- 748 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İnsan ve İnsanlık
Bu yazıyı yazmaya başlamadan önce insan ve insanlık hakkında kafamda bir sürü çözümlemeler üretmeme rağmen nedense yazıya başlayınca hepsi kafamdan silindi gitti…
İsterseniz önce insanlığa biraz bilimsel açıdan yaklaşıp ne demek olduğunu ele alalım:
Sözlükteki manasıyla insanlık:
Doğru dürüst insana yakışır adamlık, ademiyet. İnsanın değerini, saygınlığını veren öz, insana yaraşır yaşama ve düşünme ilkesi. Başka bir tanımlama da şu, bir insanın ihtiyaç sahibi (bu maddi ve manevi olabilir) başka bir insana karşılık beklemeden yaptığı iyiliklere, güzel davranışlara insanlık denir diye açıklanmış…
Tarih boyunca kendi üzerindeki bilincinin gelişip artmasıyla insan artık kendisinin kim olduğu, bu evren içerisinde yerinin ne olduğu sorularını da sormaya başlamıştır.
Ben diğerleri gibi insan nedir? Sorusuna sayfalarca yazı yazmak gereğini duymuyorum onun için bana insan nedir? Sorusu yöneltildiğinde cevabım;
‘’Sen’’ olacaktır…
İnsanlar, ilahi dinlerden uzaklaşınca sahib oldukları bütün haklardan mahrûm kaldılar. Zalim diktatörlerin, kralların zulmü altında inlediler. Siyasi, iktisadi ve içtimai haklarını elde edebilmek için mücadeleye başladılar. Miladi altıncı yüzyılda İslamiyetin doğuşu ile insanlık, medeni hakların zirvesine ulaştı.
Peygamber efendimizin Veda Hutbesi’nde bu husus açıkça görülmektedir. İslamiyetin yayıldığı, hakim olduğu yerlerde din, dil, ırk farkı gözetmeksizin bütün insanlar, insanlık hak ve hürriyetlerini asırlarca kullandılar, adalet içinde müreffeh bir hayat yaşadılar.
Bu haklardan mahrum kalan milletler ise mücadelelerini devam ettirdiler.
Ancak 18. yüzyılda Fransız İhtilali ile bazı haklar elde edebildi. 20. yüzyıldaki İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile de bu hakları genişlettiler. Halbuki İslamiyet, Fransız İhtilalinden 12, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nden 14 asır önce insanların hak ve hürriyetlerini garanti altına almıştı.
Veda Hutbesi’nde;
“Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah katında en kıymetliniz, takvası en çok olanınızdır. Arabın Arab olmayana bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.” “Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.” “Kan davaları tamamen kaldırılmıştır.” “Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allahü tealadan korkmanızı tavsiye ederim. Sizin kadınlar üzerinde, onların da sizin üzerinizde hakları vardır.” “Din kardeşinizin hakkına tecavüz helal değildir.” “Ey insanlar! Allahü teala her hak sahibine hakkını (Kur’an-ı kerimde) vermiştir.” buyrularak insanların can, mal emniyeti, fikir, vicdan hürriyeti gibi bütün hakları teminat altına alınmıştır.
On dört asır sonra kaleme alınan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ndeki “Herkesin yaşama hürriyeti, hiç kimseye zulmedilemeyeceği, kanun önünde herkesin eşit olduğu, erkek-kadın ve ırk ayırımı yapılmayacağı” gibi değişik maddeler Veda Hutbesi’nde “Ey insanlar! Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız…” ifadesi ile özetlenmektedir.
Eğer yeryüzündeki insanlar, İslamiyetin kendilerine temin ettiği bu hak ve hürriyetleri öğrenselerdi seve seve Müslüman olur veya bunların tatbik edilmesini isterlerdi.
Nitekim batıdaki insan hakları ile alakalı çalışmalar, İslamiyetin tesiri ile olmuştur.
İslamiyet yeryüzüne indiği günden bu güne kadar geçen sürede dünya üzerinde yaşayan bütün milletlere örnek olarak onlara bir yol gösterici olmuştur.
İşte artık eşref-i mahlukat yani yaratılanların en şereflisi olarak bizlere düşende insanlığımıza ve İslam dinimize sahip çıkarak onu korumak ve kollamaktır.
Yazımı az önce bir kısmından bahsettiğim iki cihan güneşi Peygamber efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.s)’in Veda Hutbesi ile son vermek istiyorum..
Bismillahirrahmanirrahim…
“Ey insanlar!
“Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.
“İnsanlar!
“Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.
“Ashabım!
“Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. O’da sizi yaptı olayı sorguya çekecektir. Sakin benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi, burada bulunanlar, bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki, burada bulunan kimse bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.
“Ashabım!
“Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki, faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmutallib’in oğlu (amcam) Abbas’ın faizidir. Lakin anaparanız size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.
“Ashabım!”
“Dikkat ediniz, Cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib’in torunu Iyas bin Rabia’nın kan davasıdır.
“Ey insanlar!
“Muhakkak ki, şeytan şu toprağınızda kendisine tapınmaktan tamamen ümidini kesmiştir. Fakat siz bunun dışında ufak tefek işlerinizde ona uyarsanız, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız.
“Ey insanlar!
“Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınızı; yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evlerinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırlarsa, Allah, size onların yataklarında yalnız bırakmanıza ve daha olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru örf ve adete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.
“Ey mü’minler!
“Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah’ın kitabı Kur-ân-ı Kerim ve Peygamberin (s.a.v.) sünnetidir.
“Mü’minler!
“Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslümana kardeşinin kanı da, mali da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır.
“Ey insanlar!
“Cenab-ı Hakk her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanın mirastan hissesini ayırmıştır. Mirasçıya vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden kimse için mahrumiyet vardır.
Babasından başkasına ait soy iddia eden soysuz yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan köle, Allah’ın, meleklerinin ve bütün insanların lanetine uğrasın. Cenab-ı Hakk, bu gibi insanların ne tövbelerini, ne de adalet ve şehadetlerini kabul eder.
“Ey insanlar!
“Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahin
da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O’ndan en çok korkanınızdır.
“Azası kesik siyahî bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah’ın kitabi ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz.
“Suçlu kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.
“Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız:
Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız.
Allah’ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz.
Zina etmeyeceksiniz.
Hırsızlık yapmayacaksınız.
“İnsanlar Lâilahe illallah deyinceye kadar onlarla cihad etmek üzere emrolundum. Onlar bunu söyledikleri zaman kanlarını ve mallarını korumuş olurlar. Hesapları ise Allah’a aittir.
“İnsanlar!
“Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?”
Saheb-i Kiram birden şöyle dediler:
“Allah’ın elçiliğini ifa ettiniz, vazifenizi hakkıyla yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatta bulundunuz, diye şahadet ederiz!”
Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz (S.A.V.) şahadet parmağını kaldırdı, sonra da cemaatin üzerine çevirip indirdi ve şöyle buyurdu:
“Şahid ol, yâ Rab! Şahid ol, yâ Rab! Şahid ol, yâ Rab!”
Selam ve dua ile kalınız…
Hannan Uğurlu