- 593 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
CİMCİMENİN MARİFETLERİ 1
Küçüktüm...Ama tam da küçücüktüm denilecek kadar küçüktüm.İki buçuk yaşında bir bebektim daha.Mahalle arasında ahşap bir Edirne evinde oturuyorduk.Bu gün bana koskocaman gelen,aslında küçücük bir bahçesi vardı.Ortasında bir süs havuzu ki,buraya düşmemden korkulduğu için defalarca uyarılırdım ve aynı şeyin tekrarlanması asabımı bozardı.
Çocukluk anılarımdan bahsettiğimde;annem ve babam hep; o zaman sen şu kadardın,hatırlaman mümkün değil deseler de,bir ekran gibi gözümün önündedir hala her şey...Bu ahşap eve geçmeden önce, aynı mahallede küçük bir evde otururduk.Annem anlatır;açık renk halının bir kısmını kıvırırmış kirlenmesin diye gelip geçerken,sonra her geldiğinde halı düzelmiş olurmuş.Birgün bakmış ben bacak kadar boyumla halıyı düzeltip;kaka olmuş,kim yapmış bunu diyormuşum.O zamanki düzen merakım maaşallah yıllar ilerledikçe kayboldu.Hatta daha sonraları odamın ve dolabımın karışıklığına;bütün dahiler düzensizdirler diye açıklama getirir olacaktım.
Ben doğduğum zaman annem hayal kırıklığına uğramış.Sarışın dalgalı saçlı,mavi gözlü,kartpostallardaki gibi bir bebek hayal ediyormuş.Çıka çıka;fırça gibi koyu renk saçlarım ve yuvarlak kocaman kara gözlerimle ben çıkmışım.E ne yapsın kadın,evlattır sevmiş gene.Neyse ki,diğer çocuklarının birisi sarışın,diğeri kızıl saçlı oldu da emeline kavuştu.Bir de ben büyüdükçe ilginç,muzur,ukala bir çocuk oluyordum.Daha okula başlamadan annemin konuşmasını düzeltir sinirlendirirdim.Akrabaları,yabancıları görünce;anneciğim alabilir miyim,yapabilir miyim gibi kibar konuşarak şov yapmayı çok severdim.Herkes aman ne kibar çocuk diye övdükçe de şişerdim.Fakat tuvaletin penceresinden ev sahibimiz bir gün beni dinlemiş ve anneme; aman O ne fena çocuk öyle,nasıl laf yetiştiriyor büyük adam gibi,diyerek foyamı ortaya çıkartmıştı.
İki buçuk yaşında abla olmuştum.Kardeşimi kıskandığımı hiç hatırlamam.Daha ben bebekken sorumluluk yüklenmeye başlamıştım.Evimizin yanında bir fırın vardı.Annem ekmek almaya yollardı.Bir de file verirdi elime.Ben fırıncıda çalışan delikanlıya aşıktım.O yüzden ekmeği fileye koydurmaya utanır gelip kapının önünde kendim koyardım.Birgün annem kapıyı açıp beni fileyle boğuşurken yakalamıştı.Bir gün de kahvaltıda ekmek beklerken,bakmışlar geldiğim yok.Kapıyı bir açmışlar,ben orada oturuyorum.Ne oldu kızım hani ekmek deyince;anne at gözüme baktı,korktum,demiştim.Uzun süre dalga geçmişlerdi benimle.
Gene bu eski evden aklımda kalan;öğleden sonra uyumamak için olay çıkarttığım bir gündür.Ağlayarak itiraz ediyodum.Annem,zavallı kadın,misafirleri geleceği için beni uyutup hazırlığını yapmak istiyordu.Beni beşiğime bırakıp;mık dersen gebertirim,demişti.
Acaba bu mık nedir diye düşündüğümü hatırlıyorum.Çok inatçı bir çocuktum.Bana birşeyi yapma dediklerinde mutlaka bir denerdim.O gün de kendi kendime bir kaç kez mık dedim,baktım hiç bir şey olmuyor,bir parça yükselttim sesimi.Sonra bir parça daha,sonra bir parça daha...En sonunda mık diye bağırmalarımı duyan annem gelip kapıdan susmamı söyleyip zorunda kalmıştı.
Dayım çok kızardı bu inatlaşmama ve beni denemek için ortaya birşeyler bırakır;sakın buna dokunma derdi.Çocukluk işte,dokununca ne olacak diye gözlerimi masanın üzerindeki saatin hizasına getirip parmağımı usul usul yakınlaştırırken bariton sesiyle gürleyerek aniden öyle bir ortaya çıkardı ki,kalp krizi geçirmeme ramak kalırdı.Çok zıtlaşırdık bu dayımla.Ben erken yatmayı sevmeyen bir çocuktum.O da tam ergenlik çağında bir gençti.Bana baskı yapardı.Ben de hiç sevmezdim O’nu.Sanırım hissediyordu ki,O da beni sevmiyordu.Kardeşimi çok severdi.Akşam erken yatırdığı yetmezmiş gibi,bir de öğleden sonra uykularımız vardı ki,işte hayatımın en büyük işkencelerinden birisi de buydu.Bir türlü uyuyamaz,sinir olurdum.Dayım evden çıkarken odaya işaretler koyardı.Mesela bir kolonya şişesini halının tam ortasına koyar,halının bir köşesini kıvırırdı.O yokken uyumayıp odada gezinirsek bunları bozup yakalanacaktık.Ben bunları bulur,bozar,gelmesine yakın eski hallerine getirirdim.Kardeşim yapma diye bana kızardı.O çoğunlukla uyurdu.Akşam dayım çarşıdan döner,gözlerirmizi kontrol ederdi.Kardeşimin uykulu mahmur gözlerini görünce;aferin der öper,sonra bana bakar;uyumamışsın;gözlerin fel fecir okuyor gibi birşeyler söyler,ödül olarak aldığı dört kutu çikolatanın üçünü kardeşime birisini de bana verirdi.Ülker Napoliten çikolatayı o gün bugündür sevmem bu yüzden.Tabi ben de az domuz olmadığımdan,tatlı canavarı olmama rağmen o çikolataya dokunmaz dayımı iyice sinirlendirirdim.
Bir kış gecesiydi...Babam çalışıyordu.Annemle güzel bir Türk filmi izliyorduk.Sanırım 5-6 yaşlarımdaydım.Annem beni su almaya mutfağa gönderdi.Eski bir köşk olan evimizin mutfağı bir uçta,oturma odası da diğer uçtaydı.Ben mutfağa giderken,bir baktım bahçe tarafındaki kapı çalıyor.Kapıda bir cam vardı ve annem kırmızı basmadan bir perde takmıştı,içerisi görünmesin diye.Perdeyi açıp baktım.Bir de ne göreyim;dayım...Çok fena canım sıkıldı.Çünkü O yokken akşam istediğim gibi,istediğim saate yatıyordum.Karışan eden yoktu.Perdeyi örttüm ve mutfağa gidip suyu aldım ve oturma odasına döndüm.Çocuk aklı işte.Açılmayınca geri döner sanmıştım.İşin garip yanı;filme dalıp,dayımı da unutmuştum ki,kapı kırılacak gibi çalınınca annem duydu.İşte o an içimden;boku yedim diye düşündüm.Annem,,elindeki çantayı hole fırlatıp oturma odasına gelip bana saldıran dayımla aramıza girerken, ne olduğunu anlayamamıştı.Ben masum masum;yemin ederim unuttum,önce suyu verip gelip kapıyı açacaktım ama filme dalmışım diye bağırsam da,dayımın öfkesinden kurtulamamış ve hemen uyumaya gönderilmiştim.
Bir keresinde de aynanın karşısında kahkülümü kesmiştim.Tabi saçlar lavaboda.Dayım bana bağırırken;saçımı kesmedim,onlar birleşik kıl,diye bağırıyordum ama gene de cezalandırılmaktan kurtulamamıştım.Ben gözünden anlarım,O ne şeytan,derdi.Az yumruklamamıştık kuzenimle halı rulolarını O farzederek.Ama çakmış mıydı bilmiyorum,bu yumruklama işlerini de yasaklamıştı.
Çok okuma meraklısı bir çocuktum ben.Kendim gibisini de asla görmdim.Annem bana kitap alırdı ama yetmezdi.Çarşıdan gelirken yolda okumaya başlardım.Bir gün annem iki kitap almıştı,biri Pinokyo idi.Sonra parka gitmiştik.Ben orada okumaya başlamıştım ve annem kızmıştı,oynasana,evde okursun diye ama dinlememiştim.Çok okuduğum için haliyle kitap yetmezdi bana.Birinci sınıfın sonunda Barbara Cartland,Harold Robbins okuyan çocuk olur mu?İşte O bendim.Annem Harold Robbins ’in kitaplarını okumama izin vermezdi ama O odadan çıkınca ben devralırdım kitabı.Müjgan diye bir arkadaşı vardı,bir gün bir kitap hakkında konuşuyorlardı.Fikir ayrılığına düşmüşlerdi.Ben hemen atlamış;hayır adam aslında kızıl saçlı kızı seviyor,kıskandırmak için diğeriyle ilgileniyor gibi davranıyor,demiştim de şaşkına dönmüşlerdi.Bizim zamanımızda hece sistemi vardı,ben herkesden önce okumayı sökmüştüm.Çabuk okumuştum ve bana Cin Ali falan tad vermiyordu.
Akrabalarımız gelirdi arada.Gece yarılarına kadar kazan düzen lafı dedikleri,aile dedikoduları yaparlardı.Bazen aylar önceki laflarda bir hata yaparlardı,ben hemen olaya el koyar;hayır öyle değil,böyle oldu.Hatta sen şöyle demiştin,O da böyle diyerek kaset gibi anlatırdım.Annem çok kızar,sen daha yatmadın mı,hazır avrat gibi herşeye karışma derdi.Ben de yat demesinler diye çenemi kapatırdım.Tabi onlar yeni bir yanlış yapana kadar...
O zamanlar fotoromanlar vardı.Birgün bunlardan birisini okurken;başroldeki kıza sevgilisi tokat atmıştı ve kız da;söyleyecek bir şey bulamayınca tokat atarsın değil mi demişti.Benim çok hoşuma gitmişti.Aklımın bir köşesine kaydetmişim.Kardeşim annemin sırtına çıkmış ayaklarıyla masaj yapıyordu bir akşam.O hali hala gözlerimin önünde...Şeker pembesi ,üstünde ördekler bulunan pazen bir pijamaydı.Pijamanın altını göğsünün altına kadar çekmişti ve çok tatlı görünüyordu.Annem bir türlü memnun olmuyor;orası değil burası değil diye kardeşime kızıyordu.O sırada salonda bulunan dayım;doğru düzgün çiğne lan,diye bağırdı.Tabi ben dayanamadım.Kardeşimi korumak için;kardeşime bağırma,dedim.Allaaaah,bizim Hüso kudurdu tabi.Tokadı yapıştırdı bana.Ben de gıcık gıcık;söyleyecek bir şey bulamayınca vurursun değil mi dedim.Tabi sonrasında gelişen olayları anlatmama gerek yok herhalde.
Yıllar yılları kovaladı.Bir kardeşim daha oldu.Hepimiz büyüdük.İki kardeşimin dünya tatlısı birer çocuğu oldu.Aramız çok iyidir.Beni çok severler.Bir gün odada oturuyorum tek kişilik koltukta.Koltuğun bir kolunda Melodi,diğer koltuğunda Yağmur...Hayal kuruyoruz ve ben bir gün sizi kaçıracağım,Kanada’ya gidip orada yaşayacağız.İsimleimizi de değiştireceğiz diye fısıldaşırken,kanepede oturan dayım duymuş;
_Göt göt şeylerle doldurma çocukların aklını,dedi.Daha ben ağzımı açamadan Yağmur;sensin göt,Ebim’e göt diyemezsin,diye bağırmaz mı?Sanırım 5 yaşındaydı ya da 4.Tabi dayım kudurdu.Formundan birşey kaybetmemişti.Kaçan Yağmur’un arkasından söverken;Melodi karşısında dikilip ;sen kendini bir şey zannediyorsun ama hiç bir şey değilsin diye bağırmaz mı?Dayım elindeki çayı çocuğun üstüne fırlattı.Ben de gülmekten kendimi alamamıştım.Odadan çocuklara bakmak için çıkarken dayım;kendisi gibi ahlaksız yetiştirdi bu çocukları da vs. diyerek atıp tutuyordu.Tabi annelerinin baskısıyla dayımdan ikisi de zoraki özür dilemiş olsalar bile o kahramanlıklarını hiç unutmayacağım.Sevgili bebeklerim benim...
YORUMLAR
güzeldi.
dayınıza sevgiler:)
sanırım biraz ilgiye ihtiyacı varmış onun:(
yok bayağı ilgisiz kalmış
Peri Tozu.
Dayım aileden fazla ilgi gördüğünden şımarmıştı bana kalırsa...