- 547 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HEKİMLERE KARŞI YAPILAN MENFUR SALDIRI VE CİNAYETLER
HEKİMLERE KARŞI YAPILAN MENFUR SALDIRI VE CİNAYETLER
Dr. Sadık Özen
Ülkesini, halkını, hastalarını ölçüsüz derecede seven, onlara büyük değer veren ve içtenlikli olarak hizmet etmeye çalışmış bir hekim olarak; bugüne kadar edindiğim bilgi ve deneyimlerimi sizlerle paylaşmaya devam edeceğim. Sadece eleştiri hakkını kullanmayan, aynı zamanda çözüm yollarını da göstermeye çalışan yapım gereği bu yazı dizimin birkaç hafta süreceğini sanıyorum.
Bu ara dönemde, konunun güncelliği itibariyle, hekimlerimize karşı yapılan ve sonu katiama kadar varan iğrenç saldırıları kısa birkaç satırla ele almak istiyorum. Aslında bu saldırılar ilk defa olmayıp, uzun yıllardan beri, gerek hekimler gerekse yardımcı sağlık personelne karşıi bu tür saldırılarda bulunulmaktadır.
Geçmiş zaman içinde belleğimde yer eden ve hiç unutamamış olduğum, işlenmiş hekim cinayeleri ve ölümle sonuçlanan benzeri olaylardan kısaca söz etmek istiyorum.
Kendimi müstakbel bir hekim adayı olarak gördüğüm Ankara Gazi Lisesi son sınıf öğrencisi iken, 1950 yılında, Denizciler Caddesi’nde kavga etmekte olan iki kişiyi ayırmaya çalışan Stajyer Doktor Erdoğan Atalay ağabeyim, aldığı bıçak darbeleriyle hayatını kaybetmişti. Onun kahramanca davranışı sonucu ölümü bütün Ankara halkını ayağa kaldırmış ve gözyaşı döktürmüştü. Onun için yapılan emsali az görülen cenaze törenine göz yaşlarıyla katılanlar arasında ben de vardım.
İkinci acıyı, Ankara Tıp Fahültesi’nden Doktora Sınıfı arkadaşım Halil Nart, fakültenin çok yakınındaki Dikimevi Yokuşu’ndan çıkarken; Belediyenin gerekli önlemleri almadan kestirdiği, cadde kenarındaki bir kavak ağacının başına düşmesiyle yaşadık. Yıl 1954 idi. Bu defa cenaze törenini Tıp Fakültesi Talebe Cemiyeti olarak biz Devlet törenlerini gögede bırakan muazzam bir tören düzenledik. Bir taraftan da Belediyeye karşı çok etkin bir protesto eyleminde bulunmuştuk.
Bu iki olayın, halen yaşamakta olan Ankaralılar’ın belleklerinden silinmediğini düşünüyorum. Bunlar kasıt taşıyan cinayetler değildi. Buna rağmen halkın büyük tepkisine neden olmuştu. Burada bu olaylardan söz etmemin nedeni, o yıllarda bırakın doktorları ve kariyer sahibi Tıp Fakültesi hocalarını, tıp öğrencilerinin bile toplumda büyük saygınlıkları vardı.
1970 yılında uğradığı hain bir saldırı sonunda, Sevgili Arkadaşm Dr. Necdet Güçlü ilk terör kurbanımız oldu. Her şeyiyle mükemmel, içi insan sevgisiyle dolu, melek yürekli, yaşamı boyunca hiç kimseyi incitmemiş Rahmetli Necdet, çok güzel karikatürler yapan sanatçı ruhlu bir hekimdi. Onu katledenler yakalandılar ve ne yazık ki, iyi yıl hapis yattıktan sonra serbest bırakıldılar. Katillerin mahkemece beraet ettirildikleri veya Ecevit Affı’ndan yararlandıklları şeklinde söylentier oldu. Ama geçek şu ki, katiller topu yopu ikişer yıl hapis yattılar.
1979 yılında Tıp Camiası arka arkaya iki büyük acıyı biden yaşadı. Kendisini yedeksubaylık döneminden Gölcük Askeri Hastanesi’nda Deniz Tabip Albay olarak tanıdığım, sonradan Dicle ve Çukurova Tıp Fakülteleri Nöroloji Kliniklerinin kurucusu Değerli Ağabeyim Prof. Dr. Fikret Ünsal hain bir terör saldırısının kurbanı oldu. Bir süre sonra da "Makbule Abla" adıyla tanınan ve bu ismi ziyadesiyle haketmiş , hekimlerin ve tıp öğrencilerinin gönüllerinde taht kurmuş olan çok değerli bir ablamızı yine teröre kurban verdik.
Bu sayılanlar 1980 öncesi yaşanan terör olaylarının küçük birer örneği olup, çeşitli meslek dallarından çok sayıda yetişmiş insan ve geleceğimizin güvencesi olan güzide üniversite öğrencilerimiz, uğradıklarır terör saldırılarında can vermişlerdir. Bugün 1980 İhtilali eleştirilir ve Kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimiz vatan haini olarak ilan edilir ve yargılanırken, o dönemde yaşanmış menfur olayların nasıl gözardı edildiğini anlamak mümkün değildir.
Son günlerde hekimlere karşı yapılan saldırıların yoğunlaşması, ülkemizin genel asayiş durumundaki olumsuz gelişmeler paralelindedir. Ülkemiz, ayrılıkçı ve bölücü terör olayların yanı sıra ve bunlara ek olarak bir de siyasi ve yönetimsel terörden söz edilebilecek bir durumla karşı karşı karşıya gelmiş bulunuyor. Her gün yeni bir "Dalga" ülkemizin üzerinde yeni fırtınalar estirmekte, halkımızın huzuru her geçen gün biraz daha bozulmaktadır.
Olumsuz olayların, sadece sağlık çalışanlarına yapılan saldırılar yönünden ele alınması yerine, ülke halkının tümünün karşılaştığı her türlü ahlaki, siyasi, cinai durumların birlikte ele alınarak değerlendirilmesinde yarar vardır. Sokak ortasında bıçaklanarak öldürülen kadınlarımızın sayıları , hırsızlık ve yolsuzluk olayları her gün biraz daha artmaktadır. Bu durum yeterli önlemlerin zamanında alınamamış olduğunun kanıtı sayılmalıdır.
Ülkede huzuru sağlamakla yükümlü olanlar, mevcut huzursuzluğu kaldırmak yerine, bunların üzerine yenilerinin eklenmesine neden olmakta ve bu eylemlerini son derece bir inatçılıkla sürdürmeye çalışmaktadırlar. Ne yazık ki; enmiyet, asayiş, yargı ve adalet sistemlerinde halkımızın güven duygularını sarsan gelişmeler, ülke atmosferindeki negatif enerjilerin gittikçe artması sonucunu doğurmaktadır.
Hekimlere yapılan saldırı ve katil olayları iyi tahlil edildiğinde, bu menfur olayların oluşmasına neden olan duurumların saptanması çok zor olmayacaktır.
Uzunca bir süredir hekimlere karşı izlenmekte olan; bir taraftan üst düzey yönetici ve politikacıların siyasi amaçlı olarak, diğer taraftan da bazı medya organlarının rant artırma düşünceiyle hekimlere karşı izledikleri horlayıcı, aşağılayıcı, küçük düşürücü beyanların kışkırtıcı rol oynayabileceği düşünülmelidir.
Sebepler ne olursa olsun, Türk hekimleri gittikçe artan birtakım maddi-manevi-siyasi olumsuzluklarla karşı karşıya gelmiş bulunuyorlar. Meseleye bu açıdan bakıldığında, böyle nahoş durumlarla karşılaşılması sürpriz sayılmamalı ve şaşırtıcı olmamalıdır.
Medyanın durumuna gelince; biraz önce bir televizyon kanalında gördüğüm ve büyük bir acı duyarak izlediğim tatsız olayın veriliş biçimini yukarda söylediklerime örnek olarak gösterebilirim. Nakledilen olay son derecede acıdır. Eğer işlenmiş bir kusur veya suç varsa buna neden olanla, ilgili yasaların öngördüğü şekilde kesinlikle cezalarını çekmelidirler.
Ancak konunun duygusallıkla ve yüzeysel olarak ele alınması yerine, durumun sebep-sonuç ilişkileri ve nedenleriyle birlikte değerlendirilmesi gerekir. Zira göründüğü kadarıyla olay bir "Septisemi" tablosu ve buna bağlı "Septik emboliler"e neden olabilir ve tedavisi mümkün olamayabilen bir durumla karşılaşılabilir.
Öğrencilik yıllarımızda, öğrenci arkadaşlarımızdan fakültenin en güzel kızı Hikmet, topuğunu ayakkabı vurması sonucu böyle bir durumla karşılaşmış ve Fakültenin bütün hocaları seferber oldukları halde onu kurtaramamışlardı. Yani tıpta iyileştirilmesi mümkün olamayan hastalıklar da vardır. En azından böyle bir haberin, ilgili uzman görüşleri alınarak verilmesi ve uluorta ortaya atılmaması gerekir.
Bir hekim olarak, hekim meslektaşlarımın maruz bırakıldıklar iğrençlik derecesindeki nahoş durumları kınıyor, ölen meslektaşıma başsağlığı diliyor, saldırıya uğrayanlara geçmiş olsun derken, toplumumuza, hekimlere ve tüm sağlık çalışanlarına karşı daha duyarlı olmalarını ve daha saygılı davranmalarını öneriyorum.
25 Nisan 2012
www.fikirplatformu.net www.edebiyetdefteri.com www.antalyabugun.com
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.