Minnet ve Yara! Nisan 2012 Avrupa Gazete Köşe Yazım. Elif Turna Türk
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ilk defa böyle umursamazım ve umarsız...
Ne balkon kapısındaki parmak izleri, ne masa üzerinde biriken toz. Hiç biri yapılacaklar listesinde ilk sıralarda yer almıyor bu aralar. Okunacak kitaplar yığıldı masa ucumda, yatak başımda, şaşılacak şey ama umrum da değil...! Ilk defa umrum da değil dünya’da son yaşananlar ve ilk defa otur diyor oturduğun yer de iç sesim. Şımarık ve haylaz bir çocuk edasıyla "banane banane", demiyorum diyemiyorum bu defa. Asla aç ve geç bırakmadım ömrümü yüzleşmelere, o nedenle fukarası oldum hep keşkelerin.
Esneklik payını hep bariz bıraktığım kural duvarlarım oldu yıktırmadım, lakin o kurallarımın kabülünde olanlarada zorluk yaşatmadım. Kurallarının idrakında oldum ve onların, yaşam haklarına saygıyı esas bildirdim her daim kendime. Yersiz beklentilerin altında ezmemeye itina ettim sevdiklerimi ve değer verdiklerimi. Hep bir adım ötesinden bakmak istedim sevdiklerime, onun içindi o öğrenme çabam, onun içindi bunca bilgiyle şişirdiğim bu tombul beyin.
Gerektiğinde ötelerinde değil, uzaklarında değil, hemen yanıbaşlarında ve aradıkları çare avuçlarımda derman olabilmek adına yaralarına.Her yeni gün haykırdım kendime, gör dedim, hatta duy ki kendi sesinden, kendi kulaklarınla farkında ol zenginliklerinin ve asla bozuk para misali harcama kimseyi...!
Kabul ettiklerim ve edemediklerim, saygı duyduğum ve duyamadıklarım, anladıklarım ve anlamak uğruna çok çabaladıklarım fakat anlayamadıklarımda oldu elbet. Ben söylemiştim demek, düşünülenin aksine haz vermedi asla. Haklısını çok fazla duyar olmak, haklı olmak istemediğimi gösterdi bana. Vazgeçmeyide öğrendim. Gerektiğinde çok sevdiklerini dahi olası hatalarıyla başbaşa bırakmayı mesela.
Kendi içlerindeki hesaba geç kalmasınlar diye, onların belki de hiç farkına varamadıkları ve varamayacakları ne oyunlar yaptım ki, her şeyden evvel kendilerine geç kalsınlar istemedim ve hangi gün ihtiyaç duyarlarsa duysunlar o omzu sualsiz sundum onlara.
" Ne denli bencil olduğumun idrakına ise, yeni yeni varıyorum belki de!"
Istedim ve istemedim!
Bunlar benim isteklerimdi ve istemediklerim, onlar adına aldığım kararlar...
Onlar üzülmesin diye onlar için yaptıklarımın ve belki farkında belki de hiç farkında olmadıkları yaşanmışlıkların, söz de tarafımca sunulan fedakarlıkların bilincinde misiniz? Demeye böyle bir soru sormaya hakkım var mı bugün?
Enine boyuna düşündüm bu konuyu...
Günlerce, hatta gece gündüz ve haftalarca...
Nasılda ansızın yakalandım bu soruya. "Sen benim için bunca sene ne yaptın?"
Aniden sağanak bir yağmura yakalanmış gibiydim.
Dondum!
Sağıma soluma baktım, yardım alabileceğim tek bir insan yoktu. Sonra boğazımda beliren o kocaman yumruğun göz pınarlarıma doğru yükselen darbeleriyle geldim kendime.
Yaptığım ilk şey onca seneyi bir kaç saniye için de yaşamak oldu, canım yandı...
Her şeyden evvel sordum kendime, "sen tüm bunları yaparken, minnet mi bekledin sevdiklerinden?"
Şimdi burada bu beklenmedik ve ani soru için, ben senin ya da sizler için, bunu bunu yaptımlar mı sıralayacak sın?
O bir kaç sessiz saniyenin yaşattığı asır his bıraktığında yakamı, anladim ki kocaman bir can yangını vardı karşımda. Kocaman kabuklu bir yara. Bazı insanların elinde değildir böylesi yaralara sahip olmak, ya da olmamak. Hayat onları bi nevi mecbur kılar.
O yarayı bilir; herkesten uzak kimselerin dokunamayacakları kılıfların altında, fakat asla unutmadan saklarlar.
Işte asıl sorun bu...!
Siz o hiç kimselerden değilsinizdir ve siz istesenizde istemesenizde, o yarayı bilenlerdensinizdir ve sakınan göze çöp batar bir gün...! O yaraya dokunmasanızda zaman zaman bilerek kanatılması gerekir ki, yaranın sahibini öldürmesin o kabuk altında biriken kirli kan...
Defalarca o yarayı saran, kan revan içinde kalan siz olsanız da, bir defa kanatanın siz olduğuna inanmışsa o yaranın sahibi, işte o vakit size o soruyu sorar...!
Sen benim için ne yap tın?
Bir defa yeniden kanamaya başladıysa o yara, sizin defalarca yarasını sardığınız kişiden, siz de yeni açılan yarayı sarmasını isteme hakkınızda yoktur!
Ömrünüz boyunca o yaraya derman olmayı seçen siz, bu defa ne onun yarasını sarabilir, ne de kendi yaranizdan akan kana müdehale edebilirsiniz. Ben ne mi yaptım?
Ona onu ne denli çok sevdiğimi ve benim için önemini ve beni tanımaktan uzak olduğunu söyledim. Suçlamak babında asla değildi bu sözlerim, onu töhmet altında bırakmak ta değildi.
Ancak bu sözlerimle onda kendini sorgulama hissi yaşatabilirdim. Gerisi artık onun yapacaklarına ve yüzleşmelerine kalmıştı.Ve bu defa ilk kez, o yarayı kendisi tek başına saracak, kanın dinmesini tek başına bekleyecekti.
Geriye dönüp baktığımda belki de onun ve yarası için asla yeterli olmadı kendimce yaptıklarım.
Olamazdıda...
Zira yaranın acısını derinen sadece yaranın sahibi hissederdi. Ki ben bilincindeydim bunun her daim de, anladim ki o değildi.
Günlerce o yarayı kaşırsınız bazen ve farkında değilsinizdir. Iç dünyanız sizi hemen her gün o yarayı açanın ekseninde dönderir durur ve siz durmadan kaşırsınız o yarayı.
Bazen bir fotoğraf neden olur buna, bazen o yarayı açanın sizden uzak sizinle alakasız bir tebessümü, bazen o yarayı açanın başına ne gelmiş olursa olsun, yine de ayak ta oluşu vs ve siz durmadan kaşıyorsunuzdur idrakından uzak o yarayı. Ne yaparsanız yapın, gülün hatta eğlenin aklınız hep o yara da, dolayısıyla o yarayı açandadır. Gözlerinizde onun o gülen resmi vardır sadece ve bu size çok ağır gelir...
Ki tartışılmazda haklılığınız. Haklısınızdır lakin bir süre sonra kimsenin size haklısın demeside sizde ki yaranın kaybolmasına neden olmaz.
En can alıcı yeri burası, o yara ne yaparsanız yapın, ne kadar haklı olursanız olun, iyileşmez ordadır... Iyileşmesi için derin bir yüzleşme gerekir. Sevgiden dahi doğmuş olsa, nefretin dahi bir değer olduğunun farkına varmanızdan ve o nefretten de, sevgiden de vazgeçmenizle mümkün olur.Ve o göze batacak çöpü günlerdir kürdan misali dişlerinizin arasına sıkıştırıp can acınızı hissetmeden bastırıyorsunuz ve hala ölesiye kaşıyorsunuzdur ki o yarayı...
Çok geçmeyecek ve mutlak kanayacaktır o yara.Ve kanar, senelerce aynı kişiye yarayı açana doğru akan kan, artık öyle uyuşmuştur ki yara, bu defa yarayı saranı ya da saranları, ya da en azından kanatmamaya azmedenleri dahi adres göstermeye başlar. Evet senelerce kanatmamaya azmettiğim, yapabildiğimce sarıp sarmalağım, can yangınlarına ortak olmaya kendimce çalıştığım o yaranın bu defa ki adresi bendim...!
Bense yeni bir şey öğrendim hayattan.Yarayı açanla taşıyan arasında ki derin bağlardan biri... Evet o bağlardan biri bendim. Hep bildim bunu, fakat böylesi bir idrakın ilk defa eşiğinden böylesi derin bir uçuruma bakıyorum.
Ve çok iyi biliyorum, atlasam ölürüm o uçuruma, atlamasam sürünür... Ve o, bu yarayı açan asıl konu kahramanı, o işte o belki de asla farkedemedi, nasıl derin bir uçurumun kıyısında hançerlediğini bizi...
Yaş otuzbeşi geçtiğinde daha bir idrakına varıyor insan yaşananların ve her şeyin ötesinde belki bir otuzbeş senesinin daha olmayacağı olamayacağı korkusuyla irdeliyor yaşananları...
Ve minnet!
Ne ağır, ne illet bir kelime...
Özellikle evlat olma hissiyatında yaşanır yurdum insanında en ağır şekliyle o his. Evlatsan bilirsin, o aile de dünya’ya gelmiş olmanın dahi verdiği o mecburi minnet duygusunun hükmü ağırdır...
Çoğu olası ve gerekli "HAYIRLARI" dahi silip atmasına neden olur insana o minnetin giydirdiği ağır hüküm.
Bügün tüm bunları derinlemesine irdelemiş bir şahıs ve aynı zaman da bir evlat olarak, bu sual bana soruldu ağzımı açıp, ben de senin ya da sizler için şunları şunları yaptım, deme ihtiyacında olmayacak biri olduğumun idrakında yazıyorum bu yazıyı. Zira canları yandığında ilk onlar için can olana gider o minnetin sahiplerinin hükümleri. Yüzleşmelerden ırak.
Bugün bildiğim tek şey, bu yazıyı yazarken dahi, o yaranın sahibini o derin yarasıyla dahi çok sevdiğim ve sevmeye devam edeceğim onu ve tüm diğer değer verdiklerimi. Yaptıklarımın ve onlar için feda ettiklerimin idrakında olup olmamalarıda ben de hiç bir şeyi değistirmeyecek ama şunu bileceğim.
Biraz arabesk olacak lakin, sen benim için ne yaptının cevabı yine ben de be yaralı.Ben senin için ben oldum. Ben senin için bugün ki beni yapmayı başardım. Bana bak ve anla senin için ne/ler yapmışım.
Ve dileğin tüm zamanlar senin.
Gönlün umduğu yere küseceğinin bilincinde, yine de hep umulan kişi olmayı seçerek, o minnetin hükmünü belki de zaman zaman isteyerek giyecek bu ömür.
Evet canlar bu ay ki yazımla sizleri biraz yorduğumun farkındalığıyla, olur ya gelir diye başınıza böyle bir olay, biraz uyandırmak adına sizleri, e biraz da şımarmış hani gönderilen maillerdeki o özlenmenin verdiği, vedaya hazırlanıyorum aheste.
Hangi minetin ve minnetlerin hükmünü yaşıyor olursanız olun, değer alışverişinden uzak kalmasın ömrünüz.
Bir sonra ki yazımda buluşmak üzere esen kalın.
Saygımla Elif’leyin.
Elif Turna Türk
23.04.2012.
Eli-n memleketi Avusturya
YORUMLAR
güzel paylaşım -rotasını yitirmiş hasletlere kendine dön çağrısı-
tebriklerim günün yazısına hayata kattığınız erdem düşün sevgi dolu cümle güzelliklere iyi ki varsınız Elif dost..:)
sevgim saygım selamlarımla..