- 1073 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
küçücük dünyamıza bol gelen büyük sözler
“Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır!” derlerdi, büyüklerimiz. Kırk yıl hatırda kalınacak bir insan mıymış; kahveyi içiren şahıs! Bir bardak suyun bile kul hakkına girdiğini, ödeşmek ve ahret de karşı karşıya gelmemek adına sağ iken helalleşmenin önemini de biliriz. Elbette ki Müslümanız ve Osmanlı gibi güçlü bir neslin torunlarıyız. Dini vecibelerimizi ve kural kaideleri de elbette ki biliriz. Helal et hakkını! Deriz. Karşımızdaki insanın canının ne denli yakıldığına binaen de anlarız, hakkımı helal etmiyorum isyanlarını ve kırgınlığını. Sanırım bu, kahveyi içiren kişinin insanlığının ölçütü bir olgu değil. Marifet kahveyi pişirmek olsa bol köpüklüsünden, oh ne ala. Burada sırf tuz ekmek ve yaşanmışlıklar adına verilen bir değer var. Dostluk, muhabbet ve sevgiyi paylaşmak var yudum yudum. Yaşanmışlıklar elinin tersiyle itiliyor kişilerce, ve ah-de vefa olgusunun da bilincinde değil bazı kesimler bundan kırılıyor asil gönüller ve yalnızlaşıyoruz git gide. kahveyle ne işimiz vardı yahu, bizim işimiz insandı, yardı. Bir fincanın peşinden koş koşturabilirsen, yemenden buraya deve yüküyle almayalım şimdi. Hatır gönül bilen nerede; ara ki bulasın.
Atalarımız ne güzel söylemişler.
“Adamın yere bakanından, suyun sessiz akanından kork! Adamlığın kendini arzın yeşilliğinden soyutladığı ve bitirdiği anlardayız. Kimin ne zaman susup ne zaman haykıracağını bilemediğimiz gibi, dost arkadaş bildiğimiz insanında derinliğini bilemeyiz. Bu tür kişilikler sizi durgun sularında boğabilir, hatta susarak öldürebilir. Ne vakit ne geleceğini kestiremezsiniz, çünkü asla tanımamışsınızdır. “Adam adamdır olmasa da pulu, eşek eşektir olmasa da çulu.” O durgun ve sessiz suların bir de farklı boyutu var. Bazen cebine bakıp insanları değerlendirenler faziletli ve erdemli gören, yani paraya hürmet edenler de yanılıyor. Erdemli ve ahlaklı olmak parayla ölçülemez ya da hesapsız varlıkla, para ve güç insanı onurlu yapmaz. İnsanın özünde erdemliliği. Nice yoksul ama şerefli ve onuruyla yaşayan insanlar vardır. Para sadece araçtır ve erdemli, iyi ahlaklı insanı kesinlikle bozmaz.
Yağmura nazire mi var ayamda, yoksa bulut mu kokuyor ellerim?
“Ağlatan gülmez.” Zira Allah (c.c) gözyaşlarını sayar. Ağlatanlar ve sırtından vuranlar birbirlerini, hiç düşünmezler mi ki elbet bir gün kat be kat fazlasıyla çekeceklerdir ettiklerini. Kişi yaptıklarını yaptım ve yanıma mı kaldı sanır; bu büyük bir yanılgıdır. Kimsenin ettiği yanına kalmayacağı gibi, mutlaka yapılanların ecrinin çekileceği yaşanacağı garantidir. “Adam olana bir söz yeter.” deyiminde olduğu üzere kişilik sahibi ve algıda herhangi bir zayıflık olmayan kişi bir lafı söylendiği an da anlar ve yapmaya koyulur. Fakat kişiliksiz ve algıda zayıflık olan bir insansa bu yetisi de zayıf ve söyleneni niteliksizlikle karşılayamayacağını gösterir. Nitekim “anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.” Deyiminde ki gibi anlamayan insana yapacak hiç bir şey yoktur. Çünkü doğru söylenen ve bir ortamda hareket ya da sözle belirtilen hiçbir davranışı üstüne almayan kişi, ne kadar da söylense boştur. Fakat anlayışlı insan için bu durumun tersi söz konusu. Anlayışlı kişi her toplumda gerekli mesajı anında alır ve yapması gerekeni yapar.
Geçenlerde yine dumura uğradım; kahretsin, evdeydi yine.
Tam da bu esnada gülmekten alamıyorum kendimi.
“Ahmak konuk ev sahibini ağırlar.” Başkalarının görevini üstlenmek ve onların işini yaparak kendilerini gülünç duruma düşürenlere şaşıyorum. Bir yerde misafirseniz misafirliğinizi bilin.! Bırakın ev sahibi-sahibesi vazifesini yapsın. Ev sahibi moduna girerseniz kendinizi komik duruma düşürmüş olursunuz. Bu biraz da haddini ve kendini bilmekle bağlantılıdır. Had bilinir ve herkes yerini konumunu bilirse âlâdır. “Abdalın dostluğu köy görünceye kadardır.” Köyü görene dek abdal sizinle muhabbette sizinle yiyip içip sizinle dostluk eder gibi görünür. Lakin köy göründüğü vakit abdal terliksiz uzaklaşır, koşarcasına. Bu durumda giden abdal dilenciye güle güle demekten başka çare yoktur.
“Abdal ata binince bey oldum sanır, şalgam aşa girince yağ oldum sanır.” Kimi görgüsüz ve eğitimsiz kimseler bir rastlantı sonucu lâyık olmadıkları önemli bir işin başına geçseler ya da bir mevki elde etseler, aptalca davranmaya, o yerin adamı gibi görünmeye ve böbürlenmeye başlarlar. Dahası, bunun kendi hakları olduğunu da ileri sürerler. Abdalın atından daha değerli bir şey yoktur. Ona binince rahatladığı için, kendini varlıklılarla eş değerde görür. Yokluk içinde bulunan, aşağılık duygusunu yenememiş kişiler en değerli gördükleri şeyleriyle kendilerini göstermek isterler.
“Söz gümüşse, sükût altındır.”
Sözün gümüşlüğünde sıcak çikolata içmeyi seviyorum. Nice dervişler, abdallar, dünyayı gezmiş gezginler ve Allah’ı aramaya çıkanların, ilahi aşkın varlığına hürmeten yürek imbiğinden süzdürüp bizlere miras bıraktıkları birçok söz vardır. Filozoflar ve dahi kendini deha olarak görüp alanında çığır açmış, çağ açmış; çağ kapatmış, insanlar gelip geçmişler arzdan. Atalarımız ne güzel yaşamış; görmüş, geçirmiş ve fani dünyadan göçüp gitmişler. Bize neler oluyor demeden önce birkaç atasözünü önce kendi nefsime sonrasında ise tüm fikir birliğinde olan okuyuculara sunuyorum. Evet, bugünlerde aklımı zorlayan ve hep aslında inanmadığım sözlere inanmaya ve inanırken de maalesef bizzat yaşamaya başladığım olaylara üzüntü içerisindeyim. Keşke atalarımız ne doğru demişler demek yerine, hayır! Hiç de değil; “insanoğlu denen yüksek şahsiyette bu sözlerin hükmü yok ve gerçekliği ispatlanamaz bir düştür ve safsatadır” diyebilseydik.
İkinci bir emre kadar atasözlerini didiklemek ve bu bağlamda isyan ütopyamda insanoğluna has kişileştirme yapmaktan men ediyorum kendimi. Bir miktar altınla aranızdan ayrılıyorum. Sevgiyle ve edebiyatla kalın dostlar..
10 nisan 2012
YORUMLAR
atasözler ve açıklamalarını sade net ve anlaşılır bir dil ile aktarımınız gayet başarılı lakin biraz bencilsiniz, bir miktar altını alıp gittiniz, hani bize ;)