- 546 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Allah Savaş Alevini Söndürür
İslam’a göre yalnızca zorunlu olunduğunda savaşa başvurulur ve belirli insani ve ahlâki sınırlar içinde yürütülür. Savaş bir "istenmeyen zorunluluk"tur. Allah savaşa rıza göstermez, yeryüzünde savaşları çıkaranların inkarcılar olduğunu haber verir.
Peygamberimiz(sav)’in hayatına baktığımızda ancak zorunlu hallerde savaşa çıkıldığını ve savunma amaçlı olarak savaşıldığını görürüz.
İslam’ın ilk döneminde yaklaşık 13 yıl Müslümanlar, Mekke’deki putperest toplumda azınlık olarak yaşadılar ve çok büyük baskılar gördüler. Müslümanlara hakaret, eziyet ve işkenceler yapıldı; kimi öldürüldü, kiminin evleri ve malları yağmalandı. Bütün bunlara rağmen Müslümanlar asla şiddete başvurmadılar ve putperest toplumu hep barışa davet ettiler.
Ancak baskılar arttığında, daha özgür ve dostça yaşayacakları Medine’ye hicret ettiler. Burada kendi siyasi yapılarını oluşturduktan sonra dahi, Mekke müşriklerine karşı şiddet kullanmadılar. Ancak "Kendilerine zulmedilmesi dolayısıyla, onlara karşı savaş açılana (mü’minlere, savaşma) izni verildi. Şüphesiz Allah, onlara yardım etmeye güç yetirendir. Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah’tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar...” (Hac Suresi, 39-40) ayetinin vahyi ile Peygamberimiz ümmetine savaş hazırlığını emretti.
Allah savaş iznini, baskı ve zulüm durumunda verir. "Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez.” (Bakara Suresi, 190) ayetiyle sebepsiz kışkırtmaya ve gereksiz şiddet kullanımına karşı uyarır.
Müslümanlarla müşrikler arasında gerçekleşen hiçbir savaşta Müslümanlar kışkırtan taraf olmadı. Peygamberimiz(sav), putperestlerin pek çok talebini kabul eden Hudeybiye Barış anlaşmasını kabul ederek, barış ve güveni sağladı. Böylece barış içinde yaşanacak bir sosyal toplum oluşturdu.
Putperestler anlaşmayı bozunca yeni bir savaş ortamı meydana geldi. Ancak Müslüman ordusu putperestlerin direnemeyeceği bir güce ulaştı ve Peygamberimiz(sav) bu güçlü orduyla Mekke’ye yürüyüp şehri fethetti. Bu zaferde tek bir kişinin burnu dahi kanamadı. Resulullah şehrin ileri gelenlerinden intikam almak bir yana onları affetti. Bu üstün kişilik müşrikleri hayran bıraktı, daha sonraları isteyerek İslam’ı kabul ettiler.
Müslümanların barışçılığı Kur’an’da emredilen İslami esaslardan kaynaklanır. Allah inananlara, Müslüman olmayanlara da iyilikle davranmalarını buyurur:
Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever. Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır... (Mümtehine Suresi, 8-9)
Yukarıdaki ayet Müslümanların Kur’anî bakış açılarını belirler. Müslüman, Müslüman olmayan herkese iyilikle davranır, düşmanlık yapanları dost edinmez. Bir saldırı karşısında savaş gerekli olursa savaş da adilane, insani ve ahlaki sınırlar içerisine gerçekleşir.
O halde "cihad" nedir?
"Cihad" kelimesi "cehd" etmek, gayret etmek anlamındadır. Peygamberimiz(sav) "en büyük cihadın insanın kendi nefsiyle yaptığı cihad" olduğunu açıklar. Fiziksel bir mücadele olarak savaş, nefsin bencil tutkularıyla verilen savaş ve inkârcı felsefelerle fikir mücadelesi; tümü cihaddır.
Cihad’ın masum insanlara yönelik şiddet eylemini tanımlamak için kullanılması ise, çok büyük yanılgıdır.
İslam Barıştır, Merhamettir
İslam’ın siyasi konulardaki hüküm ve prensipleri insanîdir, ılımlıdır. Müslüman olmayan pek çok tarihçi veya teolog tarafından da bu gerçek dile getirilir. Örneğin eski bir rahibe ve Ortadoğu tarihi konusunda uzman İngiliz tarihçi Karen Armstrong, Holy War (Kutsal Savaş) adlı eserinde konuyla ilgili şunları yazar:
"İslam kelimesi Arapça’da barış kelimesiyle aynı kökten gelir ve Kur’an, savaşı, Tanrı’nın rızasına aykırı gelen anormal bir durum olarak lanetler... İslam karşı tarafı yok etmeye yönelik veya saldırgan bir savaşı onaylamamaktadır, Tevrat’ın ilk beş kitabındaki yaklaşımın aksine. Hristiyanlıktan daha gerçekçi bir din olarak, İslam savaşın kaçınılmaz olduğunu kabul etmekte ve bazı durumlarda zulüm ve acıyı durdurmak için olumlu bir görev olarak görmektedir. (Ama) Kur’an savaşın sınırlı olması gerektiğini ve olabildiğince insancıl bir şekilde yürütülmesini öğretir. Muhammed sadece Mekkelilerle değil, aynı zamanda bölgedeki Yahudi kabileleriyle ve Yahudilerle işbirliği yaparak kendisine karşı bir saldırı planlayan Suriye’deki Hristiyan kabileleriyle mücadele etmek zorunda kalmıştır. Ama bu yine de onun "Kitap Ehli"ni lanetlemesi gibi bir sonuç doğurmamıştır.
Onun Müslümanları kendilerini savunmak durumunda kalmışlar, ama düşmanlarının dinine karşı kutsal bir savaşa girişmemişlerdir. Muhammed azad ettiği kölesi Zeyd’i bir Müslüman ordusunun kumandanı olarak Hristiyanlara karşı savaşa gönderdiğinde, onlara Tanrı yolunda cesurca ama insancıl şekilde savaşmalarını emretmiştir. Rahipleri, keşişleri veya rahibeleri taciz etmemeli veya savaşmayan güçsüz insanları hedef almamalıdırlar. Sivillere yönelik hiç bir katliam gerçekleştirilmemeli, tek bir ağaç bile kesilmemeli, hiç bir şey yıkılmamalıdır. (Karen Armstrong, Holy War, MacMillian London Limited, 1988, p. 25)
Müslümanlar tarihte hiç bir zaman "bozguncu" olmamış, gittikleri her yere, her insana güvenlik ve huzur götürmüşlerdir.
Kur’an merhameti, adaleti, güzel ahlakı, hoşgörüyü, barışı öğretir. İslam bozgunculuğu lanetler, İslam barıştır.
... Onlar ne zaman savaş amacıyla bir ateş alevlendirdilerse Allah onu söndürmüştür. Yeryüzünde bozgunculuğa çalışırlar. Allah ise bozguncuları sevmez. (Maide Suresi, 64)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.