- 736 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
HUZUR EVİ 19
Huzurevinde yine sabah olmuştu. Sıradan bir sabah daha uyanmışlardı, her şey sıradandı. Hayat sıradan, bu ev sıradan, günler sıradan her şey sıradan geliyordu artık herkese. Salona geçti Rıdvan, kahvaltı hazırlığı falan yoktu. Saatine baktı saat dokuzu geçiyordu.
Ahmet’i gördü sormak için yanına gitti. ‘’Ahmet neden kahvaltı hazır değil veya hazırlamıyorlar?’’ diye sordu. Ahmet de, ‘’Bende bilmiyorum Rıdvancığım bende merak ediyorum’’, dedi. Rıdvan ile Ahmet bunları konuşurken, dışarıdan Müdür Bey geldi. Yüksek sesle duyuru yaparmış gibi,’’Arkadaşlar bahar geldi dışarıda çok güzel bir hava var ve bende düşündüm ki bu sabah kahvaltımızı bahçede yapalım. Bu bizim ilk pikniğimiz olsun’’, dedi. Herkes sevinç çığlıkları attı. Çok mutlu olmuşlardı,’’Yaşasın ‘’ diye bağırdılar. Müdür Bey ‘’Üzerinize bir şey alın havaların güzelliğine aldanmayın, üşürsünüz’’, dedi.
Herkes sevinç içinde bahçeye çıktılar, dışarıya masalar dizilmiş açık büfe hazırlanmıştı. Rıdvan’ın gözleri Yaren’i aradı. Son zamanlarda yapışık ikizler gibiydiler, herkes de bunun farkındaydı. Rıdvan ve Yaren bunları hiç düşünmüyorlardı. Herkes istediğini düşünebilir, herkes istediği yorumu yapabilirdi. Çocuk değillerdi, kimseye hesap vermek zorunda değillerdi. Önemli olan Yare ile Rıdvan’ın hissettikleriydi, ikisi de çok mutluydular.
Rıdvan kahvaltıdan sonra, Arif’in para verdiğini açıklamak istiyordu ama önce Müdürle konuşmalı onun fikrini almalıydı. Önce bu sabahın ve kahvaltının tadını çıkarmalıyım diye karar verdi. Önclikle Yaren’i bulmalıydı, onsuz güne başlamak istemiyordu. Rıdvan ileriki masada gününün ışığını gördü. Oraya doğru yürümeye başladı.
Yaren, Suna, Hasibe, Gül hepsini bir masa da otururken gördü. Yan masada ise Sadık, Ahmet, Aşık Ali oturuyordu. Rıdvan da kahvaltı tabağını alıp, arkadaşlarının masasına gitti. Artık bir grup olmuşlardı, çok iyi anlaşıyorlardı. Aslında huzurevinde kalan bütün arkadaşları çok iyi insanlardı. Ufak sürtüşmelerin dışında tartışma yaşanmıyordu. Onlarda çok kısa sürüyor ve tatlıya bağlanıyordu. Arkadaşınla birlikte çok keyifli bir kahvaltı yaptılar. Rıdvan kahvaltıdan sonra Müdürün odasına gitti.
Müdür Bey odasında bir telefon görüşmesi yapıyordu. Rıdvan odaya girince Müdür, elinle sandalyeyi göstererek buyur dedi. Telefonda da birilerine,’’ Arkadaşlarımızla çok seviniriz efendim bekliyoruz. Elimizden geleni yaparız, Estafurallah efendim. Ne emrimiz olabilir sizin bir emriniz varsa lütfen siz söyleyiniz, hemen yerine getirelim’’, dedi. Telefonu kapatırken de oturduğu koltuktan kalkarmış gibi yapıyor,’’ Tabi ki efendim müsaitiz olur elbette bekliyoruz efendim, saygılar bizden efendim’’, diyerek telefonu kapattı. Rıdvan Müdürü izliyordu, böyle yalaka insanları daha öncede görmüştü. Bu tür insanlar kendi çıkarları için her türlü yalakalıkları yaparlardı.
Müdür Rıdvan’a dönerek, ‘’Buyur Rıdvan Bey bir sorun mu var, senin için ne yapabilirim?’’ dedi. Rıdvan ise‘’Sizinle bir konu hakkında konuşa bilir miyim? dedi. Müdür de’’ Tabi ki Rıdvan Bey konu nedir ‘’, dedi. Rıdvan, Müdür’e hapishanede Arif’e yaptığı ziyareti anlattı. Arif’le konuştuklarını ve parayı söyledi. Müdür çok şaşırmıştı ne diyeceğini bilemiyordu. Rıdvan’a şaşkın bir ifadeyle bakı,’’Yapma ya demek öyle peki paralar nerede?’’. ‘’Paralar benim odamda zarfın içinde’’. ‘’Kaç para var saydın mı?’’ diye sordu. Rıdvan da, ‘’Saymadım ama çok fazla para var’’, dedi.
Müdür de, ‘’Şimdilik para sizde dursun şimdi daha önemli olaylar var onu yarın hallederiz’’, dedi. Sonra sözlerine kaldığı yerden devam etti, ‘’ Şu reklam çekimi vardı ya onun için aradılar, bir saate geleceklermiş. Dün aramışlardı, size söyleyeyim demiştim tamamen aklımdan çıktı. Neyse geliyorlar’’,dedi. Rıdvan şaşkın şaşkın Müdüre baktı. Müdür Bey ne diyor ne reklam filmi, kim geliyor diye sorarcasına bakıyordu. Müdür de, ‘’Şu bankanın reklam filmi vardı ya hani sizlerle çekecektiler. Onun için geliyorlar’’, dedi. Rıdvan hatırlamıştı, bankanın paralarını soygunculardan kurtardıkları için, Banka Müdürü reklam filmini burada çekmeyi önermişti. Müdür başta olmak üzere herkes büyük bir coşkuyla kabul etmişti. Onun reklam filmi çekimleriydi.
Müdür hemen herkesi salonda toplanın diye anons yaptı. Herkes merak içinde acaba Müdür ne diyecek diye birbirilerine bakıyorlardı. Müdür çok önemli olmadıkça anons yapmazdı.
Müdür söze başladı, ‘’Arkadaşlar az sonra buraya reklam çekimi için gelecekler. Bu reklam filminde sizleri de oynatacaklar. Sizin bu reklam filminde oynamanız sizin için çok güzel bir anı olacak. Hem bu oyunculuğunuza karşılık hepinize belli bir ücrette ödeyecekler. Şimdi isterseniz hazırlanınız az sonra gelirler’’, dedi. Herkes çok sevinmişti, bu yaşa gelmişler hiç böyle bir şey başlarına gelmemişti ve gelmezdi. Reklamlarda oynamak ve televizyonda kendilerini izlenmek çok güzel olurdu. Herkes heyecanlanmıştı. Herkes odasına gitti, şık kıyafetler giydiler. Tekrar salona dönüp film çekimi için gelecekleri beklemeye başladılar.
Çok fazla beklemelerine gerek kalmadan, beklenen kişiler geldi. Huzur evinin bahçesine bir minibüs yanaştı, içinden kameralar, adını bile bilmedikleri bir sürü alet edavat çıkardılar.Huzur evinin salonunun ortasına nerdeyse yığdılar. Hemen peşlerinden çok güzel bir otomobil bahçeden geçip kapıya yanaştı.. Arabadan bir erkek iki bayan indi. Herkes kim acaba diye kapıya ve pencere önünde toplandı. Arabadan inenler, huzur evinin merdivenlerine yönelince kim olduğunu görünce. Herkes coşkuyla ve heyecanla sevinç çığlıkları attılar. Gelenler son günlerde ortalığı kasıp kavuran kapalı gişe oynayan tiyatro oyununun kahramanlarıydı. Tiyatro Tripsiz’in üç başrol oyuncusu Samo Ağa, Şadiye ve Feraye idi.
Meraklılar ve onlara hayran olanlar kapıya yöneldiler. Coşkuyla ve sevinçle karşıladılar. Herkes etraflarını sardı. Oyuncular da çok samimiydiler. Samo Ağayı canlandıran oyuncu Sami Biberoğlları’na bayanlar, ‘’ Çok karizmatik ve çok da yakışıklı’’, dediler. Erkekler ise hiç beğenmediler, hatta aman neresi yakışıklı ve karizmatik Allah’ını seversen sıradan normal bir erkek işte hatta tipsiz bile sayılır.
Erkekler ise Şadiye ve Feraye’yi hoş bulmuşlardı. Bayanlarda hoş bayanlardı yani haklarını yememek lazımdı. Orta yaşlı olmalarına rağmen güzel gözüküyorlardı. Huzurevinin bayanları da erkekleri kızdırmak için ‘’Neresi güzel bunların bizden bile yaşlı gözüküyorlar’’, diye birbirilerinle konuşuyorlardı. Oyuncular Allahtan bunları duymuyorlardı çünkü çekimle ilgili kendi aralarında konuşuyorlardı.
Reklam filmini çekecek yönetmen geldi. Nasıl bir reklam filmi olacağını anlattı, herkesi film de oynatmak istiyordu. Neler yapmaları gerektiğini sakin sakin anlattı. Heyecanlanacak bir şey olmadığını, sakin olmalarını istedi. Eğer sorun çıkmazsa akşama kadar çekimi bitirebilirlerdi. Yönetmende bir an önce çekimleri bitirmek istiyordu. Buradaki yaşlı insanları çok fazla yormayı istemiyordu.
Herkes çok heyecanlanmıştı, kolay mı televizyonda reklamlara çıkacaklardı. Bir birilerinle şakalaşıyorlar,’’ Artist olacağız bu yaştan sonra’’, diye gülüşüyorlardı. Her şey hazırlanmıştı. Teknik elemanlar, teknik ekipmanları kurmuşlardı. Işıkçı, ışığın geliş açısını ayarlamış aynaları yerleştirmişti. Sesçi hoparlör, mikrofon her şeyi hazırlanmıştı.
Oyuncular da hazırdı herkes yerini almış yönetmeni bekliyordu.
Yönetmen, reklam senaryosunu herkese anlatıyor. Samo ağa dışarıdan koşarak gelecek. İçeride herkes sakin sakin her zamanki gibi oturuyor olacaklar. Samo Ağa birinden kaçarmışçasına içeri girip, ‘’Yalvarırım kurtarın beni bu avratların elinden’’, diye bağıracak. Herkes neler oluyor diye hareketlenecek. Rıdvan Ahmet ve Sadık ayağa kalkacak. Samo Ağa’nın arkasından Feraye ile Şadiye iki kuma girecek. ‘’Samo Ağayı bize verin onunla görülecek hesabımız var’’, diyecekler. Huzurevindekiler ayağa kalkacak.
Samo ağa korkarak Huzurevinin sakinlerinin arkasına saklanıp, ’’Yalvarırım beni vermeyin, beni parçalıyacaklar’’, diyecek. Huzurevinin erkeklerin den Ahmet’’ Samo ağam meraklanma seni vermeyiz’’, diyecek. Sadık ise, ‘’ Ağam korkma siz seni koruruz’’. Rıdvan ise, ‘’Biz Güven Bank’ın parasını koruduk senide koruruz Ağam’’ diyecek. Üçü de bir ağızdan ‘’ Paranızı bizim gibi koruyan banka’’, diyecekler. Arkasından bütün huzurevindekiler,’’ Güven Bank paranızı bizim gibi korur ve çoğaltır Güven Bank’’, diyecek ve yönetmen kesecek. Yapılacaklar bunlar, aslında kolay ama bakalım yapabilecekler mi?
Yönetmen, yönetmen koltuğuna oturdu. Arkasında yönetmen diye yazan yönetmen koltuğuna oturmazsa, sanki o koltuk olmasa yönetmen olduğu anlaşılmayacakmış. O koltuğa oturmazsa yönetemeyecekmiş gibi sanki keramet o koltuktaymış. Yönetmen koltuğa oturdu ve motor dedi. Samo Ağa dışarıdan telaş ve korkuya içeriye girer. Repliğini söylüyor, ‘’Yalvarırım kurtarın beni bu avratların elinden’’, diyor. Sonra, yönetmenin dediği gibi Rıdvan, Sadık, Ahmet ayağa kalkıyorlar. Samo Ağa onların arkasına saklanır, içeriye Şadiye ve Feraye girdi. Şadiye ve Feraye bir ağızdan,’’ Samo Ağa’yı bize verin onunla görülecek hesabımız var’’, diyorlar. Sıra erkeklerin repliğine geliyor ama Ahmet heyecandan kalakalıyor. Söyleyeceklerini unutuyor, yönetmen kesiyor.
Ne söylenecekleri ezberletiliyor, yönetmen tekrar motor diyor. Yine baştan çekiliyor bu kez de Sadık heyecanlanıyor, repliğini kameraya bakmadan söylüyor. Yine yönetmen, ‘’Kestik’’ , diyor. Yönetmen sinirlenmemeye çalışarak, ‘’Lütfen ezberleyin sözlerinizi arkadaşım altı üstü bir cümle ya’’, diyor. Huzurevi sakinleri de ‘’Ezberleyin artık kısacık birer cümle ya’’, diyorlar. Sadık ise, ‘’Oradan söylemesi kolay biz oyuncumuyuz ilk kez kamera karşısına çıkıyoruz heyecanlanıyoruz arkadaşlar ‘’, diyor. Diğer arkadaşları da ‘’ Evet heyecanlanıyoruz’’, deyip destekliyorlar. Yine söyleyecekleri ve kameraya söylemeleri gerektikleri ve heyecanlanmamaları gerektiklerini yönetmen anlatıyor. Herkes ‘’Tamam anladık’’,diyorlar. Tekrar ‘’Motor’’ deniliyor çekim başlıyor. Gene kesiliyor, yine biri yanlış söylüyor. Bu şekilde saatlerce, defalarca tekar tekrar çekiliyor.
Bu çekim aralarında öğle yemekleri yeniliyor. Şaduman, oyunculara yönetmene ve huzurevindekilere kekler, poaçalar, börekler ikram ediyor. Çekimler saatlerce sürüyor.
Çekimler sabah 12 den öğleden sonra saat 18 e kadar, tam sekiz saat sürüyor. Sonunda bitiyor, herkes yorgun düşüyor. Yönetmen, çekilen reklam filminden gayet memnundur. Filmde yapacağı teknik unsurları tamamlamak kalmıştır. Onu da stüdyoda yapacak.
Sami, Eray, Hayrunisa herkese çok teşekkür ediyor. Tanıştıklarına çok sevindiklerini söylüyorlar. Yeni oyunlarına beklediklerini söylüyorlar. Yanlarında davetiyeleri olmadıklarını ama davetiyesiz de gelebileceklerini söylüyorlar.Sonra hepsinle teker teker vedalaşıp gidiyorlar. Yönetmen, elinde zarflarla geliyor. Rıdvan, Ahmet, Sadık’ın üzerlerinde isimlerinin yazdığı zarfları veriyor. Diğerlerine de isimsiz zarflar veriyor. Reklamın iki gün sonra bütün kanallardaki reklamlarda gösterileceğini söylüyor. Hepsine çok teşekkür edip gidiyor.
Hepside zarfların içine bakıyorlar, içlerinde reklam filminde oynadıkları için para var. Rıdvan, Ahmet, Sadık’ın zarflarında diğerlerinkinden daha çok para var. Hepsi hem eğlendikleri için hem de para kazandıkları için çok mutlulardı. Yönetmen hepsinle tek tek vedalaşıp ayrılıyor. Bütün cihazlar toplanmış herkes gitmiştir. Huzurevi çok hareketli, eğlenceli ve yorucu bir gün geçirmişti. Yönetmen gidince zarflardaki paralara bakıyorlar, hepsi çok mutlu. Rıdvan parayı sayıyor, bin lira iyi para deyip zarfı cebine atıyor.
Para kazandıkları için değil, reklamlarda oynadıkları için mutlulardı. Çok güzel bir anı oldu, onlar için. Birbirilerine günün yorumunu ve gün içinde neler olduğunu anlatıyorlardı. Her seferinde ise gülüyorlar, eğleniyorlardı. ‘’Vay be ne gündü’’ diyorlardı. Soyguncuların bu huzurevine gelmeleriyle meşhur olmuşlardı ve daha da meşhur olacaklardı. Herkes halinden çok memnundu, bu gün onlar için unutamayacakları bir gündü.
Bu gün geçmişteki hatalarını, keşkelerini düşünmediler. Yakınları gelmeyenler neden gelmiyorlar diye üzülmediler. Bugün birine küs ve kızgın olan küslüğünü ve kızgınlığını unuttu. Bugün bir yeri ağrıyan, kendini hasta hisseden hastalığını unuttu. Vakit geçsin diye televizyon izlenmedi. Tavla, kağıt ve diğer oyunlar oynanmadı. Bugün gazetelerdeki kötü haberler okunmadı. Memlekette ne olumsuzluklar olmuş bilinmedi. Gazetelerde yazan cinayetler, tecavüzler okunup üzünülmedi. Bugün olumsuz ne varsa hepsi unutulmuştu.
Bugün ben sen yoktu, ayrım çekişme yoktu. Aslında böyle şeyler pek olmazdı ama yinede bugün hiçbir olumsuzluk yoktu. Bugün biz vardı, birlik vardı. En önemli çok eğlenmişler ve mutlu olmuşlardı.
Bu yoğun ve hareketli gün onları acıktırmıştı. Hep bir ağızdan neşe içerisinde,’’Yemeek, yemekkk acıtıkkkk’’, diye bağırıyor, şakadan tepiniyorlardı. Müdür, Şadiye ve Meral neşe içerisinde gelip,’’Sanatçılar acıkmış Müdürüm’’, dediler. Müdür Beyde,’’Sanatçı kaprisi ve şımarıklığı işte akşam yemeği hazırsa getirelim arkadaşlar. Sanatçılarımızı üzmeyelim’’, diye espiri yaptı. Herkes kahkahalarla güldüler. Huzurevinden mutluluk kahkahaları yükseliyordu.
Yemekler getirildi, herkes sıraya girip yemeklerini aldılar. Şaduman ihtiyarlara baktı, ilk kez yemeklerden şikayet gelmemişti. Her gün muhakkak en azından yemeğin birini beğenmezler, ‘’Öf bunu mu yiyeceğiz’’ diye mızmızlanırlardı. Bugün de sıradan yemekler vardı, özel bir şey yapılmamıştı. Hatta çekimler dolayısıyla çok basit bir menü vardı. Çorba, Makarna ve yoğurt, ama yinede kimse şikayet etmiyordu. Şadiye Müdüre dönüp, ‘’Müdür Bey arkadaşları ara sıra kamera karşısına getirelim baksanıza yemeklere hiç şikayet yok’’, dedi. Müdür’de ‘’Haklısınız hepsi havaya girdiler, ne yediklerinin farkında bile değiller’’, dedi. Herkes neşe içerisinde günü değerlendirerek yemeklerini yediler.
Yemekten bir saat sonra, çaylarını bile bitiremeden, esneme başladılar. Hepsi yorgun düşmüş ve uykuları gelmişti. Bir bir iyi geceler dileyip odalarına çekilmeye başladılar.
Rıdvan Yaren’in yanına gelip oturdu. Yaren’e sokulup ‘’Çok güzel bir gündü ama hiç baş başa kalamadık’’, dedi. Yaren de,’’ Rıdvan Beyfendiciğim siz aktör oldunuz meşguldünüz efendim’’, dedi. Bir yandan da gülümsüyordu. Yine, ‘’Vallahi sizde az değilmişsiniz çok güzel oynadınız’’, dedi. Rıdvan da’’Hanımefendiciğim sizde çok iyi rol yaptınız sizi tebrik ederim’’, dedi. Birlikte gülüştüler.
İkisinin de gözlerinin içi gülüyordu. Mutluluktan yüzleri aydınlanıyordu, Rıdvan‘ın aklına yarın ki konser geldi. Yaren den onay beklermişçesine ‘’Yarın akşam gidiyoruz değil mi?’’ dedi. Yaren maksuz unutmuş gibi yaparak, ‘’ Ne konseri’’, dedi. Rıdvan üzülerek, ‘’Hani Münir Nurettin Selçuk’u anma gecesine gidecektik. Biletleri aldım biliyorsunuz. Nasıl unutursunuz, aşk olsun. Hem size bir süprizim olacak’’, dedi. Yaren ise, ‘’ Şaka yapıyorum unuturmuyum hiç, ne süprizi merak ettim?’’, dedi. Rıdvan ise başını yukarı kaldırarak, ‘’Söylemem sürpriz dedik ya yarın görürsün’’, dedi.
Heyecanlı ve hareketli gün ikisini de yormuştu. İkisi de esnemeye başlamıştı, artık yatma zamanı geldiği belli oluyordu. Birbirilerine iyi geceler dileyip odalarına çekildiler. Rıdvan’ın, yarın ki sürpriz için bugün reklam çekiminden aldığı para yeter miydi acaba? Zarfı açtı, bir daha baktı içinde bin lira vardı. Birazda kendisinde vardı, olmazsa Arifin parasından da alırdı. Ne olur ne olmaz parasız kalmamalıydı, yoksa rezil olurdu. Yarını düşününce heyecanlandı, yüzüne kocaman bir gülümse yerleşti. Üzerini değiştirip yatağına yattı, son kez planının üzerinden geçti. Her şey planladığı gibi olmalıydı. Yaren’i düşünerek uykuya daldı.
Yaren odasına geçti, üzerini değiştirdi, yatağına yattı. Aklına Rıdvan’ın süprizi geldi, acaba ne olabilirdi, çok merak ediyordu. Rıdvan da hiçbir şey söylemiyor, ip ucu bile vermiyordu. Yarını beklemekten başka çare yoktu. Gözleri kapandı, yorgunluktan uykuya yenik düştü.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
4.5.2012
YORUMLAR
Artist olmak çoğu kişinin hayalini süsler.
İnsanlar mutlu olunca birçok konuda şikayet etmeyi unuturlar...
Yemeklerde olduğu gibi.
Kutluyorum Eray Hanım.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar
hoca neden beğenmemişki....bak kızgınlığı devam ediyor.....çok hoştu saygılar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sizin beğenmenize sevindim teşekkürler komtanım
saygılar
ya gene yapmışsınız yapacağınızı sihirli değnek elinizde kendinizi istediğiniz yere götürüyorsunuz reklamdada oynadınız nihayetinde allah hızınızı kesmesin yine güldürdünüz beni çok iyiydiniz yanlışınız dahi beni güldürmeye yetiyor mesela maksuz mahsuz meni menü gibi siz çok yaşayın efendim emi bende güleyim hadi kolay gelsin saygılarımla selamlar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
OKUDUĞUNUZ İÇİN TEŞEKKÜRLER
SEVGİLER
okuyoruz merakla sıkılmadan.siz yoruluyorsunuz.
istermisiniz müdür dolaptan paraları çalsın.Hani olmaz demeyin.
yazan kalemi kutlarım.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
Çok uzun olmuş haklısınız yazmak için oturana kadar ne yazacağım diye düşünerek oturuyorum hatta korkarak oturuyorum ama yazmaya başlayınca bana neler oluyor bilmiyorum. Durmak bilmiyorum. Söz birdakiler kısa olacak
Sıkıyorum mu yoksa
saygılar selamlar
mehmetmacit
saygı ve sevgilerimle.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
SAYGILAR