- 1233 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aşk Tek kişiliktir...2...
‘Rahme’ düştüğünde açılır yaşam penceren… İlk sözcük dile gelmiştir artık…
’’Bir varmış’’ başlar böylece…
Yılın hangi mevsimi, aylardan, günlerden ne…
Soğuk, sıcak ya da ılıman bir hava…
Bir gece yarısı ya da kuşluk vakti…
Ne önemi var ki…
Her insan; eninde sonunda bir öyküdür kendince… Uzun yaşarsa insan, masal… Hem uzun; hem de güzel yaşarsa roman olur hayatlar…
Öyküleri yarım kalmış, henüz yazılmamış olanlar da var…
Yaklaşan gecenin ve sessizliğin sesidir… Kimsesizliğin ayak izleri düşer içine… Yalınayak ve çırılçıplak kalmaların başlar böylece…
Yıllar yılları kovalar… Aşklar aşkları… Ve masal masal içinde…
Hayat henüz yaşanmamış; ya da eksik kalmışlıkların kısa bir öyküsü de değil midir sizce…
Bir çift el… Bir tutam nefes…
Ve gündüze… Ve geceye ses…
Ne güzel şeysin sen ey! Aşk…
Ve yaşamak elbet…
Boşluk hissi bir şekilde doldurulur gündüzleri… Kuru kalabalıklar, sahte dokunuşlar… Ve zoraki gülümsemeler içinde akıp gider zaman…
Ya geceleri…
Gecenin ve sessizliğin sesi… Kimsesizliğin ayak izleri… Günleri arsızca kovalayan, her gün seni kapanacak pencereye bir adım yaklaştıran yaşın… İçini burkan, acıtan ve her gece seni yalnızlaştıran içinin duygusal boşluğu…
Yalnız uzanmak geceye…
Geceye yatmak… Ve bunun hep böyle olacağını bilerek yaşamak…
Kimi zaman günlük kaçışlarda bir bilinmezin nefesine yaslanmak… Bu nefesi bazen gecelere de yaymak…
Sıradan, anlık ve geçici birliktelikler…
Aramak… Bulamamak… Eksik kalmak hep…
Ve seni yakan, içinin tamamlanma duygusu…
‘Bir’ olacağın, tendaşı olacağın birini arama isteğin…
Ve bulduğunu düşündüğünde…
Zamanın sona yaklaştığını bilme gerçeğin…
Her öykü kendi yalnızlığını taşıyor içinde…
Birden…
Çılgın martıyı özlersiniz gündüze ve geceye inat siz de...
Kaçarsınız denizin maviliğine…
Denize mi kaçarsınız, yoksa yârin sıcak nefesine mi…
Bilemezsiniz hiç…
Her kaçmalar, yalnızlığa daha sıkı tutunmak değil midir işte…
Aramasını beklersiniz gün boyu...
Beklersiniz...
Gelmez hiçbir ses…
Sanki yer yarılmış…
Dünya dilsizleşmiştir birden…
Kafamın üzerinde dönüyor martılar,
O da ne…
Bir ses; bilindik…
Çılgın martımın sesi olmalı bu işte…
Deniz mavi…
Gök mavi…
Ve içime inat…
Deniz sakin…
Gök mavi…
Bir martının kanatlarına tutunmak…
İki gönülü bir yavru sandala sığdırıp…
İthaka Adası’na uzanmak…
Ve bir masalı çağırmak…
İçinin en derinlerine…
Gecelerine…
Yüreğinin masalını çağırmak içine…
Tek kişilik bir adaya…
Yolculuk yapabilmektir aşk bence…
Kadıköy’de...
Bir sokak arasındayım...
Kalabalıklar içinde…
Yapayalnızım…
Yere düşen kocaman bir ses...
Bir balığa ait kalıntılar, geride...
Kaldırıp kafamı, bakıyorum yukarı...
Arsız martıydı başımda dolanıp duran...
Sen de aramamıştın ya...
Kızdım ben de…
Vermek istemedim balığı martıya…
Bekledim bir süre orda öylece...
Gitmedi martı da...
İnatçı ya...
Ben de inatçıydım...
Biliyorduk ikimiz de birbirimizi işte…
Bekledim... Bekledim…
Ve beklerken…
Bir ses duydum birden...
‘Hadi artık üzme arsız martıyı...
O arsızsa sen olma’ diyen bir ses…
Çekildim kenara usulca...
Ve hızla indi Martı yere...
Aldı balığı ağzına...
Uçtu…
Ve yükselirken gökyüzüne
Dönüp bir de baktı geriye…
Arsızdı işte…
Bense...
İçim buruk...
Ve birazda mutlu nedense...
Yürüdüm…
Yaklaşan gecenin koynuna işte...
Ve gece olunca başlar yalnızlığınız… Geceler artık gerçek yalnızlıktır bize…
Deliliğin tanımın okumuştum bir yerlerde…
Hani hep aynı deneyleri yapıp; her defasında farklı sonuçlar beklemekmiş ya delilik…
Ne çok örtüşüyor şimdi bu tanım benimle…
Beyaz camın karşısında zamana meydan okumak…
O’ndan gelecek bir sesi…
Bir sözcüğü beklemek saatlerce…
Ve ellerinle toplamak cama düşenleri…
O’na ait harfleri sevmek parmak uçlarınla…
Bir omuza yaslamak başını…
Göğüs kafesinden içeri girmek hani habersiz…
Bir kırgınlığın ardından…
Ellerinin telefonda asılı kalması…
Ve her çalan telefonda; yüreğinin hızla atması…
Arayan O’mudur diye beklemek saatlerce…
Yüreğinin kanatlanıp uçmasıdır delilik bence…
Teninin ıslaklığını arar tenin…
Miyop gözlerde yiter gözlerin…
Kanarken sen…
Ellerin ıpıslak olur birden…
Gecenin en zifiri anındasın şimdi…
Kutup yıldızına kaçar gözlerin…
Aşk; tek kişilik bakabilmektir gökyüzüne… Hem; kim demiş ki aşk iki kişiliktir… Yalan… Kocaman bir yalan işte…
Louis Aragon demiş ya, “Mutlu aşk yoktur” diye... Eksik söylemiş bence…
İnsana ve yaşama dair izlerdir aşk… Ya da arda kalanlar, dökülenler, saçılanlardır yerlere… Kazılanlardır yüreklere…
Elbet herkesin kendine dair…
Bir aşk masalı vardır içinde…
Aşk; tek kişilik yitip gitmektir bir bedende…
Sonra birden kapanır penceren…
’Bir’ yokmuş’’ olursun sessizce…
Bir açma, bir kapama arasıdır yaşadıkların…
İki sözcüğün arasında geçen zamandır hayat işte…
Severseniz eğer; emzirirsiniz geceleri…
Ve çokça sözcükler doğurursunuz…
Aşk tek kişiliktir…
Tıpkı ölüm gibi…
Ve…
Yaşanan her öykü de…
Kendi yalnızlığını taşır içinde…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.