CEMO'NUN YERİ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Cemo’nun Yeri’ne vardığında içi içine sığmıyordu. Müjdeli haberini verecek, sevincini paylaşanların da hesabını ödeyecekti.
“Eee… kolay mı? Şunca insanın içinde kaçının çocuğu üniversiteyi kazandı ki. Bugüne bugün bir mühendis babasıyım” dedi kendi kendine. İçmeyi severdi. Ama oğlu okusun diye, “ bugün de içtim say” deyip, elindekini avucundakini oğlunun kitabına, dershanesine yatırmıştı. Daha bir gururla göğsünü kabartıp meyhanenin kapısını açtı.
“Şimdi de kendi gönlümü yapayım” diye içinden geçirdi. Karısı da olur demişti zaten. Karısını düşününce içi burkuldu biraz. Hele de gözlerini yere indirip;
“Az içi ama…” demesi var ya. Hatırlayınca vazgeçecek oldu. Ama,
“ Yok yok…” dedi, yine göğsünü kabartıp; “Bugün oğlumun şerefine içecem. Hem içecem, hem ısmarlayacam” dedi gururla.
Kapıdan içeri girince etrafa bir göz gezdirdi. Ağzı kulaklarında daha bir keyiflendi;
“ Bak hele Mesut da buradaymış.”
Mesut’un geliri, kendisinden çok daha fazlaydı. Yine de oğlu bir baltaya sap olamamış, üst üste üç kere imtihana girdiği halde gene de kazanamamıştı. Biricik oğlu öylemiydi ya. Avucuna sıkıştırdığı üç beş kuruş harçlığı bile utanarak alır, babasının yüzünü ak etmek için sabahlara kadar ders çalışırdı. Bunca emeğin semeresini almışlardı nihayet.
Mesut’un masası kalabalıktı. Yine de yaklaştı yanlarına;
“Eee… yok mu boş bir iskemle ?” diye neşeyle seslendi. Hiç yüz vermedi Mesut, bir de hafifçe sırtını dönüp,
“Yok. Git başka masaya !” demez mi.
“Duymuşlar” diye daha da keyiflendi İhsan, üzüleceği yerde.
“Keyfiniz bilir” dedi, keyfi kaçmayan sesiyle, “bana boş masa mı yok” yeniden dolandı gözleri salonda.
“ Mesut duymuş ya, yeter bana” diye geçirdi içinden.
Bir kenarda tek başına oturan Hasib’e takıldı gözü. Gene içmiş, gene ağlıyordu. Bugün de çekemezdi Hasib’i, ama oturabileceği başka yer olmayınca mecburen yanına gitti. Elini Hasib’in omzuna vurup, teklif bile beklemeden çöktü boş iskemleye.
“Ne var ne yok Hasib” dedi mutluluk tınıları saçan sesiyle. İskemleyi düzeltip, dirseklerini masaya dayarken ekledi,
“İyisindir İnşallah ?”
Ağlıyordu Hasip. Ayıkken öfkeyle sağa sola çatan, sarhoşken de durmaksızın ağlayan haline herkes alışmıştı.
“Hiç bir şey keyfimi kaçıramaz benim” diye düşündü Hasib’e bakarken. Hasip ise derdini anlatacak bir nefes bulmanın bir anlık sevinci ile dertlerini saymaya başladı ardı ardına.
“Nasıl olayım, terk etti gitti bizimki beni”
“Ohoo…” dedi İhsan, “Altı aylık hikaye bu Hasip, dönmedi mi daha?”
“Ne dönmesi, şimdi hepten yok oldu. Anası bile bilmiyormuş yerini”
“Nasıl bilmez canım. Hem korkma nereye gidecek başka, nasılsa döner. Üzülme hem bu kadar”
“Yok, yok bu defa farklı. Gelmeyecek, biliyorum ben !”
Rakısından okkalı bir yudum çekerken, İhsan da Cemo’ya işaret edip masayı gösterdi. Sanki işareti bekliyormuş gibi her türlü mezeyle dolu tepsi elindeyken Cemo yanı başında bitti.
“Buyur abem tam da sana layık. Hayırlı olsun oğlan da kurtarmış başını”
Hasib’in yanında sevincinden utanıverdi İhsan. Ancak duyulur bir sesle “ Sağol” demekle yetindi.
“Eee… abem yakışır da hani, kaç senedir bu masalar hasret kaldıydı sana. Artık kesme ayağını da , gözümüzü, gönlümüzü şenlendir” diye umursamazca devam etti Cemo, tabakları masaya sıralarken.
Hasib ise kendi dünyasına dalmış, gözünün önünde uçuşan nice hayalleri, göz yaşlarıyla ağırlıyordu sanki. Parmaklarındaki sigara bile bu ağıda ortak olmuş gibiydi. İhsan ise Cemo’yla keyifli bir sohbet arzuluyor, içindeki coşkuyu ballandıra ballandıra anlatmak istiyor, ama Hasib’in ızdırabından utanıp hüzünlüymüş gibi görünmeye çalışıyordu.
Kendi iç aleminden yavaş yavaş sıyrılan Hasip, sayıklar gibi devam etti cümlelerine,
“Gitmekte haklı ama, az çekmedi benden. Hele de o gece”
O geceyi bütün mahalle biliyordu. Hasib’in karısı dudakları patlamış bir vaziyette kendini sokağa atmış, “ Yetişin…!” çığlıklarıyla bütün komşularını ayağa kaldırmış, sabah olur olmaz da evi terk etmişti. Hasib ise evin bir köşesinde sızıp kalmış, o günden sonra da kederinden içmeye başlamıştı.
Hasib’i dinlerken, İhsan da kendi dünyasında geziniyordu. Karısını döven bir Hasip miydi sanki. İhsan bile dövmüştü sarhoş olduğu bir gece. Ertesi sabah ayılınca, sofrayı hazırlamadığı için tekrar karısının üstüne yürümüş, bütün gece ağlamaktan gözleri şişmiş karısı; “Kalkamıyorum” deyince kor bir ateş midesini kavurmuştu.
O geceden sonra karısı topal kalmış, ama soranlara hiç bir şey anlatmamıştı.
Oğlu da hiç uyumamıştı o gece. Küçük yüreğinden sızan damlaları geceye akıtmaktan, onun da göz kapakları şişmişti.
O gecenin sabahında duyduğu vicdan azabı şimdi de gelip yüreğine oturdu. O da Hasib gibi bir eline alnını, bir eline bardağını almış, mutluluğunu gölgeleyen geçmişiyle dertleşiyordu.
Rakısından bir yudum daha aldı. Salon, kah neşeli, hah öfkeli atışmalarla uğulduyordu. Gözleri Cemo’yu aradı. Ne de olsa bu gece bir güzellik yapacak, kimini kıskandırmak, kimini sevindirmek için “hesabı bana kes” diyecekti.
Bekir’i fark etti. Sesi bunca gürültü içinden seçiliyordu. Okkalı küfürleri Mesut’un masasına doğru yuvarlıyor, bununla da yetinmeyip ikide bir de Mesuta doğru yöneliyor, masa arkadaşları “yapma, etme…” deyince yeniden sandalyesine oturuyordu. Hasib de keşkelere bulanmış dumanlı bakışlarla etrafa bakındıktan sonra;
“Mesut’la Bekir gene atışıyorlar” dedi, bardağını masaya koyarken. “. Amaaan bırak be, her akşam böyleler bunlar” İhsan meraklandı. “Niye ki? Ne alıp veremedikleri var?”
“Mesut’un oğlan Bekir’i dolandırdı ya, haberin yok mu?”
“Ne zaman Allah Allah, daha dünkü çocuk senelerin Bekir’ini nasıl dolandırmış” deyince Hasib, belki de ilk kez güldü.
“Senin de bir bildiğin yok İhsan. Eee… ne yapacan uyuşturucuya alışmış çocuk. Babası parayı kesince o da başka bir yol buldu işte.
“Bekir de uyanık geçinen avanaklardanmış” ikisi de güldü bu söze. İhsan, biraz da sarhoşluğun etkisiyle daha bir keyifle izliyordu arka masadakileri. “Bir Mesut’unkine bak bir de benim oğluma” deyip bir şaplak attı dizlerine.
Gecenin saatleri ilerledikçe içilen kadehler de salonun hakimi olmuş, yavaş yavaş gerginleşen hava, ağırlığını İhsan’ın omuzlarına bırakmıştı sanki.
Birden bire salondaki uğultular haykırışlara dönünce dumanlanan bakışlar yeniden Mesut’ların masaya çevrildi. Hasip’in başını çevirmesiyle masadan kalkıp sırtını duvara yaslaması bir oldu. İhsan ise gözleri Mesut’a doğru hamleler yapan Bekir’in elindeki bıçağa mıhlanmış kıpırdayamıyordu. “ Oğlunun ateşine babası yanacak şimdi” diye düşündü. Duyguları birbirine karışmış, olduğu yerde çakılıp kalmıştı.
Cemo atıldı ileriye…
“Ağalar n’oluyorsunuz ? Keyfimizi kaçırmayın !” diyerek Mesut’u geri çekmeye çalışıyor, Mesut ise şuursuzca ;
“Napıyon lan p… Aklın olaydı da kanmayaydın. Sen enayi isen ben ne yapayım ” diye ortalığı daha bir geriyordu.
“Kes ulan Allahsız !” narasıyla Bekir elindeki bıçakla ileriye fırladı. Cemo bile iki külhanın arasından çekilmişken İhsan iki bedenin arasında buldu kendini.
“Dur Bekir ne yapıyorsun ?!” demeye kalmamıştı ki karnında bir acı hissetti. Salon buz kesmiş nefesler bile donuvermişti. Bakışlar İhsan’la Bekir’in arasında gidip gelmeye başladı. Bekir, İhsan’ın karnına, ihsan ise Bekir’in ellerine saplamıştı bakışlarını. Zaman durmuş, bütün bedenler hareketsiz kalmıştı. Bir de İhsan’ın karnından vücuduna yayılan acıyla karışık sıcaklık olmasaydı.
Yavaşca diz çöküp sol omzunun üzerine devrildi. İnanmayan bakışları, yardım isteyen sessiz yakarışlardaydı. Herkese içki ısmarlayacaktı İhsan. Bekir’e Mesut’a bile. Gelirken mutluydu, gururluydu.geleceğin getireceklerini umutla bekliyordu. Neler atlatmıştı. Şoförlük yaparken nice kazalar geçirmiş, inşaat işçiliğinde ne badireler atlatmıştı. her şeyi oğlu için yapmış, onunla gururlanmıştı. Daha da kimbilir ne mutluluklar yaşatacaktı babasına.
Yere yıkılınca film yeniden başlamış gibi herkes bir yöne koşturmaya, ucu bucağı belirsiz sözler duvarlarda yankılanmaya başladı. Telefona sarıldı Cemo, önce bir ambulans çağırdı.
Geç miydi acaba ?
“Çabuk olun !” sözlerini duydukça İhsan da tekrarladı; “Çabuk… çabuk !” Bunu da atlatır mıydı ki. Ümitle bekledikleri geleceğe bu kadar yaklaşmışken, bu hayal avuçlarından kaçacak mıydı yoksa. Gözleri karardı. “Sözüm söz” dedi. Dudakları, kaçırmak istemediği bir hayatın cümlelerine kapandı.
YORUMLAR
Artık gitmek yok değil mi can? Böyle güzel bir öyküyle yeniden bize merhaba dedikten sonra.
Gerçekten öykünü şaşkınlıkla okudum. Bilmiyorum olmadığın zamanlarda yazdın mı, okudun mu. Fakat her ne yapmışsan bence sana yaramış sevgili Reyya...Daha da güzel şeyler başaracağız inşallah.
Öykünün konusu da işlenişi kadar güzeldi.
Kutluyorum. Sevgiler can kardeş...
reyya
aslında hiç bişey yapamıyorum bu ara devlet dairesinde çalış, çalış çalış...
hizmeti doldursam emekli olacam artık:)))))))
ama beğenmene öyle mutlu oldum ki teşekkür ederim :)))))
Aynur Engindeniz
Ne mutlu sana , emekli olacak zamana gelmişsin. Ben neyapayım 27 senem var:)
Çarçabuk geçer de hayırlısıyla emekli olursun inşallah canım:)
İşin acı tarafı belki oğulun artık okuyamayacak olması. Belki varlıklı Mesutun kendi haylaz oğlu için açacağı işyerinde çalışmaya başlayacak. Başlamadan Bitenler için güzel bir öykü olmuş. Tebrik ederim.
reyya
ne yapalım herkesin hayat suyu farklı akıyor saygı ve sevgilerimle
reyya
reyya
Bir babanın guru.Oğlu için feda ettikleri.Ve sonuçta ne yazık ki beklenmeyen hazin SON! Sürükleyici bir öykü olmuş.TEBRİKLER! Kaleminiz daim olsun...
reyya
reyya
çok güzel bir öyküydü..
yazan kalemi canı gönülden kutluyorum..
kurdelesi çok yakışmış..
sevgi ve selamlarımla..