- 1727 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YA RASÜLALLAH!
YA RASÜLALLAH!
Cenâb-ı Hakk’a hamd ü sena ve Rasülüllah’a salât ve selam olsun diyerek başlayalım bugünkü Kutlu Doğum sohbetimize.
Bizim inancımızda ve kültürümüzde “Hicaz” dendiği, Kâbe ve Peygamberimiz’den bahsedildiği zaman, hasretiyle yanıp içi cız etmeyecek insanımız he-men hemen yok gibidir. İslamiyeti kabul ettiğimizden bu güne gelinen süreçte biz, Allah’a âşık, Rasülüllah’a sevdalı bir millet olmuşuzdur. İ’lây-ı kelimetullah ve ihyây-ı sünneti Rasülüllah uğruna mücadele verip, bu yolda ölmeyi canımıza minnet bilmişizdir.
Ecdadımız, Allah(cc) ve Rasülüne derin bir hür-met beslemiş, bütün imkânlarını seferber ederek, Mekke ve Medine’ye de her türlü hizmeti götürmüştür. Aynı zamanda o mukaddes topraklarla, bağrındakilere derin bir saygı duyup, oraları adeta bir mücevher hazinesi haline getirmiştir. Bu hürmet ve hizmet, âbideleşmiş ve ebedileşmiştir. Tarihte destan olacak bir niteliğe sahiptir desek yeridir. Hani Şair diyor ya:
Onlardan kaldı bu toprak, biz gezip tozmayalım mı?
Yabanlar kıskanır diye, destan da yazmayalım mı?
Biz de bu mantıktan hareketle, dünkü ecdadımızın elle tutulur, gözle görülür hizmeti ve tüm mukaddeslere hürmeti ile bugünkü neslimizin aynı misyonu devam ettirmesi gerçeğini destanlaştıralım istedik.
Hz. Peygamber’in övülmeye ihtiyacı yok elbette. Tarafımızdan örnek alınmaya ve üstün ahlakını yaşamaya ihtiyaç var. Öyleyse O’nu, her yönüyle örnek alalım ve içimizden gelen samimi bir seslenişle O’na diyelim ki;
Ya Rasülallah! Sen Cenâb-ı Hakk’a yalvarırken: “Ey bilinmeye lâyık olan Yüce Allah! Seni hakkıyla bi-lemedim” diyordun. Biz bu mücrim halimizle ne Rab-bimizi, ne haddimizi, ne de seni, tam manasıyla bilebil-dik. Ama bir şeyi kesin biliyoruz ki, o da, belki eksik olan, ama mutlaka var olan sana karşı samimi muhabbe-timiz, hürmetimiz ve sevgimizdir Ya Rasülallah!
Sen bizi bu mücrim halimizle sev ve şefaatinle de sevindir ya Rasülallah!
"Eli boş varılmaz varılan yere, Boş gelmedim yâ Râb, ben de suç getirdim!” diyen Tahiri Mevlevi’nin mahcubiyeti bizim de mahcubiyetimizdir ya Rasülallah!
“Yek dehan hahem be pehnâ-yı felek, Tâ bi guyem vasf-ı an reşk-i melek” (Gökler kadar geniş bir ağız isterim ki O, meleklerin bile kıskandığı güzeli (Hz. Muhammad’i) vasf edeyim” diye haykıran ve “Bizim Peygamberimiz’ in (as) yolu aşktır. Biz Aşkzâdeyiz” diye sana olan aşkını ilan eden Mevlana’nın aşkı, bizim de sana olan aşkımızdır ya Rasülallah!”
“Aşık Yunus nider dünyayı sensiz, Sen hak Pey-gambersin şeksiz gümansız. Sana uymayanlar gider imansız, Adı güzel kendi güzel Muhammed” şeklindeki Yunus’un tutkusu, bizim de sana olan tutkumuzdur ya Rasülallah!
“Cânımı cânan eğer isterse minnet cânıma, Cân nedir ki, ânı kurban etmeyem cânânıma”, “Fuzuli rindi şeydâdır hemişe halka rüsvâdır. Sorun ki bu ne sevdadır bu sevdadan usanmaz mı?” Beyitleriyle sana sevdasını resmeden Fuzuli’nin sevdası, bizim de sana olan sevdamızdır ya Rasülallah!
“Ey cömertliğin kaynağı olan yüce Peygamber! Bu hata ile dolu Selim, senin aciz bir kölendir. Dergâhı-na sığınarak bağışlanmayı diler. Ey Allah’ın nurunun madeni olan peygamberimiz meded kıl!” talebiyle sen-den medet bekleyen Yavuz’un dileği, bizim de senden samimi dileğimizdir ya Rasülallah!
“Sakın terk–i edepten, kûy–i mahbub–ı Hudâ’dır bu, nazargâh–ı ilâhidir, Makam–ı Mustafa’dır bu” diyen Nâbi’nin sana, ravzana ve nurlu şehrine gösterdiği edep, bizim de edebimizdir ya Rasülallah!
“Gül açmaz, çağlayan akmaz İlâhî nûrun olmaz-sa, söner âlem nefes kalmaz felek manzûrun olmazsa, firâk ağlar visâl ağlar ezel mesrûrun olmazsa, cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resulallah” feryadıyla, senin aşkına yanan Yaman Dede’nin hicranı, bizim de hicra-nımızdır ya Rasülallah.
“Bir Ulü’l-emr idin emrine girdik. Ezelden bey’atli hâkânımızsın. Az idik sayende murada erdik. Dünya ve ahiret sultânımızsın” dizelerini yazarken, göz-yaşı döken ve ne meşakkatlerle senin şehrin Medine’yi cansiperâne savunan İdris Sabih ve Fahrettin Paşa’nın meramları, bizim de merâmımızdır ya Rasülallah!
“Ya Nebi! Şu halime bak! Nasıl ki, bağrı yanar gün kızınca sahrânın, Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicrânın” mısralarıyla, sana duyduğu hasreti dile getiren Mehmet Akif’in hasreti, bizim de sana olan hasretimizdir ya Rasülallah!
"Gubâr-i pâyine almam cihânı Ya Rasülallah, Değişmem mûyine heft âsumânı Ya Rasülallah.” (Ayağı-nın tozuna karşı cihanı verseler almam, bir kılına yedi kat gökleri değişmem) sözleriyle, sana olan hürmetini izhar eden Ebubekir Kâni’nin, bu derin iştiyakı bizim de sana olan iştiyakımızdır ya Rasülallah!
Sultan Ahmet: “N’ola tâcım gibi başımda götür-sem dâim, Kadem-i resmini ol Hazreti Şâh-ı Rasül’ün” mısralarını yazmış ve ömrünün sonuna kadar tacında taşımıştı. Sen, bizim de başımızın tâcısın ya Rasülallah!
“Gönlüm sana âşık, sana hayrandır Efendim. Bir ben değil, âlem sana kurbandır Efendim" sözleriyle, hayranlığını dile getiren Ali UIvi Kurucu’nun sana olan hayranlığı, bizimde hayranlığımızdır ya Rasülallah!
“Açan râh-ı tevhidi, bulan sırr-ı tefrîdi, Hüdâyînin ümidi, sensin Yâ Rasulallah” yakarışıyla, senden şefaat ümidi bekleyen, Aziz Mahmut Hüdâi’nin ümidi bizim de ümidimizdir ya Rasülallah!
“Ey yetimler yetimi! Ey garipler garibi! Düşkün-lerin kanadıydın. Yoksulların sahibi. Nerde kaldın ey Rasûl! Nerde kaldın ey Nebî!... Hacdan döner gibi gel! Miractan iner gibi gel… " feryadıyla senin yollarını göz-leyen Arif N. Asya’nın yalvarıp yakarışı, bizim de sana olan yakarışımızdır ya Rasülallah!
“Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl. Muham-med’siz muhabbetten ne hâsıl?” Sözünün sahibi Mihrimah Sultan’ın sana olan muhabbeti, bizim de mu-habbetimizdir ya Rasülallah!
“Aşk meydanı, erenlerin ve bilenlerindir. Bizim erkânımız; ahlâkı Muhammed’i ve edebi Ali’dir” sözle-riyle insanlığa ulvi bir mesaj veren Hacı Bektaşı Veli’nin erkânı bizim de erkânımızdır ya Rasülallah!
“Sevdim Seni ben sevmeye lâyık diye sevdim, bir benzeri yok herkese fâik diye sevdim. Sevdim seni Mabuduma, cânan diye sevdim, bir ben değil âlem sana hayran diye sevdim” diye gönlünü sana açan Yasin Kutluğ’un sana olan sevgisi, bizim de sana olan sevgi-mizdir ya Rasülallah!
III. Selim, “Cevheri hâki kudûmü tûtiyâdır çeşmime” (Hz. Peygamber’in ayak tozunun cevheri be-nim gözüme sürmedir) diyordu. İşte ceddimizin bu yaklaşımı, bizim sana olan hislerimizin de en güzel tercümanıdır Ya Rasülallah!
Sultanımız, rehberimiz, efendimiz ve yegâne şefaatcımız sensin ya Rasülallah!
Seni, dünyayı şereflendirdiğin kutlu doğum yıl-dönümünde her yıl 14-20 Nisan tarihlerinde, salevatlarla ve çeşitli proğramlarla yâdeden biz günah-kar ümmetini, kıyamet gününde şefaatından mahrum etme ya Rasülallah.
Âcizâne ve hâlisâne olarak hazırladığımız yukarıdaki mütevâzi eseri, mahcubiyet içerisinde hoşgörüne sığı-narak, senin “Kutlu Doğum”una ithaf etmeye cüret ettik. Lütfen maal kusur kabul buyur Ya Rasülallah! Sen öksüz ve yetim büyüdün. Öksüz ve yetimliğin ne demek olduğunu en iyi sen bilirsin Ya Rasülallah. Bu kitapların tüm gelirleri de âcizane tarafımızdan öksüz ve yetimler ile hayır kurumlarına vakfedilmiştir. Rabbim kabul buyursun inşallah.
Sonsuz hamd ve sena Rabbimize, sonsuz salât ve selam da O’nun Rasülüne olsun…
mustafaturan11.com