- 1101 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İinci Bahar'ına sevgi çiçeleri gönderiyorum Meral Okay.
Meral Okay…
20 Eylül 1959 tarihinde başladığı serüven, 9 Nisan 2012 sabah saat 6.00 da son buldu…
53 yıllık koşuşturmadan sonra, bir bahar sabahında “İkinci Bahar” yaşama fikrini hatırlattı ona meleklerden biri… Yaşamı geçti gözlerinin önünden karar öncesinde.
Kendi tabiriyle “Acılarına pansuman yapan” dostları vardı. 25 yaşında yoğun duygular içinde hayatını birleştirdiği sevgili eşi Yaman Okay’la dolu dolu bir 10 yıl geçirmişti. Onu kaybettikten sonra da yerini ve duruşunu korumuş, prensiplerinden ödün vermemişti. “Hepimiz ölümlü varlıklarız, yarın ne olacağını biliyor muyuz? Yaşadığın anı sadece kendin için değil, başkaları için de iyi hale çevirmeye çalışmalısın.” Ölüme bakışını kendi sözleriyle yeterince anlatıyordu…
Emeğe saygılıydı Meral Okay. Zorda olan emekçilerin “Meral Ablasıydı.”
12 Eylül döneminde Türkiye İşçi Partisi üyesi ve işyeri temsilcisiydi. Henüz 21 yaşında, Toprak Mahsulleri Ofisi’nde memurdu. Orta halli bir ailenin kızıydı. Yetiştirilirken ailesinden ; vicdanlı olmanın, adalet duygunu yüksek tutmanın, şefkatli olmanın çok önemli olduğunu öğrenmişti. Şefkat çok önemli bir kavramdı Meral için.
“ Şefkat olmazsa çok derin yaralanmalar, travmalar olur. Şefkati ise vicdan besler, ikisi iç içe. Bir olaya müdahil olamamak sende vicdani rahatsızlık yaratmıyorsa, insanların acılarını anlamak için çaba harcamıyorsan şefkatin yok demektir. Hepimizin yaralarını şefkat saracak.”
”Beynelmilel” filminin süpervizörlüğünü yapan Okay, “Çok vicdanlıydılar. Bu filmde o masumiyet çağımıza biraz göz kırptık, bu film küçük bir selam. Onlar kıymetli çocuklardı. Temizliklerini ve masumiyetlerini teslim etmek lazım,” cümleleri ile 12 Eylül dönemine de değiniyordu kendi üslûbuyla. Bu filmde darbe günlerini demagojiye ve didaktizme sapmadan anlatmıştı. İşkence, şiddet sahneleri yoktu. Kendisine sorulduğunda şöyle cevap vermişti.
“Şiddet sadece dayak atmak değil. Bugün hepimizin hayatına sinmiş örtülü bir şiddet var. Her türlü yasak, içinde şiddet barındırır. Toplum yasaklar toplumu. 12 Eylül döneminde şiddet çok daha yoğundu, bütün o masumiyeti cezalandırıldı. Şiddeti göstermek için işkence sahneleri gerekmiyor ki.”
Meral Okay para peşinde olmayan sanatçılardan biriydi. Bu onun özgürlüğüydü.
“Gerektiğinde ’hop’ diye yaşantımı küçültür, standartlarımı aşağıya çekerim,” diyecek kadar ihtirassız ve onurluydu. Kendisi ile barışık, sevecen,vicdanlı ve şefkat dolu.
Meral Okay suya aşıktı. Kendini şımartmak istediğinde, hiçbir şey yapmadan suya bakıp öylece kalmak yada kendini suya bırakmak isterdi. “Su sıkıntılarımı alıp götürür,”diyordu bir söyleşide. Bu aşkı doğrultusunda da vefatından sonra yakılmayı vasiyet etmişti. Külleri, kendisine yakın olan birkaç kişinin bildiği koylara serpilmek üzere… Yasak! Denileceğini bildiği için de bir hatırlatma yapmıştı. “Yasal olarak hakkınız var Türkiye’de. Ancak o yasa kullandırılmıyor. 1946’da çıkmış bu yasa. İstediğinde yakılma hakkın var. Ankara’da fırını bile var.”
Meral Okay’ın sakin görünen görüntüsünün altında kararlı,ısrarcı ve doğrularının peşinden giden bir kişiliği vardı. Sevgi dolu yüreğine sığmayan duyguları, zaman zaman güfte oldu Sezen Aksu şarkılarına. Şimal Yıldızı, Adı Menekşe,Masum değiliz,Adı Bende Saklı bunlardan bazıları.
Meral Okay “İkinci Bahar” a doğru yola çıkma kararını vermeden önce sevgili Yaman’ı ne denli özlediğini hatırladı. Ona yazdığı mektupta şöyle seslenmişti;
“Bir gün evi düzenlerken fark ettim. Bir de baktım ki, benden çok Yaman’ın eşyaları var...Küçük küçük poşetlerle sızmıştı. Aşk bir sızma halidir... Yaman o kadar temiz bir adamdı ki ona kızamazdınız. Bir o kadar da yiğitti. Ben derdim ki; bu adam ne zaman yorulacak! Meğer acelesi varmış...Her şeyi o kadar yoğun, hızlı ve coşkulu yaşıyor ve yaşatıyordu ki büyüleyici bir şeydi bu.Ben köşeleri çok olan bir insandım. Yaman beni eğitti... Aşk kendinden vazgeçme halidir, kendi benliğini ezmeden ’biz’ olabilme halidir...İnsan egosu denetlenmesi en güç şeydir. Bunu ancak aşk becerebilir, sadece aşk ile üstünden atlayabilirsiniz...Biz birbirimize karşı çok saygılıydık... Eee bazen de sıkılırdık, hele üç beş aydır bir aradaysak birbirimizin gözüne bakardık, önce kim gidecek diye, böyle nefes molaları da verirdik...Döndüğümüzde yepyeni bir enerji ve hasret bekliyor olurdu bizi... Aşk bazen de bir kıyamama halidir... Şunu çok açık yüreklilikle söyleyebilirim, o benden daha iyi bir insandı...O kadar bebek, o kadar adam, o kadar temiz, onun kadar beklentisiz, onun kadar temiz yaşamayı öğrenmeye çalıştım. Buradan bir öğretmen öğrenci ilişkisi anlaşılmasın...O, o kadar ahlaklı ve temizdi ki, yaşam biçimi ve duruşu karşısında başka türlü olamazdınız. Onun yanında kirli kalamazdınız. Böyle bir şölen gibi, bir lunapark gibi sevdalık yaşayınca bu görkemi taşımayan her şey bir çadır tiyatrosu gibi geliyor insana...Bu ateşle yanma hali o kadar derinden, için için yanıyor ki, dönüp bir başka ölümlüyü yakmaya içi elvermiyor insanın...Yaman’la her günümüz sevgililer günüydü...Eşine bu kadar çok çiçek getiren bir adamı daha analar doğurmamıştır...Biz birçok defa sabah uyanıp birlikte gün doğumunu seyreder, ne bileyim çingene vapuruna binip sabah erken boğaz’ı turlardık.Bugün eksik olan ne? Bu topraklarda eksik aşk ve mutluluk kutsanmaz, ayrılık ve acı kutsanmıştır...Birlikteliklerdeki tutku kutsanmaz da, ayrılıklardaki tutku kutsanır hep...Yaralarıyla mutlu olmaya daha yatkın bir kültüre sahibiz biz..."
Gitmeye karar verdi…Bizler de onu çiçeklerle uğurlayacağız…Melekler kıyacak ikinci kez nikâhlarını, Tanrı şahitlik edecek bu âşka…
Güle güle sevgili Meral Okay… Huzurlu, bol ışıklı yeni yaşamında dualarımız seninle olacak.
Nurcan Çelik Yalun
9.Nisan.2012
Kaynak: 30.12.2006 tarihinde, Radikal Gazetesi yazarlarından Sayın Şule Çizmeci’nin röportajından derlenmiştir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.