2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
905
Okunma
Okul zamanı okulu, tatil zamanı da tatili severim. Niçin, derseniz; her şey yerinde güzel, derim. Okula gitmek, her gün yeni bilgiler öğrenmek ne güzel! Arkadaşlarımla oyun oynamak, dilinden bal damlayan öğretmenimi dinlemek ne tatlı! Tatil zamanı geldiğinde ailemle beraber yolculuk yapmak, dedemi ve ninemi görmek de bir başka güzel... Aylardır yolunu dört gözle beklediğim tatil geldi işte. Akşamdan hazırlık yapmaya başladık. Sabah erkenden yola çıktık. Babam dikkatli araba kullanır ama yol uygun olduğu zaman sürat yapmayı da sever. İşte o zaman ben arkadan, annem önden:
- Lütfen yavaş, diye uyarırız babamı.
Özellikle ben, daha çok isterim babamın arabayı yavaş sürmesini. Niçin mi? Elbette arkadaşım ırmakla sohbet etmek için. Ne zaman köyümüze gitsek, sağımızda bir ırmak yol boyunca eşlik eder bize. Ben de onunla uzun uzun sohbet ederim. Bazen köpük köpük bazen de şırıl şırıl sesiyle anlatır bana:
- Sevgili Ceren! Övünmek gibi olmasın en kestirme yolları ben bilirim. Onun için yolların çoğu benimle paraleldir.
Bu girişten sonra ırmak, arkadaşlarını tanıtmaya başlar:
- Etrafım ne kadar yeşil görüyor musun? Bak, şu el gibi yaprakları olan çınar, benim en samimi arkadaşım. Salkım söğütler de öyle. Bak bak, pembe çiçekli zakkumları görüyor musun?
Bu sırada bir balık zıplayıp kuyruk sallar. Yolculuğumuz böyle devam ederken bir dağ çıkar karşımıza. Arkadaşım ırmak el sallayarak:
- Hadi bana müsaade. Şu dağı geçtikten sonra yine görüşelim, der.
Arabamız yavaş yavaş dağa tırmanmaya başlar. Annem pencerelerin camını indirip temiz havayı çeker içine. Arabamız kıvrıla kıvrıla yoluna devam eder. Artık babama “Arabayı yavaş sür!” dememize gerek kalmaz. Bu sefer arkadaşım dağ ile konuşmaya başlarım. Üzerindeki ağaçları, çiçekleri ve hayvanları birer birer anlatır.
Dağlar, ayrı bir güven ve huzur verir bana. Babam yanımdayken hissettiğim duyguların benzerini yaşarım onlarla olduğum zaman. Ben böyle düşünürken dağın heybetli sesiyle kendime gelirim:
- Sevgili Ceren! Eğer gece geçseydiniz üzerimden, sana yıldız toplar, başına onlardan bir taç yapardım.
Ben de bir dahaki sefere, deyip teşekkür ederim dağ kardeşe. Biraz sonra arkadaşım ırmakla buluşuruz yeniden. Sohbete devam ederken ırmak yavaşlamaya başlar. Merakla sorarım:
- Yoksa yoruldun mu ırmak kardeş?
O, gülerek cevap verir:
- Hayır Cerenciğim. Az ilerde bir baraj var. Ona yaklaştığımız için yavaşladım.
- Ne güzel, derim sevinçle.
- Evet, barajlarda toplanmak çok güzel... Fabrikaları çalıştıran, şehirleri pırıl pırıl aydınlatan elektriği biz üretiriz.
- Size ne kadar teşekkür etsek az, ovaları da siz suluyorsunuz değil mi?
Şırıl şırıl gülümseyerek:
- Evet, sebzeleri, meyveleri de biz sular ve güzelleştiririz.
- İyi de, herkese su verince sizin suyunuz bitmez mi?
- Bitmez Cerenciğim. İyilikle verilen şey bitmez. Biz ağaçlara ve sebzelere su veririz; pınarlar ve dereler de bize suyunu verir. Bir iyilik yarışı böylece devam edip gider.
Baraja yaklaşınca ırmak iyice duygusallaşır:
- Eve gittiğinde lambayı yakarken, sebzeleri ve meyveleri yerken beni hatırlar mısın sevgili Ceren?
Veda eder gibi konuşunca ben de duygulanırım.
- Seni hiç unutur muyum benim güzel yol arkadaşım. Sen nasıl şırıl şırıl akarak yurdumuza güzellikler sunuyorsan, her çocuğun yüreğinde de pırıl pırıl bir sevgi ırmağı akar sana doğru…
Irmakla vedalaştıktan bir saat sonra dedemlerin köyüne ulaşırız. Biraz dedemin biraz da ninemin kucağında dinlendikten sonra kuş sesleri ve rüzgâr eşliğinde kendimi bir rüyada bulurum. Koyunlar meleşir, tavuklar gıdaklar. Uyku kuşu yastığıma konar ve hoş bir şarkıya başlar:
Doğal güzelliğiyle
Canıma can katanım,
Seni çok seviyorum
Benim cennet vatanım.
Bestami YAZGAN