- 508 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Demokrasi 1
Bizdeki demokrasinin sırf öznel olurla konaklatılması
Dünya, Yunan’da, Çin’de, Maçin’de tarihin derinliklerinden beri birikmiş olan demokrasi hareketlerini, 1789 sembolizm hareketiyle; genelde kendi gündeminin değişmez bir parçası yapmıştı.
Demokratik birikmeler, bin yılların imbikten süzülen seçme ayıklamalarıyla; 18. 19. 20. ve 21. yüz yılın; zorunlu ilişkiler düzeninin içine, bir hukuki ve diyalektik kullanım türü olurla sokulmuştu.
Bizim gibi demokrasiye sonradan ek ülkelerdeyse demokrasiyi, zorunlu olurla gücün basıncına karşı duyulan bir düzenleme olmakla ele almazlar. Demokrasinin yasalarla belirlenmiş hak ve sorumluluk düzenleşmeli sözleşme olduğunu bilmezler. Daha vahimi halk demokrasiyi hali icaptan olurla eski otoritenin ve eski müesses nizamın yerine konan bir işlerlik olacakla, tanıyor olmalarıydı.
Bu nedenle, bizim gibi ülkeler demokrasi denen muammadan hep bir şeyler beklemiştirler. Tek yanlı oluşla beklentiler ortaya konamayınca kimi çevrelerce demokrasi hareketi bizde pek benimsenemedi. Kimi çevrece benimsenemeyen demokrasi, karşıtı olan eski monarşik yönetimlerin aranmasına dönük eylemlerin içindeki artan ivmesini de yaratır olmuştu.
Demokrasinin nimetlerinden yararlanılsa bile bizde demokrasi adeta saltanat ve hilafetin eşiti olur bir yer değişme gibi anlaşılmıştır. Ve halkın sosyo öznel bilinci, toplumun demokratik kültürü yerine konmuştur.
Oysa demokrasi; sosyo toplumsa oluşmaların, hem otoriteyle, hem egemen olur sınıflarla mücadelesiydi. Demokrasi hem bir üretim tüketim ilişkisi olurlarla hak ve ödevlerinizi belirletmenin düzenletici ve yararlanıcı oluşun bir kullanım aracıydı. Hem de yurttaş kişiler özel yaşamına değin uzanan bir kullanım keyfiliğine doğru skala saçılışları vermekte olan sosyo toplumsa bir sınıf mücadeleleri tarihiydi.
Söz gelimi inançların demokratik olmak gibi böyle bir derdi yoktu. Ama biz onların demokrasi inançların da bir derdi imiş gibi inançları da toplumsa işleyişlerin içine soktuk. Ve inancı demokrasinin, cumhuriyetin beşiği yaptık! Hiç görmedik ki, her hareket kendi güncel ilişkileri içinde; hiç te kendisinden öncekilerle bire bir olucu benzememekle, yepyeni bir neşvü nema buluş ve ilişkileniştiler.
Demokrasi bizim gibi ülkelerde, bir sürecin gelişmesi içinde olgunlaşışla bir öznel kemali yet değildir. Bizim gibi aileden, inançlarından ve siyasi yönetimlerinden gelen itaati kültürler, zaten demokrasiyi kullanamazdı. Demokrasiye kavuşmakla, insanımız; adeta ne yapacağını bilemez oluşlarla, baş başaydı!
Bu nedenle tabucu itaati kültürle insanlarımız, saltanat ve hilafetin kendisine Yüce Tanrı adına buyurur olmasına bir iyice uyumlaşmıştı. Demokrasi ve yönetim, sanki tarihsel süreci içinde oluşmamıştı da, hatta şimdilerde dahi oluşmuyordu da; Yüce Tanrı bir çırpıda özellikle de bizler için indirmişti! Böylece insanımız umursamazdı.
Kendisini zahmete sokmuyordu, birileri kendisi adına düşünüyor ve kendisi için en iyi olduğunu sandığı Yüce Tanrı adına kararları alıyorlardı. Bunun murakabesini de yine Yüce Tanrı’ya havale etmiştiler.
Yöneticilerin halka dek, halkın olası mağduriyetliklerinden ötürü uykularının kaçtığı söylenip, insanlar buna inandırılmıştı.
Yönetim mağduriyetlikleri yaratır olmalarından ötürü yönetenlerin uykularının kaçıp kaçmamasını bir yana bırakın, eğer; “Fırat’ta kuzu kayboluyorsa, kuzudan sorumluluk duymuyorlarsa” dahi yönetenler, öte dünyada hesabını çatır çatır yanmakla verecektiler! Bütün öğreti ve dinamik buydu. Bu inanmışlıkla biz gibi ülkelerde demokrasi bir mücadeleler tarihi olamamaktaydı.
İşte bizim gibi ülkelerde bu kabil itaati anlayışların yerleri, demokrasi yoluyla bireylerin ve halkın siyasete katılım faaliyetleriyle doldurulmalıydı. Yukarıdaki “ulul emre itaat” diye özetleyeceğimiz kullanım süresi yüzlerce yıl önceden dolmuş olan bir ilke vardı. Kişilerini siyasete katılmaktan pasif ize eden Bu itaati ilkeli anlayışın; değişilmesi gerekiyordu.
Ulul emir gibi bir ilke; kendi zaman ve zemini içinde, sosyal özne bilinci daha baskın bir oluşmayla kendisini ortaya koyar olan anlayışça bir düzenlenmeydi. O günlerin bir ikamesiydi. Şimdi de kendisi, yeni bir zaman ve zeminin düzenlet imi olmanın demokratik (vakti gelenin doğup kullanılması) değişmesine uğrayacaktı.
Değişen saltanat ve hilafetin tek yönlü olur tasarruflarıydı. Bu değişmenin yerine konacak olan da, kendi üretim ve uzmanlıklar alanı içinde oluşla katılımcı olmanın demokrasisiydi. Yani şöyle de özetleye biliriz; bizim gibi ülkelerde, demokrasiyi üretim ve tüketim ilişkilerinin güncel olur zorunlu düzenleşim ve işletim ilişkileri ortaya çıkarmamıştı. Aksine konjonktürse olan genel Dünya siyaseti içindeki hilafet ve saltanatın demode olmuş olmasıyla, ortaya çıkartılmıştır.
Yani, değişen saltanat ve hilafetin yerine de bir şeyler koymanız gerekiyordu. Bu bir şeyler saltanat ve hilafetin bıraktığı boşlukları doldurmalıydı. Bu bağlamda demokrasi saltanat ve hilafetin yerini dolduran bir uygulama gibi anlaşılmıştı.
Saltanat ve hilafeti değiştirmenin ikamesine, demokrasi dolgu malzemesi yapıldı. Bu nedenle de demokrasi kültürü bizim gibi ülkelerde pek cari oluşla gelişemedi. Siyasetler kendilerini demokrasi yerine koydular.
Kendisini demokrasi yerine koyan siyasetler, daha da fütursuzlaşarak; “Bu ülkeye komünizm gelecekse, onu da biz getiririz dediler!”
Evet demokratik uygulamaların, saltanat ve hilafetçi uygulamaların değişmesiyle bir iliş kinliği varsa da; demokrasi, sanayi toplumlarıyla, güncel üretim tüketim ilişkilerini hukukileştirecek olan ve güncel otoriter ve kurucu irade olan süreçlere; üretim gücünün de katılmasıydı.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.