Suna'ların Suna'sı
O hasta olmazdı ki....Olamazdı ki....İnsanüstü bir varlıktı o....Sabah erkenden kalkar,bizi okula yollar,sonra evde ne iş varsa,ihtiyaca göre
üşenmeden yapardı....Erkek gibiydi...Girip çıkmadığı yer yoktu...Devlet daireleri,çarşı,pazar..Kışın odununu yazdan alırdı. Büyüklerini baltayla küçük parçalara o ayırır,odunluğa hep beraber taşırdık...Bazen odunlar kafamıza düşer,biz hiç aldırış etmezdik.Bilirdik ki o varken bize de bir şey olmazdı...Severken kanatlarının arasına alır,öper,sesli sesli koklardı...Herkes ufak tefek soğuk algınlığı geçirirken o hafif geçirir,bize de yansıtmazdı...Biz hasta olduğumuz zaman ise tam tersine naz üstüne naz yapar,onun sevgisini ve şefkatini daha çok hissedebilmek için bu bulunmaz fırsatı sonuna kadar kullanırdık...O bitmez tükenmez sevgisini hepimize vermekten yorulmazdı,aksine o da bizi sevmek için fırsat kollardı....Buna babamız dahildi....Babamın sigara içmesinden bile memnuniyet payı çıkarırdı.Bir erkeğe tütün kokusunun çok yakıştığını söyleyerek onu şımartırdı....Babam az çalışsa bile ona: Bu kadar çok çalıştığı için teşekkür ederdi....Biz kırık not aldığımız zaman bunun da yaşanması gerektiğini hayatımızda farklı bir tecrübe kazandıracağını söyleyip bizi mahçup ederdi...Bu çoğunlukla ben olurdum...Yani kırık not alan...(Bir daha istersen kırık not al....)
Biz ise tam tersine huy olarak ondan hiç bir şey almamış,soğuk nevalelerin tekiydik....O bizim için gökten indirilmiş bir melekti sanki...Onun hep güçlü olduğunu göre göre bu duruma alışmıştık...Zannediyorduk ki bütün anneler böyle...Hasta olmazlar,kışın çocukları daha iyi ısınsın diye soba borusu için duvara delik açarlar.Sonra durum değişir,o deliği tekrar sıvayarak kapatırlar..... Badana yaparlar,evde yemek olmasa bile sıcak ekmeği yağa banmayı dünyanın en güzel yemeği gibi sunarlar....20 yıldır hep aynı mantoyu giyse bile mantosunu çok sevdiğini değiştirmek istemediğini söylerler .(Biz de inanırdık....)Ayakkabı tamir etmesini eski çarşafları onarmasını,eskimiş giysilerinin eskimemiş kısımlarından bize yeni elbiseler dikmesini v.s hiç söylemiyorum bile....
Canı hiç yemek çekmezdi...Ya da bize öyle söylerdi....Karnı acıktığında ne bulursa yerdi...Çoğunlukla zeytin ekmek...Akıllıydı da..Gelecekle ilgili tahminlerde bulunur,ona göre kendince önlemler alırdı..Tam bir kriz savardı...Çıkan krizleri yönetmekte üstüne yoktu...Babamın arabamızı sattığında parasını alamadığını ve ne kadar çaresiz olduğunu görüp ,adamın kapısına dayandığını,bu paranın yarına kadar ödenmediği takdirde neler olabileceğini bilmediğini söyleyip,ertesi gün adamın annemden korkup parayı ödediğini ve babamın ne kadar mutlu olduğunu anlatırdı hep...Bunlar onun için küçük; hayatın içinde olan şeylerdi....Yeter ki ölüm olmasındı,geri kalan herşeyin çaresi vardı....Kardeşi için kız istemeye gittiklerinde vermemişlerdi...O pes etmedi,ne yaptı etti,haber gönderdi,sadece konuşmaya geleceğim dedi,gitti , kızı aldı , geldi....Bize okul masraflarımız için biraz daha para verebilmeyi çok istiyordu...Onun için iğne yapmayı öğrendi,mahallenin iğnecisi oldu,iyi de para kazandı..Bu onu çok mutlu ediyordu...Daha sonra biriktirdiği paralarla piko makinesi aldı..Piko yaparak bize ve babama daha iyi imkanlar sundu...Babam ne zaman dara düşse hep onu kurtarırdı...Fakat parayı borç olarak başkasından aldığını söylüyordu her seferinde...Çünkü babam borcuna sadık biriydi..Annem onun bu özelliğini çok iyi bildiği bunu çok güzel kullanırdı..Babam da kuzu kuzu bu parayı güya sahibine öderdi....Hiç bir akrabanın mutlu gününü atlamazdı.Mutlaka katılır,altınını takardı.Bize de, düğünün eksik kalmış ya da beğendiği yönlerini söylerdi mutlaka...
O bir fenomendi...Etrafındaki insanlar, o ne yaparsa,ne söylerse dikkate alırlardı...Annemi, bizim başarılarımızı gördükçe hep şanslı bir anne olarak nitelendirirlerdi...Oysa bilmezlerdi ki bizim için ne olmazları oldurur,ne öğütler verirdi..(Hem de yaşanmış,canlı..)Herkes gezip tozarken,o evde yemekler hazırlayıp bizim okuldan dönmemizi beklerdi.Her birimizin eline çayını verirdi.O gün olup bitenleri dikkatle dinlerdi,hatta okulda öğrendiklerimizi kendisine anlatmamızı isterdi.İlgili sorular sorup,bilemediğimizde ’haydi bunun cevabını araştırın bakalım’derdi...(istersen başarılı olma)Bizim okulda öğrendiğimiz kimyasal tepkimelerden hiç anlamazdı ama insan tepkimelerini çok iyi bilirdi.Maddelerin moleküler yapılarını öğrenmemişti ama insanların mayalarını çok iyi bilirdi.Bu yüzden hayatta aldığı kararlar ,öngörüler ve teşhisler yüzde yüze yakın doğru çıkmıştır...
Okulda ben çok haşarıydım.Bir kaç kez benim yüzümden okula çağrıldı.Neden çağrıldığıını ilk önce bana sorardı.Doğruyu bileyim ki sana da doğru yönde faydam dokunsun derdi.Mecburen doğruyu söylerdim.(Bir defasında arkadaşlara uyup,okulda sigara içmiştim.Yakalanan da ben olmuştum.)Bunu anneme söyleyince:’ Aferin benim kızıma,bak doğruyu söyledi,şimdi gidip öğrtemeninden özür dileyeceğim,bir daha yapmayacağına ben kefil olacağım’ dedi ve gitti.Geldiğinde öğretmenimin beni bir şartla affedeceğini söylediğinde dünyalar benim olmuştu...Öğretmenim: Bir kez de benden özür dilesin demişti.Yapamayacağım bir şeydi...Ama sırf annem için yaptım.(Benim için yaptıklarını gördükten sonra eşek olmam lazımdı yapmamam için) Mahçup gözlerle bakışımız bir teşekkürdü,o bunu hep anlardı.Bu kadarı bile yeterdi ona...Hayatımızda hiç ’anneciğim’ diyemedik,teşekkür edemedik;son günleri hariç...O buna takılmazdı.Çünkü babamı da olduğu gibi kabul etmiş,biz çocuklarından da fazla bir şey beklemezdi.Bilirdi ki yapmak istiyor,yapamıyoruz;söylemek istiyor,söyleyemiyoruz.Elimizde değildi çünkü....
O, günlük işleri aksatmayı sevmezdi.Babamın vergi borcu v.s,diğer bürokratik işleriyle ilgilenirdi.Ne kadar angarya iş varsa hep annem yapardı..Bundan da asla gocunmazdı...Eve ekmek alınacak olduğunda biz kerdeşler olarak hep birbirimizden beklerdik.Onun buna tahammülü yoktu.’Kimseden istemiyorum,ben gideceğim’ ,deyip;mantosunu giymeye yeltendiğinde mutlaka birimiz dayanamayıp onu yoldan çevirirdik.Canı çok tezdi.Bütün yemekleri en fazla 10 dakikada yapardı.Misafire mutlaka bir şeyler ikram ederdi.Bir defasında evde çay bitmiş,alacak kimsede yok.Misafire suyunun suyunu ikram etmişti.Ama onun tatlı dili çayın kötü tadını bile unutturdu.Böyle durumlarda söylediği en meşhur sözü hafızalarımıza kazınmıştı:O bardağa işerim yine de yok demem’ (Durumu vurgulamak içindi bu söylediği tabii ki.)
Çocukları çok severdi,mahalleli de onu...Topları bizim balkona kaçan çocuklar şanslıydı.Annem ’alın bakalım çocuklar’ deyip,bir de isimlerine ciğim-cığım eklerdi.Çocukların annem için yapamayacakları şey yoktu .(Onlara alt tarafı bir ekmek aldırırdı kimi zaman)Çocukların topu başka balkonlara kaçarsa mutlaka kızılır,bir de topları patlatılarak geri verilirdi.
Yaşlıların gönlünü de hoş eder,gençlerle genç olurdu.Çaktırmadan sevgilileri olup olmadığını sorar,sevdalılarsa sevdanın çok güzel bir şey olduğunu söyler,onlara akıllar verirdi...(Verdiği akllar hiç de yabana atılacak cinsten değildi.Bir defasında ,ailesi sevdiği oğlanı kabul etmeyen mahalledeki bir kıza hamile olduğu yalanını söylemesini bile öğütlemişti.)Sevgiye,aşka hürmeti sonsuzdu.Çocuklarının aşklarının arkasında durmayan ailelere çok kızıyordu.Tabii abuk sabuk ilişkiler (aklına yatmadıysa eğer) bunun dışındaydı.Mahallenin Güzin Ablasıydı.Derdi olan ondan akıl almaya gelirdi...
Bir ara beli ağrıdı.(Eminim çok şiddetli ağrıyordu,yoksa o bizim yakındığımız ağrılara ağrı demezdi).Önemsemedi.Bir gün eğildiği yerden doğrulamayıncaya kadar.Kendisini kimseye elletmezdi,doğruca doktora giderdi.Bebek ve çocukken de bize en ufak bir şey olsa hemen doktora götürürmüş.Rahmetli babaannem de kızarmış her defasında...’Ben hiç birisini götürmedim,bir yerleri mi eksik kaldı’ dermiş ...Neyse doktorun verdiği ilaçlar iyi geldi de annem ayağa kalkabilmişti...Ama ağır kaldırmaya devam etti,çünkü işleri birinin yapması gerekiyordu,bize kıyamazdı.Bizim okumamızı her şeyden çok istedi hep...Sonunda amacına da ulaştı.Eh bu kadar fedakarlık karşısında bize okumaktan başka bir seçenek kalmıyordu..Bir defasında biz evlendikten sonra en yakın komşusu’ Suna’cığım bu çocukları okuttun adam ettin,ben benimkileri edemedim,nasıl becerdin bunu’ demiş.Verdiği cevap beni çok etkilemişti:’Ayşe’ciğim,onların okumama gibi bir lüksleri olmadı hiç ’Bu cevap her şeyi açıklıyordu...
Yıllar sonra astım hastası oldu. Onu da önemsemedi.Yine doktora gitti.İlaçlarını aldı,ömrü boyunca astım hastası olrak yaşadı.Günlük yaşantısını değiştirmedi.Gün geldi,biz birer birer evlendik.Hiç babamın yardımı olmadan (bilmezdi çünkü o işleri babam,anlamazdı) ağlaya ağlaya evlendirdi bizi.Biz ise onun
tipik bir anne davranışı olduğunu zannederek gülüyorduk.Biz gülerken o hem mutluluk,hem de hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağının gözyaşını döküyordu...Birden bire yalnız kaldı.Bu olay, onu çok yıprattı.Bize taparcasına düşkündü çünkü.Ama bütün zorluklarımızda her zaman yanımızda oldu.Bize kendi güçlü yapısıyla güç aşıladı.Her defasında çare buldu.Çaresiz kaldığı hiç bir anım yok.Şimdi ben de annemden kalan mirasla çaresizlik değil,hem öğrencilerime hem çocuklarıma çare oluyorum.Ben de diyorum,okumama gibi lüksleri olamaz diye...
İrili ufaklı hastalıklar atlattı,bunlar onu yıkmadı,yıkamazdı zaten..Yıllar sonra o çok sevdiği,çakır gözlü babamı kaybetti.O zaman bile kriz yönetiyordu.Bize metin olmamız gerektiğini,babamın ağlamamızı hiç istemediğini söyledi,durdu.Eve baş sağlığına gelenlere bile hal hatır sordu.(Gerçi soğuk ve acımasız gerçekle karşılaşması 15 gün sonra fecii oldu ama....)O günden sonra hep yas tuttu.İçine kapandı.O cıvıl cıvıl kadın gitmiş,yerine amaçsız,gelecekten hiç bir beklentisi olmayan robot gibi bir kadın gelmişti.Bu duruma çok üzülüyorduk,ama o yas tutmasını engellememizi istemiyordu...Çok kararlı bir kadın olduğu için daha fazla üsteleyemiyorduk.Eve kapattı kendisini.Hatıralarıyla yaşamak istedi.Gün geldi,ansızın bir telefon sonun başlangıcını haber verdi.....Annem göğsünde bir şişlik bulmuştu ve acıyordu.Yaşı 71 di.Ben hemen anladım kötü bir şey olduğunu.Bu kadar yaşananlardan sonra ölüm annemi bizden istiyordu. Vermeyecektik.Ne pahasına olursa olsun, bu kadar kolay olmamalıydı.O da bizden ayrılmak istemiyordu. İçimizde bir umut vardı.Belki de düşündüğümüz gibi değildi, o melun hastalık değildi ...En kısa zamanda doktora gittik..Oydu.....O melun hastalıktı....Durmuş durmuş ta vurmuştu....Gözyaşlarımızı hem içimize hem dışımıza akıtırken o ’bir şey yok niye ağlıyorsunuz diyordu’...Hastaydı....Hem de çok....Bakır kabından yapılmış bünyesi yavaşça eriyordu.O inatla direniyordu..’Ben bunu da atlatırım,siz üzülmeyin’ diyordu....Hastalık omurgasına sıçramıştı.Önce tek bacağı tutmadı,koltuk değneği aldık.’Oh ne rahatladım yavrum’ dedi..Dualar etti bize ...Sonra öteki bacağı da tutmadı.Tekerlekli sandalye aldık.Yine dualar etti.Ne rahatmış diye...Saçları döküldü,olsun dedi.En sonunda kalkamaz oldu yerinden.Damarları delik deşik oldu.Gıkı çıkmadı.Hasta görmeye alışık değildik onu ,tuhaf bir durumdu...O ise durmadan ’Atın beni sokağa’ diyordu...
Hayata sımsıkı bağlı,yaşam kaynağımız ,demir bünyeli,demir yürekli,delikanlı, külhanbeyi annemiz hakkın rahmetine kavuştu.Başta biz olmak üzere ,tanıyan herkes ondan feyz aldı.Herkese faydası dokundu.O bize Allah’ın bir lütfuydu.Nurlar içinde yatsın.....
Duru İçten
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.