- 1607 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
KÜÇÜK BİR ANI
Önceden beri hafızam zayıftı. Ne isimleri ne yüzleri hatırlamam mümkün değildir. Sadece hatırladığım Amasya Lise’si 4 fen A sınıfında olduğumdur. Zamanımızda cebir ve geometri diye adlandırılan iki ders vardı ve aynı öğretmen dersimize girmekteydi. Aslında hiç sevmezdim. Öğrencilerin de çoğu sevmezdi. Ders anlatmak da bir yetenek olmalı diye düşünürüm her zaman. Anlatıp öğretmesi mümkün olmuyordu. Sadece formüller verir onları ezberlememizi öğütler, problemleri o şekilde çözmememizi söylerdi. Ezberleyebilenler başarılıydı ama ben ezberleyemediğim için düşünerek kendime göre bir yol çizerek işlemleri tamamlayabiliyordum ama öğretmenimiz bunu kabul etmiyordu. Diğer derslerde sorun yaşamama rağmen cebir ve geometri dersinde başarısızdım. Tabi ki yılsonunda ikmale kaldım. Eylülde de yine aynı şey oldu sınıf tekrarı yapmak zorunda kaldım.
Başıma bela olacaktı bu iki ders, okuldan iyice soğumuştum. Yine şansımız vardı ki ikinci yıl öğretmenimiz değişti. Ankara’da bir özel okuldan gelen şu anda adını hatırlayamadığım başka bir öğretmen geldi. Diğerine göre çok daha iyi anlatıyordu, üstelik öğrencilere de çok iyi davranıyordu. İlk yazılı sınavların dönemi başlamıştı. Tabi ki benim içim kıpır kıpırdı. Bu öğretmen de formüller sunmuştu önümüze ve o şekilde çözdürüyordu. İlk sınavımız ispatlı geometridendi. Formülleri bir kâğıda yazıp kopya çekeyim desem onu da beceremeyecek kadar heyecanlı ve beceriksizdim. Hâlbuki arkadaşlarım nasıl güzel yapıyorlardı o işi.
Öğretmenimiz yazılı sorularını tahtaya yazmaya başladı. Hepsi formülle çözülecek sorulardı yine. “ Yine kaldım sınıfta, demek ki okul hayatımız bu kadarmış” dedim ve bildiğim gibi, daha doğrusu aklımın yettiğince düşünerek çözdüm hepsini ve götürüp teslim ettim. Diğer arkadaşlar da sınıftan çıkınca başarılı olduğuna inandıklarımla sonuçları karşılaştırdım, doğruydu da. Ama diğer öğretmen gibi bu da aynı yoldan çözmemizi bekliyorsa zayıf alacağıma emindim. Yani okulu bitirmekten umudumu kesmiştim artık.
10-15 gün sonra öğretmenimiz elinde bir tomar kâğıtla sınıfa girdi. Öğrenciler arasında bir fısıltıdır başlamıştı, heyecanlıydı hepsi. Ben başımı sırama eğmiş bekliyordum. Öğretmenimiz sırayla isimleri okuyor ve aldıkları notu söylüyordu. Adı söylenen arkadaşımız ayağa kalkıyor notunu aldıktan sonra oturuyordu. Yazılı kâğıdını ilk veren bendim ama en sona kalmıştım. Birkaç kişi de 1 almıştı demek ki onlardan daha kötüydü durumum ki sona bırakmıştı beni.
“Afet İnce, ayağa kalk bakalım ve bu nasıl bir kâğıttır söyle!” dedi. Ayağa kalktım ama bu kadar abartmanın gereğini anlayamıyordum. Herkes gibi zayıfsa zayıf de bırak. Dizlerim titriyordu, ayakta yıkılmamak için sıradan tutunuyordum. Kalbim hiç o kadar çarpmamıştı. Utanıyordum, daha sonra arkadaşlarımın dediğine göre bembeyaz olan yüzüm pancar gibi kızarmış. Öğretmen elindeki kâğıdı bayrak gibi sallayarak devam ediyordu sorusuna. “Söyle kızım bu nasıl bir kâğıt, nasıl soru çözme, nasıl çözüme ulaşma?” cevap bekliyordu ama sanki ses tellerim birbirine yapışmış gibiydi, sesim çıkmıyordu. Kendimi zorlayarak birkaç defa ağzımı açtım, ama devamı gelmedi. Kimsenin yüzüne bakacak halim kalmamıştı, gözlerimi kapattım. Zaten biraz da denge sorunum vardı, ayakta gözleri kapalı duramamış olacağım ki sallanmaya başlamışım. Öğretmenin bana seslenmesiyle tekrar baktım yüzüne.
“Ben böyle bir yazılı kâğıdına geldiğim kolejde tek bir öğrenciden aldım, bu ikincisi. Formüllere hiç gerek duymadan sadece zekâsıyla çözmüş arkadaşınız soruları. Zekâsıyla ispatlamış hepsini. Bu kâğıt bayrak olarak asılmalı sınıfa” dedi. Ve devam etti, aferin kızım daha yüksek bir not olsaydı verecektim ama sadece 10 vermek zorundayım.”
Zaman zaman düşünürüm, en çok ne zaman utandım, korktum, heyecanlandım ve mutlu oldum. İlk aklıma gelen o gündür. O yıl benim altın yılımdı ama o öğretmen geldiği okula geri döndü. Adını bile hatırlamadığım öğretmenimizi düşündüğüm zaman onun için dua ediyorum hep, yaşıyorsa hayırlı ömür, vefat ettiyse rahmet dileyerek.
Afet İnce Kırat
Arkadaşlar bilgisayarımın monitörü bozuldu, dizüstü bilgisayarda çalışıyorum. Diğer yazılarıma ulaşamıyorum, en kısa zamanda devam edeceğim.
YORUMLAR
Lise 2'de, 5 soru ile matematik yazılısı oluyoruz, sınıfta erkeklerden Özgür, kızlar ben epey öndeyiz matematikte. Ama ben nedense Özgürü cevap anahtarı olarak görüyorum. MAtematik öğretmenim Bekir Bey babamın yakın dostu arada bize geldiğinde odama girecek diye her daim kitap gibi düzenliydi çalışma masam ve gardrobum. Korkumdan bir otelin kat görevlisi gibi temiz ve düzenli tutuyordum odamı. Her neyse yazılı olduk ve Özgürle karşılaştırmalarım sonucu bir cavabımın yanlış olduğunu anladım ve 10 üzerinden 8 beklemeye koyuldum. Bekir öğretmen sınıfa girdi ve sonuçları okuyoırdu; "Özgür kaç bekliyorsun?" dedi, ÖZgür: " 10 öüretmenim" dedi, sonra beni kaldırdı ve "Seçil kaç bekliyorsun kızım "dedi........... Bende " 8 bekliyorum öğretmenim, Özgirle karşılaştırdık sanırım 1 yanlışım var" dedim.
Demez olaydım, aslında 10 aldığım sınavdan kanaatle notumu 8 'e düşürmüştü Bekir öğretmenim. Belki inanmayacaksınız ama okkalı bir tokat yediğimde dizlerim tutmuyordu, başım dönerek sırama geçtim...
Özgür ise; 8 aldığı sınavdan sırf kendinden emin olduğundan mütevelld 10 almıştı ve birde ne övgüler, ne övgülerrr...
Anınızı okuyunca yazmadan edemedim, sevgiler şimdi 1 -2 saatliğine de olsa lise yıllarımda dolşır dururum ben...
Sevgiler...
Aynen Hocam, ben de matematik dersini sevmezdim. Başımın belasıydı. Herkesin bir öğrenme yetisi vardır. Buna göre de sonuca ulaşır. Zaten bizde öğrencinin yeteneğine göre yapılmıyor, dersler. Ondan sonra da hayatta hasbel kader bir şeyler olursak işte. Güzel bir anı. İyi ki yaşamışsınız. Saygılarımla
Afet Hanım,kutluyorum... Sizi ve de hassasiyetinizi...Bir öğretmen olarak hem üzüldüm,hem de sevindim. Ne yazık ki kıyıcı öğretmenler çoğunlukta hala,bunu üzülerek de olsa bir itiraf olarak söylüyorum. Konu oldukça özgün... Ayrıntılar hassasiyetle işlenmiş.Hikayenizdeki anlatım ise, daha da özgün olabilirdi gibi geliyor bana... Biraz emek yanı zayıf olmuş sanki ... Sanattan emeği de esirgememeli...Sevgi ve saygılar...Örnek: ''...ayakta gözleri kapalı olarak duramamış olacağım ki sallanmaya başlamışım.'' yerine; ''...ayakta gözleri kapalı olarak duramamış olacağım ki yelde sallanan kavak misali sallanmaya başlamışım.''
Eğitimde ilginç sonuçlara güzel bir örnek Afet Abla...Ama çelişki de yok değil tabi...Böylesi bir zekanın sınıfta kalma ihtimalini düşünmesi...Bildiğinden emin olamaması izah bekleyen çelişkiler...Öğretmenlik hayatımda beklediği notun çok altı ve üstü tahminlerde bulunan öğrencilerim olmadı değil...Ama zeki öğrenciler çok yaklaşık sonuçlar söylemiştir hep...Her zaman istisnalar için bir yer vardır...Saygılarımla....
Afet İnce Kırat
EHVENCE
Lise 2. sınıfta Kimya dersinde aynı türden bir hatıram var. O günleri anımsadım.
Teşekkürler Afet Hanım.
İlk yarıda karneme 2 gelmişti Kimya. 2. yarıda öğretmenimiz değişti. Hem kimya öğrendim hem de sınıfımı doğrudan geçtim.
.........
Öğretmek de en az öğrenmek kadar önemli hatta daha önemli....
Selamlar
Gözüne acı yaş değmesin...
Afet İnce Kırat
Aynısı benim de başıma gelmişti ablam.
Orta okuldayken yaşlı bir edebiyat öğretmenimiz vardı Nihat Memik, nur içinde yatsın, Halide Edip'in öğrencisiydi.
Kompozisyon yazılısı yapmıştı, yazılıları okurken beni en sona bırakmış ve adımı sert bir şekilde okumuştu, korkarak ayağa kalktım.
"Oğlum bu nasıl bir kâğıt, defalarca okudum, bir kusur aradım, zira hayatımda benden 10 alan hiç olmadı, bir virgül eksik görsem puan kıracaktım ama bulamadım" dedi ve kâğıdımı sınıfa okuttu.
Okulda Nihat hocadan on almış diye parmakla gösterilir olmuştum, güzel günlerdi.
Şiiri de onun sayesinde sevmiştim, nur içinde yatsın.
Demek ki başarı için öğretmeni ve dersi sevmek gerekiyor.
Selam ve saygımla.
Afet İnce Kırat
Ah... Öğretmenlik o denli ustalık işi ki, kimi eğitimden soğutur, kimi de işte böyle alır götürür insanı başarıya. Biz de öğretmeniz, ama kim bilir ne cahilliklerimizi paylaşıyordur öğrencilerimiz. Ama inanın, bu gün bile öğretmenliğin önemi aynı. Derse hazır gitmenin, dersi öğrenciye sevdirmenin ne denli önemli olduğunu vurguluyorsunuz. Bazen bir "aferin, güzel olmuş, ama şöyle olsa daha mı iyi olrdu?" gibi cümleler insana kamçı gibi gelmez mi? Vesselam işin başı sevgi.
Tebriklerimle. Öğrenciliğimi ve öğretmenliğimi buldum.
Afet İnce Kırat
Okurken sizin içiniz gibi kıpır kıpır oldu yüreciğim Afet Hocam. Okura yazının hissiyatını geçirebilmek dedikleri bu olsa gerek sanırım.
Bu hafta sonu Cumartesi ve Pazar ikişer oturum olmak üzre 4 kez sınava gireceğimden olsa gerek belkide bu heyecanım. Bu yaşta bu heyecan biraz fazla mı geliyor ne? :)
Çok hoş ve yıllar geçsede unutulmayack güzellikte bir anıydı kutluyorum Üstadem.
Daim saygımla...