- 2642 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
TENCERE DİBİN KARA…SENİNKİ BENDEN KARA
AĞZI OLAN KONUŞUYOR.
Ben ‘’yeter artık, susayım, eski mizah türü yazılarıma döneyim’’ diye konuyu kapatmaya çalıştıkça birileri inadına inadına damarıma basıyor…Bu konu hakkında hassasiyetim bilindiği halde….İyi madem…Aşağıdaki yoruma ( Özelden gelen mesaj ) da cevabımızı yazalım.
Önce imla hatalarını düzeltip okunur bir hale getirelim yazıyı…Buyurun:
‘’ Benim devşirmeler hakkındaki fikirlerimi biliyorsunuz ve padişahların yabancı kadınlarla evlenmesini …. İngiltere krallığı, İspanya, Fransa krallıkları da yüzyıllarca sürdü ne kardeş katili oldular en azından bilerek ne de imparatorluğun geleceği için yabancı kadınlarla evlendiler ne de çocukken aldıklarını ilerde kont dük gibi unvanlar verdiler ve yine de yıkılmadılar.’’
Evet…Avrupa’da devşirme sistemi diye bir sistem yoktur. Ama onun yerine bakın ne vardır…(Osmanlı’nın devşirme sistemini uyguladığı yıllarda )
İLK GECE HAKKI VE BEKARET KEMERİ OLAYI…
1-İLK GECE HAKKI
İlk gece hakkının Fransızca karşılığı "droit de seigneur" terimidir.Bu, senyörün hakkı anlamına gelmektedir. Teorik olarak bu, lordun feodal hiyerarşide kendinden aşağıda olan vasal’dan ya da halktan bir kişiden düğünden hemen sonra gelini bir gece için kendisine teslim etmesini isteme hakkıdır. Ancak, pratikte bu hakkın ne ölçüde yaygın olarak kullanıldığı bilinmemektedir. Yine de bu hakkın lordun vasal ve tebaaları üzerinde "Demokles’in kılıcı" gibi asılı durduğu ve onların lorda bağımlı kılınmasının bir aracı olduğu söylenebilir. Pratikte bu hak lordların tebaalardan bir tür evlilik vergisi toplamasına zemin oluşturmuştur: Bu vergiyi ödemeyenler, lordun ilk gece hakkını kullanması tehdidiyle yüz yüze kalmışlardır.
On altıncı yüzyıl Fransa’sının soylularından Senyör de Brantome, Anılarında, kocalarını aldatan kadınlarla karılarını başkalarına "peşkeş çeken" erkeklerin el ele tutuşunca dünyayı çevreleyen bir zincir oluşturacak kadar kalabalık olduğunu söylemektedir. Yine Brantome’a göre, Fransa kralı I. François, ilk gece hakkını en çok kullanan kraldır. Saray memurlarının ve saray çevresinde yaşayan aristokratların çoğunluğu, Brantome’un dediğine bakılırsa, böylece kralın "lütfuna mazhar" olmaktan dolayı mutludurlar da… Sarayda geçerli olan ilke: ‘’Kraliyet kanı, kirletmez’’ ilkesidir. Buna karşılık, sarayın uzağında yaşayan kentli halkın bu "lütuftan"pek hoşnut kalmadığı ve çok kere kralın başının belaya girdiği de bilinmektedir.
Unutmadan hemen belirtelim: Kralların bu kızlık bozma ve bakireliğe son verme merasimlerinden dünyaya gelen çocuklar o aile tarafından büyütülmek zorunda..Ve bu çocuklar bal gibi de kont, dük ,şövalye vs . olabiliyorlar.
2-BEKARET KEMERİ OLAYI. ( Konuyla çok da ilgisi yok ama cinsel hikayeleri seviyoruz ya bu da benden olsun )
Bekaret Kemeri ilk kez Floransa’da kullanılmaya başlanır ve İtalya’dan diğer Avrupa ülkelerine yayılır. Savaşa giden derebeyleri döndüklerinde karılarını bıraktıkları gibi bulmak amacıyla, kadının cinsel organlarını kapayan ve sadece zorunlu gereksinmelerinin giderilmesine olanak veren metal bir tür korseye başvurmaktadırlar. Bu korse kadının kasıkları üzerinde kilitlenmekte ve anahtarı da sadece kocada bulunmaktadır. İspanya’da bekaret kemerlerinin 19. yüzyılın başlarına kadar kullanıldığı bilinmektedir. Kuşkusuz, bu aletin kullanımı süresince, yedek anahtarlar ve bozuk kilitlerle ilgili birçok fıkra da türemiştir.( Hatta Napolyon ve Josefin ile ilgili bir tane var ama burada yazsam kesin siteden ihraç edilirim )
SARAYDA DEĞİL, SARAY DIŞINDA… DEVŞİRMELER DEĞİL, DOĞRUDAN DOĞRUYA TÜRKLER ARASINDA İLK GECE HAKKI ÜZERİNE BİR YAZI… ( HANİ DEDİK YA AĞZI OLAN KONUŞUYOR…BUNLARI YAZANLAR DA VAR: )
Muğla’da Sivil Toplum Kuruluşları tarafından bir "Sözlü Tarih Atölyesi" kurulmuş. Bu çalışmalar, "Yerel Tarih, Yöntem ve Deneyimler" adıyla kitap haline getirilerek Muğla Belediyesi’nce, 2007 yılında yayınlanmış. İçinde yerel ve sözlü tarihe ilişkin değerli bilgiler var.(!)
Sunum yapanlardan birisi de, Muğlalı mimar Ertuğrul Aladağ.
Aladağ’ın 90’lı yıllarda yayınlanmış 8 kitabı var. Muğla’daki Rumlar ve Göç üzerine yazdığı romanları, aynı zamanda bir yerel tarih çalışması gibidir.
Aladağ, "Toprak Damdan Modern Konuta Evrilmek ve Cinsellik" başlığıyla sunumunu yapıyor.
Mekânlarla cinselliğin doğrudan ilişkisi vardır. Buna girmeyeceğim. Asıl konuya gelelim.
"Köyler çok fakirdi. Şehir merkezinde veya kasabalarda yaşayan ağaların her birinin sayıları kırkı geçen köyleri vardı. Yüz binlerce dönüm içine dağılmış bu köyler gibi, köylüler de ağalarının malı gibiydi. Bu durumun en iyi açıklaması da genellikle bir veya bir buçuk asır öncesine kadar süren ağalık hakkı olayıydı. Köylü gelinlerin evlilikteki ilk gecesinde ağasıyla cinsel ilişki kurma zorunluluğu vardı. Bu geleneğe itiraz eden cesaretli delikanlı damatlar, ağalar tarafından sürülür veya öldürtülürdü. Ancak Datça’da yaşanmış olan bir ağalık hakkı olayı sırasında damat, ağayı öldürmüştü. Bu ağalık hakkı geleneği onlar için çok normaldi ve gerçekten haktı" (age. s 86).
Osmanlı’da altı yedi yaşındaki kızlar annelerinden babalarından alınıyor, Türk-Müslüman ailelerin yanında Türk-Müslüman olarak eğitiliyor, sonra saraya alınıyor bazıları ve orada da bir eğitimden geçirildikten sonra padişahın ve haremin hizmetinde çalışıyorlar…Haydi hatırları kırılmasın. Padişahlar sapık herifler ya bu cariyelerin üçünü beşini hatta daha da fazlasını yatağa atıp toplu seks bile yapıyorlar…Bu çok ayıp…Ahlaksızca bir durum… Peki ne yapmalı?...Türk köylü kızları varken elin gavuruyla yapılır mı öyle şeyler…Nerede evlenmek üzere olan bir Türk köylüsü varsa hemen oraya adamlarını gönderip kızı almalı ve ilk gece hakkını kullanmalıydı.Madem ki çağdaş ve ileri Avrupa(!) böyle yapmıştı. Bizimkiler de böyle yapmalıydı. Onun yerine saçma sapan bir sistem uyguluyorlardı (!).
Avrupa Kralları yabancı kadınlarla evlenmemişlermiş. Ağzınızla mı gülersiniz yoksa kıçınızla mı? Daha bir kaç gün önce Çar I. Perto’un vasiyetini yayınlamıştım. Orada Çar hazretlerinin Rusya’nın başına geçecek olanlara ve Rus soylularına özellikle yabacı soylu kadınlarla evlenilmesini bir vasiyet olarak öğütlediğini yazmıştım. Yine aynı bölümde Çariçe Anna İvanovna’nın sevgilisinden, ülkesinin idaresinde birinci derecede rol oynayanlardan bahsetmiştim ki bunların tamamı Almandı…Rus Çariçesi II. Katherina da aslında bir Almandır. Hem Avrupa kralları hem de kraliçeleri kendi ülkelerinin dışından kadınlarla ya da erkeklerle çok evlenmişlerdir. Bizimkiler saraya aldıkları küçük kızları Türk ve Müslüman olarak asimile ederken Avrupa’da buna gerek bile duyulmamış, kral ve kraliçeler kendi milli benliklerinin bilincinde olan yabancılarla evlenmişlerdir. Örneğin: Fransa kralı IX. Charles’ın annesi Catherine de Medicis….Bir İtalyandır. Fransa Karlı XVI. Lui’nin karısı Mary Antionette …Kutsal Roma Germen İmparatoru I. Franz’ın ve Avusturya İmparatoriçesi Maria Thresa’nın kızıdır. Demek ki Kutsal Roma Germen İmparatoru da Avusturya Kraliçesi ile evli….Tarih buna benzer daha nice örneklerle doluyken Avrupa’da kralların yabancı kadınlarla evlenmediğini söyleyebilmek neyle izah edilebilir bilemiyorum.
Osmanlı Devleti’nde kardeş katliamına gelince: O kanunnamenin ilgili maddesini de yazalım: “Ve her kimesneye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizâm-ı âlem içün katletmek münâsibdir. Ekseri ulemâ dahi tecviz etmiştir. Anınla âmil olalar”[…. Nizam-ı Alem ifadesinin altını bir daha çizerek okuyalım. Burada bahsedilen şey düzeni bozan kardeştir…Yani devlete ve onun düzenine baş kaldıran…Ki bunun cezası her devletin kanununda ölümdür.]
Kafamızı karıştıran ise bu kanunnamenin uygulanış şeklidir …
Mesela: III. Mehmed, bu konuda en pervasız ve şer’î hükümlere aykırı davranandır denilebilir.. Zira 19 tane erkek kardeşini ve basit jurnaller yüzünden kendi oğlunu (Şehzâde Mahmud), günahsız bir şekilde idam ettirmiştir. Bunun şer’î bir izahını yapmak mümkün değildir. Zira herhangi bir isyan söz konusu olmadığı gibi, fitne ve fesâdın vukuu da tahakkuk safhasında değildir. Daha açık anlatayım. Evet Osmanlı Devletinde bir kardeş katliamı yaşanmıştır. Bu ise konan kanunun keyfi olarak uygulanmasıdır. Yani yapılan uygulama konan kanuna da dine de uygun değildir…Hiç bir Allah’ın kulu Yüce İslam dininin böyle bir katliama izin verdiğini söyleyemez. Peki günümüzde de kanunlar ortadayken keyfi uygulamalar yapılmamakta mıdır? Burada suç ne kanunda, ne de dinde değil o kanunlarını keyfince uygulayanlardadır.
Osmanlı Devletinde hükümdar olma hakkına sahip kardeşlerin birbirlerini öldürmelerine izin veren kanun Fatih Sultan Mehmet tarafından yürürlüğe konmuştur. Böyle bir kanunla amaç kardeşler arasında taht için yapılacak savaşlara Türk halkının da karışarak boş yere bir sürü Müslüman-Türk’ün ölmesini önlemektir. Ama bu kanunnameye rağmen uygulamada Fatih’ten hemen sonra II. Beyezıd, Kardeşi Cem ile savaşa tutuşmuş ve bu savaşa karışan mesela pek çok Karaman’lı Müslüman- Türk’ün kanı boş yere akmıştır. Aynı şekilde Yavuz da babası II. Bayezıd’la ve daha sonra kardeşleri Ahmet ve Korkut’la savaşırken aslında iki kardeş arasında halledilmesi gereken bu mücadele yüzünden pek çok Müslüman-Türk’ün kanı boş yere akmıştır. Yavuz Sultan Selimden itibaren ise bir daha kardeşler arasında savaş olmamıştır. Çünkü Kanuni ve sonrasında artık kardeşler tahta geçer geçmez çekindikleri diğer kardeşleri ya boğdurmuşlar, ya da sarayda Kafes köşkü denen yerde adeta hapis hayatı yaşatmışlardır. Ortada mağdur olan birileri varsa o da Padişah evlatları olan şehzadelerdir. Yani Kanuniden itibaren kardeşler arasında bir savaş ve o savaş dolayısıyla ölen tek Müslüman- Türk yoktur. Kardeşlerini haksız yere öldüren padişahlar ise bunun hesabını Allah’a ( C.C ) vereceklerdir elbette…Ama en azından Fatih Sultan Mehmet ile Yavuz Sultan Selim dönemi dışında (ki Bu da 1451-1520 yılları arasını yani 69 yıllık bir dönemi kapsar ) Kardeş katliamı dolayısıyla Türk halkına verecekleri bir hesap yoktur.
Peki Osmanlı Devletinde ‘’Padişah olacak şehzadelerin birbirlerini öldürmelerine ‘’ cevaz veren böyle bir kanunnameyi onaylıyor muyuz? Elbette hayır…Ama üç karış toprak için bütün sülalesini kurşuna dizen kardeşlerin haberlerini neredeyse her gün gazetelerde okuyan , televizyonlarda seyreden bizler koskoca bir devletin mirası için yapılan kardeş katliamını da anlamalıyız.
Ayrıca Osmanlı Devletinde kardeş katliamı diye kısaca özetlediğimiz ama aslında baba, amca katliamı da olan bu durum I. Ahmet tarafından ortadan kaldırılmaya çalışılmış, tahta en yaşlı ve aklı başında padişahın gelmesi anlamımdaki ‘’Ekber ve erşed ‘’ sistemi uygulanması kanunu yapılmış ama yine değişen bir şey olmamıştır. Kısacası: Ortada kabul edilemez bir kardeş katliamı vardır ama Müslüman-Türk katliamı yoktur. Yani Müslüman Türk halkına dokunmaz bu kardeş katliamlarının ucu. Sarayda olur, sarayda biter…Bir acısı varsa sarayda yaşanır…Sevinen varsa sarayda sevinir…Halk için değişen bir şey yoktur. Onlar, Ahmet de gelse ‘’Padişahım çok yaşa ‘’ diyeceklerdir Mehmet de…
Yüzyıllardır Avrupa’da var olan devletlere gelince: Bunlarda böyle bir kardeş katliamı yaşanıp yaşanmadığı konusunda çok fazla malumata sahip değilim açıkçası. Kendi tarihimize bile bu kadar yabancıyken onlar hakkında bu kadar çok malumata sahip olabilmem elbette mümkün değil…Bizde kendi hırsı uğruna oğlu İbrahim’i boğdurtan Kösem Sultanlar olduğu gibi Bizans’ta da ve sevgilisini kral yapabilmek uğrunun gözüne mil çektiren İmparatoriçe İrene’ler vardır…Bizde şeyhülislam fetvası ile bir başka Müslüman devlete karşı sefere çıkılırken Avrupa’da Papa fetvasıyla Protestan hrıstiyanlara karşı St. Barthelmi katliamı yapılmıştır.
Velhasılı kelam…’’Tencere dibin kara, seninki beden kara’’ misali, bana bir örnek verilecekse Avrupa’dan değil daha insani, daha medeni bir şeyler yapmış bir devlet varsa ondan örnek verilsin. Engizisyonlara filan girmedim daha…Ya da Cadı yakma törenlerine…
Üstteki resme gelince: Osmanlılardan daha insani daha çağdaş , daha demokratik(!) yönetimler uyguladığını iddia ettiğimiz Avrupa’dan…Nazi Almanya’sında toplama kamplarında aşırı beslenme sonucu ölen (!) bir grup insanın cenazelerinin insanlığın şanına ve şerefine çok uygun bir şekilde (!) cenaze arabalarıyla nasıl taşındığını gösteriyor. Başka resimler de var ama mideniz kaldırmaz biliyorum.
YORUMLAR
sizi tebrik ediyorum sizin damarınıza basan kimse olmaz artık sizde rahat edersiniz
selamlar sevgiiler
sami biberoğulları
Dilerim olmaz.
Selamlar sevgiler.
sami biberoğulları
Biraz ara vermeyelim mi diyorsunuz yanı...Damarıma basa başa hemşireler serum takacak damar bulamaz hale geldiler.
Birraz toparlanalım..Sonra yine devam ederiz inşallah.
Selam ve sevgiler.
İyi ki seni kızdırıyorlar Sami hocam da bizlerde aydınlanıyoruz. sayende. Avrupa Avrupa dedikleri medeniyet, yıkanmayı Türklerden öğrendiklerini ne çabuk unuttular acaba(!)
Tebrikler, saygılar...
sami biberoğulları
Aslında Türk milletinin durumu tavşan ile kaplumbağanın yarışı hikayesine benzer. Biz ''Nasılsa öndeyiz'' diye yatarken Avrupa yavaş ama emin adımlarla yoal devam etmiş ve tabii ki ipi göğüsleyen o olmuştur. Hata bu işte...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Demokrsi, hürriyet
, eşitlik, adalet, insan hakları gibi kavramların bilindiği ve içinde yaşanıldığı bir pancereden geçmişe baktığımız zaman elbette ki mesela kardeş katliamı bize vahşi ve anlaşılmaz gelecektir. Ama o zamanın şartları açısından baktığımızda ( İşte bunu yapamıyoruz maalesef ) Olayın farklı bir boyutu olduğunu görme imkanınız doğar.
Selam ve saygılarımla.
efendim ben buna bir gözünü kapayıp görmek istediğin gözünle bakmak diyorum kısacası tek yanlılık yoksa başka birşey değil dediğiniz gibi tencere dibin kara seninki benden kara misali kolay gelsin hocam saygılarımla selamlar
sami biberoğulları
Öncelikle şunu belirteyim: Avrupa bir kötülük yaptıysa bu bizde yapılan kötülükleri haklı göstermez elbette. Ben de zaten biz hiç bir yanlışlık yapmadık demiyorum..Sadece bizden daha büyük kötülükleri yapmış olanları bize örnek olarak göstermeyin demeye çalışıyorum.
İlginiz için teşekkürlerimle birlikte selam ve sevgilerimi yolluyorum.
sami biberoğulları
Gülen yazılarda buluşma dileğimle selam ve saygılar.
sami biberoğulları
İlginiz için çok teşekkürlerimle selam ve sevgilerimi sunuyorum.
Bir söz vardır herkesce malum olan: "Dinime küfreden bari müslüman olsa..."
Sizinde belirttiğiniz gibi "Tencere dibi kara..."
Gerçekleri araştırmadan yanlı olarak ortada dolaşan hayal mahsülü sözüm ona bilgi(!)lere
dayanılarak kendi atalarını aşağılayan başka bir millet var mı bilemiyorum.
Daha çok şey öğreneceğim değerli bilgilerinizden inşallah. Takip edildiğini duyurur saygılar sunarım.
sami biberoğulları
İlginize çok teşekkür ediyorum...Kendi tarihine yabancı ve kopuk insanlar beni de üzüyor maalesef..Anlatacağız artık...Dilimizin döndüğünce, aklımızın erdiğince...
Selam ve saygılarımla.
Damarınıza basmaya devam etsinler demek istiyorum. Biliyorum çok bencilce oluyor ama sayelerinde bilgilerinizden faydalanıyoruz hocam. Kemnur hocamın dediği gibi çok sık basmasınlar. Araya mizahda girsin tabiki. Yüreğinize, emeğinize sağlık. Saygılarımla...
sami biberoğulları
Evet ben de istiyorum damarıma sık sık basmasınlar. Bu milletin gerilmekten daha çok gülmeye ihtiyacı var. Bırakın güldürelim milleti diyorum...
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler benden.