok çalışmış olacaksınız. Ama ne var ki, bunun için de ince bir dikkat ve zaman gerek. Çalışmanın birinci adımı budur.
Çalışmanın ikinci adımı sessizliktir. Üçüncü adımı ise; bilgisizliktir. Bilgi yüklü ilk söcükten başlıyarak kendinize şu soruyu sorun. O bunu biliyor mu? Ne türlü biliyor? Bilgisi gerçek bir bilgi mi ? Böylece değerleri durmamacasına gözden geçirmeye alırsınız. Dünyanın, bilimin, felsefenin, bilimlerin, felsefelerin ilham ettiği kahkaya da işte o vakit erişebilirsiniz.
Hoş görü ve insan severlik, bunlar kaskatı yargıları nasıl da yumuşatır. Bir düşününüz. Bilgisizlik dedik üçüncü adımda bilgisizliğin belirtisi şaşkınlıktır. Şaşkınlık yürek temizliğidir. Yürek temizliği ise bilimde olduğu kadar, sanat alanındaki buluşların da tümüne giden yoldur.
MAX JAKOB "Bırakınız küçük çocukları yakınlaşsınlar bana. Çünkü cennet, cennete benziyenlerin içindedir. Şunu unutmayınız ki, Cennet bir de yer yüzündedir." diyor.
Cennet bilgeliktir. bu nedenle her mesleğin bir çalışma mucizesi vardır. Bu mucizeyi somutlaştıracak tek ve önemli şey de yalnızlıktır.
KÖMEN