- 651 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Düşleyiş
BAŞLARKEN
“Baba kuzularımız ayı pınarında kaldı.
Getiremiyom oy baba…”
Kuzularımızı otlatırken bir yandan, bu beyiti mırıldanır, bir yandan da eşeğimin hurcundan çıkardığım tereyağlı bazlamayı yerdim. Yorulunca kuzuları pınar başına toplar kaya gölgesine oturur, uçsuz bucaksız hayallere dalardım...
Güneş dağların arasından kızıllığını gösterdiği vakitlerde kalkardım, yattığım yumuşacık koyun tüyü yatağımdan… Yatağımdan her sabah beni Leyla ablam kaldırırdı. Leyla ablam bir hışımla gelir.
-Hala yatıyon mu sen? Dışarı akşam oldu. Ya!
-Tamam kalkıyomm!... be
-Sinan ağa! Kalkacak da kuzuları dağa çıkaracak. Beyler kuzuları çıkardı yukarıya. Kalk sende çıkar.
Derken. Anamın yünden yaptığı yorgan bacaklarımın arasından çekilir. Çadırın kovuğundan, Güneş parlayıverirdi. Gözlerime…
-Gız Leylaaaa!...
Her sabah bir telaş ile yataktan kalkar. Ellerimle gözlerimi ovuşturup, elbiselerimi giyer çadırdan çıkardım. Annem çadırın biraz ilerisinde, Bey’in hanımı Cemile Abla ile dünden kalan sütü süzer, tandırın üstünde pişirirdi. Ben de bir yandan onları seyreder bir yandan da ablamın pınardan getirdiği suyu elime dökmesini isterdim. Ablam elimi yüzümü yıkamam için elime su dökerken geç kalktığım için söylenir, dururdu. Sonrada ben mızmızlandım diye, ibriğin içinde kalan suyu kafamdan aşağı boşaltırdı. Ablam çadıra doğru kaçar, üzerimdeki ıslaklığa aldırış etmeden ablamın peşinden koşar, olanca hızımla onu yakalamaya çalışırdım.
Yeşil çimenlerin üstüne çıplak ayaklarım sertçe bastığı zaman kendimi bir kuş kadar özgür hissederdim. Ablam bir oyana bir bu yana kaçar dururdu. Çadırın arkasından dolaşır kafamı pusturarak ablama görünememeye çalışırdım. Önünü kesip elimdeki tası kafasına boşaltmak için hazırlanırdım ki hemen kaçıverirdi. Orada ağlamaya başlar ayaklarımı yere vurup, toprağı savurur dururdum. O sırada ablamla aramdaki mesafe açılırdı. Annem ikimize de kızar sofraya çağırırdı. Uzun bir kovalamacadan sonra, söğüdün altına kurulmuş sofraya otururdum.
Çadırımız, ağılın hemen sağında, söğütlerin yanı başına kurulurdu. Nisan ayının sonuna doğru koyunlarımızla birlikte yaylaya çıkardık. Çadır malzemeleri ile eşyalarımızı traktörün römorkuna koyup bir hafta önceden Hamo’nun Kömü’ne çıkartırdık. ardından da koyunlarımızı otlatarak çıkartırdık.
Eşyaları römorka yükleyip götürmek o günlerde benim için yeni bir şehrin kapılarını aralamak gibi bir şeydi. Sanki köye geri dönmeyecek gibi annem, babam, ağabeylerim, ablalarım ile birlikte eşyalarımızı römorka bir güzel istif eder. Sonra da yolda giderken düşmesin diye kendirlerle bağlayıverirdik. Yürüyen eve benzettiğim römorkun arka ve ön kapakları açılır, eşyalar özenle içerisine yerleştirilirdi. Önce ağır eşyalar toparlanır, römorkun ön tarafına kapaklardan da destek alarak dayatılırdı. Çadır direkleri, çadır için gereken keçeden bezler ve yağmur yağdığında çadırın akmasını önlemek için gereken naylon römorka konuverirdi. Somya, sandık, yatak, döşek gibi ağır eşyalar ön tarafa konurdu. Ardından mutfak eşyaları; tencere, tava, semaver, bardak, tepsi, sofra, çatal, kaşık, bıçak derken römork doluverirdi.
Kapaklar kapatılıp, iki yan kapak zincirlerle gergin bir şekilde birbirine bağlanıverirdi. Kapakların diplerine yiyeceklerimiz yerleştirilirdi. Şeker, bulgur, düğürcük, nohut ve fasulye çuvalları bir biri üstüne istif edilirdi. Patates, soğan fileleri ile kurutulmuş dolmalık biberler de bir poşetin içerisinde bir köşeye yerleştirilirdi. Sonra kendi eşyalarımızı yüklemeye başlardık. Eşyalarımızın yanında tahtadan ve tekerlek bilyesinden yaptığımız, arabalarımızı, kavak fidesinden yaptığımız oklarımızı, kamıştan yaptığımız uçurtmalarımızı özenle römorka yerleştirirdik.
Kümesimizde bulunan tavuklar, kazlar ve ördekler römorkun arka köşesine birbirlerine bağlı vaziyette yerleştirilirdi. Böylece yolda giderken kaçmaları engellenirdi. Mehmet Ağabeyim tavukları, kazlar ve ördeklerin yanı başına oturur elinde eski bir bıçak ile bir söğüdün dalından kendisine tilli düdük yapmaya çalışırdı.
Evde yaylaya götürecek başka bir şey kalıp kalmadığı kontrol edilir, Hulusi Abi’nin traktöründen çıkan korna sesleri ve pürneşe içerisinde ben, babam, ağabeylerim ve ablalarım ile römorkun üzerine çıkardık. Bir yandan eşyaların düşmesini önlemeye çalışır bir yandan da Traktörün kasasına binen kardeşim Aysel’in ağlayışına gülerdim.
Hulusi Ağabey mavi gömleğinin cebinden maltepesini çıkartır, pantolonunun cebinde duran kibritiyle ağzında duran sigarasını yakıverirdi. Bir tane de babama uzatır, babam bir yandan terini siler bir yandan da Hulusi Ağabey’in verdiği maltepeyi tüttürürdü. Öksürükle karışık bir balgam çıkarışın ardından, babam anamın verdiği tastan bir yudum su içer;
- Ha den! Baaağım ha den! Geç kalmayalım.
Hulusi ağabey o sırada bir sigara daha yakar.
- Dur heri dur. İrbehem Ağa gederik. Diye söyleniverirdi.
Babam arkasından
- Hulusi dışarı akşam oldu. Gedek gelek de, daha Gamiş’e buyda ilaçlamaya gideceğiz.
- İrbehem Ağa, biz yaylaya çıkarık. Selehattin ile Salih çadırı yaylaya kuruverir işte… Biz de senle köye gelir, köydeki işlerini görürük.
Derken Hulusi Ağabey mavi gömleğinde duran maltepesini çıkartır. Babama bir tane daha uzatıverirdi. Babam maltepeyi yine tüttürmeye başlardı.
Evimizin ve ahırımızın kapıları kilitlenir. Anahtarın yedeği babaanneme verilirdi.
Hulusi Ağabey şoför koltuğuna oturur 55-46 lık kırmızı Fiat traktörünün anahtarını çeviriverirdi. Nihayet traktör hareket ediyor. Yeni bir başlangıç, yeni umutlar, yeni oyun arkadaşları… Yeni bir mahalleye doğru yol alıyorduk. Ağılımız, evimiz, bahçemiz artık bizsiz kalıyordu. Biz yaylaya çıkarken, çiçeklerini yeni açan eriklerimiz, kayısılarımız, dutlarımız, şeftalilerimiz, elmalarımız… Biz yayladayken olgunlaşacak köye indiğimiz günlerde yememiz için bizleri bekleyecekti. Annemin bahçeye ektiği sebzeler yeşerecek, çiçeklenecek bahçemizi rengarenk edecekti.
Fiat traktörün egzozundan çıkan kara dumanlar ve pattt, pattt, pattt… diye çıkan motor sesleri arasında römork üzerinde babaanneme, amcamlara, kuzenlerime ve mahalledeki arkadaşlarımıza, “hoşça kalın” nidaları içerisinde el sallayarak ilerleyiverirdik köyümüzden.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.