- 476 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
GARİP BİR GARİP... 2
Akşamdan kalma yağmurun ıslaklıklarını kurutmak için Güneş kırmızı gömleğini ufuk çizgisinde yırtmaya çalıştığı, kızıl bir tondaki havadaki uçan martıların çığlıkları gözlerimi açmama sebep olmuştu.
Deniz akşamki hırçınlığının sonucu ya rahatlamış ya yorulmuş olacakki alavildiğine durulmuştu.Deniz; Güneş’in çıkacağını bildiğinden mi yoksa yağmurun dindiğinden mi bilinmez çekilmişti kayalıklardan biraz geriye.
O gün kendi evlerinde sıcak ve kuru yataklarında yatan insanlardan bile daha rahat uyumuştum, kayalıkların üstünde. Üstümdekileri sakince bir bir çıkardım sırayla.Bu en uygun zamandı çırılçıplaklığımı kimsenin görmeyeceği.
Kayalıkların üzerine koydum hepsini umursamadan. Tütlerim kendince isyandaydı az sonra gövedemi sokacağım denizin ıslaklığına inat dikleştiler tenimin üzerinde. Üç beş adım sonra dizlerimin biraz üstüne geldi anda sular durdum.
O an batırmak istediğim bedenimden çok kendi ruhumu bu denizin içine bir daha hiç çıkarmayacak bir deniz altı gibi batırmak gelmişti içimden.
Mavi suların içinde rahatlatmak iyi gelecekti çok iyi biliyordum. Denizin asidi nasılki çelik gemileri bile ıslatıyorsa yürağimin ağlamalarıda beni öyle paslı acılara sürüklüyordu.Bunları ruhumdan başka kimse bilmiyordu ben bile.
Sadece ben fısıltısını hisseder gibiydim. Bir elimle burnumu bir elimle ağzımı kapatırken göz kapaklarımda kendiliğinden kapatmıştı diz sığlığındaki mavinin içine dalmam için dizlerimi kırmam yetmişti.
O an öylece ömür boyu kalmak bile içimden gelsede anotomim buna müsade etmedi. Fırlarcasına çıkardığımda kafamı, en derin nefeslerimi çiğerlerimle verip aldım hala kızıl görünen gök yüzünden.
Kayalıklara astığım çamaşır sergimdekileri en içte giyindiklerimden başlayarak aldım elime. Her birini sıkıntılarımı ve geçmişimi silmek istercesine iki elimle kavrayıp sıktım içine saklanmış akşamdan kalma yağmur sularını yere boşaltmak için.
Sıktım hemde çok.Hem kendimi hem akşam yağmurunda ıslanmış giysilerimi.Rahatladım.Amacım temizlikten çok kolay kurumasını sağlamaktı.Rahatlayışım ise geçmişimi içimdeki öfkeleri öylesine sıkmış hissetmemdi.
Yıllardan sonra ilk kez ıslanan çeketimi bu şekilde sıkarak erkenden kurutmaya çalışmıştım nedenini bende bilmiyordum.Belkide akşam gördüğüm rüyadandı. Az önce isyanda olan kıllarım yatışmıştı.
Akşam ıslanmasın diye taşların arasına sakladığım sigaramı ve kipritimi çıkardım yaktım,geçmişimi yakmak istercesine. Saldığımda ilk dumanı denizden gelen ılık rüzgar dumana karıştı duanı karaya doğru savurdu.
Güneş ilk parçasıyla gülümserken bağırdım Güneş’e -günaydııııınnn güzel kızıl saçlı kızım.. !- Sesimi deniz bile duymuş olacak ki az önce girdiğim yerdeki bir kaç balık suyun üstünde kendince sıçaradı.
Kimbilir belkide onlarda bana günaydın demişti. Nikotinin dumanlarını salaraktan sallana sallana yüzümü denizin olduğu yerden karaya doğru çevirdim. Ağır adımlarla yürüdüm.
Akşamdan kalma damlalalr bulduğu çukurlarda son yok olma cabalarını yaşarken umursmadan ıslak ayakkablarımla üzerlerine basarak yürüdüm fırıncı Orhan’ın ekmek teknesi adresine.
Yaklaştığımda beni doyuracak kadar ekmek koskusu koca bacadan her zamanki gibi beni karşılarken, kasalara dizilmiş ekmeklerin sıcaklığı çok tenimi ısıtıyordu hep.
Beni her sabah görmeye alışkın çalışanlar geldiğimi görseler bile aldırış etmeden tepsilerden çıkardıkları pişmiş ekmeklerle yada yeni hamuru tepsiler dizmekle uğraşır, bir Orhan kafasını kaldırır konuşmayacağımı bilsede tek kişilik bir sohbet ederdi, engin yüreğindekileri bana anlatırdı.
"Günaydın garip hoş geldin. " der benim ısınmam için çaktırmadan sıcak olan tepsilerin yakınındaki tabureyi bana uzatır bel dakikalık mola vermişcesine bana birşeyler anlatırdı.
Onun bunları niye yaptığını bir ben bilirdim bir Fırıncı Orhan.Ama o benim bildiklerimi bilmezdi .Ben onun anlattıklarından mahallesinde olanlarına,çocuklarının az ders çalıştığına, haver bültenlerinde dinlediklerine kadar her şeyi dinlerdim susarak. O lafı uzatırdı hep amaç üstümdekiler kuruması içindi herşey.
Ona gülümser kafa sallar sonra bir somun alır elli kuruşumu ekmeklerin çıktığı fırının önüne kor ona bakaraktan sağ elimdeki sıcak ekmeği önce öper sonra alnıma koyar sonrasında iki elimi yana açarak havaya kaldırırdım başımla birlikte.Ona hayırlı işler dilediğimi o anlardı.
" Allah bereket versin Garip.Bak askıdaki ekmeğin bir yıldır durur unutma kalırsan parasız aklında kalsın. Ey Garip Allah yolunu açık etsin" der.İşlerine kaldığı yerden devam ederdi. O yüzden yıllardır aynı fırından alırdım ekmeği.
Daha yıllar öncesi ilk günlerden beni tanıyanlardandı onlar. Bir ekmek için koca camekanı tekmeyle kırışım üstüme başıma bakıp dilenci sanıp bedava ekmek vermeleri yüzündendi. Kırılan camın parasını benden almamışlar o zaman ki ekmek için verdiğim yirmi beş kurşunu benden almışlardı.
O günler her gittiğimde ilk ismile bana hep demişti Fırıncı Orhan,
"Sen o camı kırmanla kötü giden şansımıda kırdı be Garip.İşlerim açıldı. Bak unutma her zaman askıda frından çıkan ilk ekmek hep senin için kenarda."
Doğru söylüyordu sonradan anladım.O ilk çıkan ekmeği fırının kenarına koyar.Ben sabahki ekmeği parayla alır o akşam kapanınca başka gariban uğramazsa eğer alıp evine dönüşteki güvercinlerin konduğu parkta akşam üzerinden ufalar bir kenarı atardı.
Sabah kuşların kahvaltısı hazır olsun diye.
Bunları hep arnavut kaldırımlı dar sokaktaki diğer esnaflardan duyardım dilim kapalı olsada.
Her sabah ellerimi yakarcasına sıcak ekmeği kirlide olsa ellerim bölerken buharı havaya karışır çeyreği martılar kalan çeyreğini balıklara atardım herkesten habersiz.
Bölüşemediğim tek şeydi içimdeki geçmişimde yatan anılarım. Bilsem onlarıda paylaşa bileceğimi, un ufak edip toprağın içine gömer, onuda toprakla paylaşırdım hüznümü gömercesine...
klavye yorgunluğu... iki bölümlüktü...son...
YORUMLAR
DİLEK YILDIZI
ben senden öğrendim hep.Sen kuşlarını aç bırakmazsın bilirim.
yürekten saygılarımsın...
kuşlara ekmek çiçeklere su veren ellerinden öperim..
DİLEK YILDIZI
bana güç veriyorsun her yorumunla...
YÜREKTEN SAYGILARIMLA...