- 1078 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SEBEBİM SENSİN - anneler günü özel
Kapısının eşiğinden, güneşin uykudan yeni uyanmış haliyle o mahmur ve sıcak güzelliğini göstermeye hazırlandığı yeni bir Pazar günü sabahında, altmışbir tanesinin eriyerek söndüğü, sadece bir tanesinin titrek ışıklarını salarak halâ aydınlatmaya çalıştığı “mum kokulu” odamın içine bakıyorum.
Çalışma masamın üstünde; her biri son beyazlığına kadar karalanmış binlerce kağıt, kurşunu tükenmiş kalemler, bir yerlerden, birilerinden gelmiş ya da bir yerlere, birilerine gönderilmiş rengini kaybetmiş, kurumuş çiçekler dağınıklığı ve üstlerine dökülmüş gözyaşı tuzları ve tebessüm kırıntıları.
Gözlerimi çalışma masamın üstünden alıp, onlarca rengi bir sonrakine astar olmuş oda duvarlarımın üstünde gezdirmeye başlıyorum. Yaramazlıklarımın ince çizgili kahramanlarını ezip geçen kalın çizgili mücadele adamlarım, onların da üstünde vesikalık resimleri binlerce kez büyütülmüş ama kendileri hiç büyümemiş ve yaşamları objektife baktıkları o anda donup kalmış ve tüm duvarlarımı kaplamış kadınlar, erkekler, çocuklar.
Bir adım atıp odamın içine giriyor ve bağdaş kurup yere oturuyorum. Cebimden nüfus cüzdanımı çıkarıp uzun uzun ama bomboş gözlerle bakıyorum. Sonra dudaklarıma yaklaştırıyorum ve annemin isminin olduğu satırı öpüyorum.., öpüyorum.., öpüyorum. Bir yandan gülümserken aynı anda gözlerim doluyor.
-Sebebim sensin anne….
Sonra bir elin saçımda dolaştığını, bir dudağın alnımdan öptüğünü hissediyorum. İçime bir başka sıcaklık, bir başka huzur doluyor. Yoksa bana mı öyle geliyor…
Sonra o dağınık masamın toparlandığını ve üstüne bir bardak sıcak süt ve yanına üstüne yağ sürülmüş bir dilim kızarmış ekmek konduğunu görüyorum. Yoksa bana mı öyle geliyor…
Sonra sırtıma el örgüsü bir kazak iliştirilirken, oturduğum yere de “üşüteceksin, bunu altına al” diyen bir ses, kocaman bir minder uzatıyor. Yoksa bana mı öyle geliyor…
Hayır bana öyle gelmiyor…
Ayağa kalkıyorum. Fonda çalmakta olan o eski plakta Ajda Pekkan’ın “ağlama anne” diyen sesi 45’lik devrin son turlarını atarken ben dışarı çıkıyorum ve odamın “bugün” kapısını kapatıyorum. Gözlerim hala dolu-dolu ve dudaklarımda tebessüm…
Sonra yarın olacak. Ben geçen senelerde olduğu gibi antolojinin, ülkemin, dünyanın bütün annelerinin kapısını çalacağım, hepsine tek-tek birer çiçek sunacağım, ellerinden öpeceğim. Belki beni içeri davet eden olacak “bir bardak çay içer misin ya da kahvaltı yaptın mı” diyerek. Ben çok teşekkür ederim “ben kahvaltımı yaptım, süt içtim, bir dilim üstüne yağ sürülmüş kızarmış ekmek yedim” diyeceğim.
Size mi öyle geliyor… Bana hiç öyle gelmiyor…
*
Anne ve annelik duygusunu yaşamış-yaşamamış ama anlamının ne olduğunu bilen bütün herkesin “anneler günü” kutlu olsun.
Cevat Çeştepe
YORUMLAR
İnsan doğar, büyür gelişerek. Ve olgunluk devresinde hayatın muhasebesini yapar. Fakat, bir yanımız hep çocuk kalır; büyümeyen, saf, yalın, doğal ve sımsıcacık sevgiyle korunup kollanmak isteyen masum çocuk...
Hemen her kadında aradığı anne sıcaklığını içselleştirerek -belkide bütün bir yaşamını etkilediğinin ayırdında olmayan- kendi içindeki denizine akan ırmak, çocuk...
Zarif, naif ve dost kaleme saygıyla...
" Gözlerimi çalışma masamın üstünden alıp, onlarca rengi bir sonrakine astar olmuş oda duvarlarımın üstünde gezdirmeye başlıyorum. Yaramazlıklarımın ince çizgili kahramanlarını ezip geçen kalın çizgili mücadele adamlarım, onların da üstünde vesikalık resimleri binlerce kez büyütülmüş ama kendileri hiç büyümemiş ve yaşamları objektife baktıkları o anda donup kalmış ve tüm duvarlarımı kaplamış kadınlar, erkekler, çocuklar."
Annelerin gözünde hiç büyümezmiş çocukları... Bundan mı usta her "anne" sözünde çocuklaşmamız....
Saygı ve sevgi ile Usta.
İlyada odyssiea(N.D) tarafından 5/13/2012 12:25:01 PM zamanında düzenlenmiştir.