- 4308 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
GRAMOFON KAFE
Resim Gramofon kafenin resmidir.
Tabeladaki yazıyı okuyunca çok mutlu oldum ve bir ohh çektim. Sonunda buldum dedim. Gramofon Kafe yazıyordu. Kapıdaki beye ‘’iki saattir burasını arıyorum, herkese sordum. Size ulaşmak ne kadar meşakkatli ve zormuş’’ dedim. Kapıdaki beyde ‘’güzele ulaşmak zor ve meşakkatlidir’’ dedi. Akıllı adam diye geçirdim içimden, beyefendi sahibi olduğunu adının da Ali Okan olduğunu söyledi. Bende kendimi tanıttım ve içeriye birlikte girdik. İçeriye girer girmez ağzım açık kaldı. Çok güzel ve çok orijinal bir yer.
Hemen üzerimdeki montumu çıkarıp sandalyeye askım, çantamı da boş bir sandalyeye koydum. Direk karşımda bir basamak yüksek olan bir bölüme geçtim. Burası kafenin başka bir bölümüydü. İlk gözüme çarpan bir gramofondu. Kocaman bir gramofon, çok güzel ben hemen iğnesine, ses gelen o büyük kısmı neyse onu inceliyorum. Ali Bey orijinal olduğunu ve çok güzel bir sesi olduğunu söyledi.
Ali Bey bir taş plak getirdi, Hamiyet Yüceses’in taş plağı rüya gibi. Gramofonun kolu vardı, oradan gramofonu kurdu, plağı koydu. Gramofon çalmaya başladı bu nasıl güzel,taş plağın eski olduğunun ispatıymış gibi çıkardığı cızırtı, insan dinlerken mest oluyor. Müzik, şarkı beni bir yerlere götürüyor, bıraksalar gelmem belki de ama kafe de çok güzel gelmem lazım geriye.
Gramofonların fiyatlarının 1000 liradan başladığını ve sadece taş plak çaldığını söyledi. Ali Bey’e ‘’taş plakları temin etmesi zor mu’’ diye sordum. Temin edebileceğimi, istersem yardım edebileceğini, fiyatların ise 50-60 liradan başladığını söyledi.
Başka bir gramofon daha gördüm, bu diğerinden daha küçüktü. Onunla ilgili bilgi almak istedim. Ali Bey onu imitasyon olduğunu ve 200 lira olduğunu söyledi. O da taş plak çalarmış, gramofonlar taş plak pikaplarda normal ve taş plak çalar dedi. Ben etrafı inceliyorum, Ali Bey ‘’ne içersiniz diye’’ sordu. Bende ‘’çay içerim’’ dedim. Garson olan genç çocuk çayımı getirdi, elimde çay bardağımla etrafı incelemeye devam ettim.
Pikapları gördüm, hep bir pikabım olsun istedim. Ali Bey onlar hakkında bilgi vermeye başladı. Bir tane gösterdi çok büyüktü fiyatı 750 lira. Pikapların fiyatları nasıl diye sordum. Pikapların fiyatları eski ve daha yeni model olarak değişir dedi, 250 ile 1000 lira arasında pikaplarımız var dedi. Bir tane beğendim 550 liraydı ve satılıştı. Bir haftaya kadar aynısından geleceğini söyledi, pikaplar orijinaldi ve çok güzellerdi. Beğendiğim pikap çocukken evimizde olan pikabın aynısıydı. Onu alacağım inşallah, birkaç gün sonra arayıp gelip gelmediğini soracağım.
Salonun bir köşesini Orhan Gencebay köşesi yapmış. Sanatçının bütün plakları var. Resimleri çok ama çok eski fotoğrafları duvarda, buraya gelmiş Ali Beyle çekilmiş fotorafı da var. Orhan Gencebay sanki zaman tünelindeydi. En genç halinden son haline doğru resimleri vardı. Plakları da ilk plaktan son plağına doğru sıralanmıştı onlarca hatta belki de 100 tane plağı vardı. Dil yarası, hatasız kul olmaz bütün şarkıları sanki rüyadaydım.
Başka bir yerine Yılmaz güney ve Türkan Şoray köşesi yapmış. Taçsız kral ve Sultanın oynadığı film afişleri vardı. Yanında kocaman bir sandık ve yüzlerce yabancı müzik plakları vardı. Bıdıls sın, Albano ve Romina Power in ve daha bir sürü yabancı müzik plakları vardı.
Kutunun içinde yüzlerce büyük plak bir çoğu taş plak. Yanında da üst üste konulmuş belki yüz tane bildiğimiz küçük plaklar vardı. Ümit Tokçan, Bedia Akartürk, Neşe Karaböcek, Yeliz, rüya gibi sabki bütün şarkıcılar önümde dizilmiş, beni seç beni seç diyorlardı.
Sonra başka bir köşeye Sanat Güneşimiz Zeki Müren köşesi yapmış. Ben görünce sevinç çığlığı atıyorum, ellerimi çırpıyorum. Benim heyecanıma Ali Beyde sanki ortak oldu. Zeki Müren’in fotoğrafları, çerçevelenmiş gazete kupürleri, plakları onlarca belki de yüzlerce plağı. Ali Bey bir tane Zeki Müren’in taş plağını alıp gramofona koydu. Gramofonu kurdu, çalmaya başladı ‘’ben seni unutmak için sevmedim’’ şarkı müthişti, ses müthişti, ortam şarkı gibiydi. Taş plağın o hafif cızırtısı bile çok güzeldi, Zeki Müren’in sesi harikaydı. Ben gözlerimi kapadım ve şarkıyı ruhumda hissedip dinledim.
Elimde boş çay bardağı ile ayakta, gözlerim kapalı şarkı dinleyerek kalakalmıştım. Garson geldi bardağımı aldı. Ben bütün plaklara dokunuyor inceliyordum. Kimler yoktu ki Zeki Müren, Ajda Pekkan, Gönül Yazar, Gönül Akkor, Esin Evgin, daha bir sürü şarkıcı yüzlerce şarkıcı vardı. Sanki ben oyuncakçı dükkanına girmiş ve her şey serbest denmiş çocuk gibiydim. Onu alıp inceliyorum, bırakıp başka bir şey alıyorum. Şaşkınlıktan ve sevinçten ne yapacağımı bilmiyordum.
Kafe de zaten hep plak çalıyorlardı. Cd, kaset, internetten müzik çalma yoktu. Hep pikapta plak çalıyordu. Sanki 100 yıl öncesine ait bir kafeydi, bende zaman makinesiyle gelmiş gibiydim. Ama geldiğim zamana değil de bu zamana aitmişim dibiydim.
Eski bir film oynatıcı bile vardı. Kocaman makaralı film oynatıcısı o da orijinaldi. Eski müzik aletleri ud, saz, cümbüş, tar ve çok eski bir piyano vardı. Sanki burası benim olmalıymış gibi hissettim ve böyle bir yer çalıştırmaktan ne kadar çok keyif alacağımı düşündüm.
Sonunda masama oturdum, bir çay daha söyledim. Fotoğraf makinesini nasıl unuttum diye kendime kızdım. Getirseydim her şeyin resmini çekerdim dedim. Mutlaka yine gelecektim ve o zaman fotoğraf makinesini getirip, her şeyin resmini çekeceğim dedi
Oturduğum bölümü incelemeye başladım, burasını yeni fark etmiştim. Çay bahçelerinde eskiden olan tahta masalarla, eski tahta sandalyeler vardı. Masalara rengarenk Tokat işi masa örtüleri örtülmüştü, toplam 12 masa vardı. Küçük bir yerdi duvarlarda raflar vardı. Raflarda da küçüklü büyüklü radyolar vardı. Yine küçüklü büyüklü plaklarla doluydu.
Masamın yanında da eski formika sandıklı bir radyo ve eski bir piyano vardı ve yine eski büyük bir radyolu pikap vardı. Duvar da kafenin gazetelerde çıkan haberlerin kupürleri vardı. Kafe bir çok gazetede haber olmuş, kupürler çerçevelenmiş duvarları süslüyordu. Kafe bildiğimiz siyah bir sobayla ısınıyordu, kalorifer sistemi yoktu. Zaten küçük bir kafeydi.
Garsondan menüyü istedim. Garson üç adet plakla geldi, masama bıraktı. Ben içimden menü istedim plak getirdi diyerek plakları aldım. Birde baktım ki plak değil, plak şeklinde birbirine başlanmış üç sayfalık plastik menüymüş. Çok orijinal ve değişik bir menü listesiydi. Ortasında gramofon resmi vardı ve gramofon kafe yazıyordu. Garsona ne önerirsiniz dedim. Hepsi çok güzel ama köftemiz özeldir dedi. Bende tamam deyip köfte ve yanına kola istedim. Menü de yiyecek olarak tavuk şiş, şinitsel, mantı, gözleme vardı.Yemeğimi beklerken oturduğum yerde etrafı incelemeye devam ettim.
Zeki Müren’in plağı çalıyordu, geceler şarkısıydı keyifle dinliyordum. Salonda hep gençler vardı gülüşüp, konuşuyorlar ve gramofon dinliyorlardı. Çok hoştu pop veya son zamanların müziğe benzemeyen şarkılarını dinlemiyorlardı. Taş plak ve eski şarkılar dinliyorlardı. Müzikten de keyif alıyorlar beğenerek, itiraz etmeden dinliyorlardı.
Ben kendimden geçmiş keyifle orasının tadını çıkarırken yemeğim geldi. Köfte nefisdi, eğer oraya giderseniz yemenizi tavsiye ederim. Garson plağı değiştirdi. Benim isteğim üzerine Gönül Akkor un plağını koydu. Ben Gönül Akkor’un buğulu sesinin eşliğinde yemeğimi yedim.
Yemeğimi yedikten sonra tuvalete girdim. Orası bile çok ilginçti, kafeye yakışır nitelikteydi. Fayanslar eski ses dergisi sayfalarıyla kaplanmıştı. Eski magazin mecbuaların sayfalarıyla fayansları kapatmışlardı. Şarkıcı, aktirist, oyuncuların haberleri vardı. Gönül Yazarın gençlik fotoğrafları, Türkan Şoray’ın röportajı, Kadir İnanır’ın yakışıklı fotoğrafları vardı. Tuvaletin duvarlarına yapıştırılmıştı. Ben çocuk gibi gördüğüm her değişik şey karşısında şaşırıp kalıyordum.
Tuvaletten çıktım iki iç basamak merdiven iniyordu. İki taraflı duvarda Kemal Sunalın film afişleri ve başka afişler vardı. Şark bülbülü, Çöpçüler kralı, postacı filmlerinin afişleri vardı. Diğer duvarda Monalisa tablosu vardı ve başka film afişleri. Hepsini her şeyi inceliyordum. Tuvaleti bile böyle değişik kafe görmemiştim.
Masama dönerken plakları incelemeye başladım. Tanju Okan’ın Kadınım plağını buldum. Garson gramofona koydu, taş plaktı ve çok güzeldi. Ben bir çay daha içerken, şarkıyı dinledim. Tanju Okan’ın güzel sesini ve şarkısını dinlerken ben yine zaman içinde astral seyahate çıktım.
Ali Bey yanıma geldi. Onlardan kartlarını istedim ve edebiyat defterinde burasını yazacağımı söyledim. Çok memnun oldu telefon ve adresimizi verir misiniz dedi. Kartları yine küçük plak şeklindeydi. Ortasında gramofon resmi vardı, kafenin adı, adresi ve telefonu yazıyordu. Tam buraya uygun kart dedim. Burayı açtığınız için çok teşekkürler deyip oradan ayrıldım.
Diğer dükkanları da biraz gezdim. Melih Gökçek’e teşekkür ettim. Buraları tekrar Ankara’lılara kazandırdığı için, sevmem ama hakkını da vermek lazım. Bir hediyelik eşya satan dükkana girdim. Sahibiyle ayak üstü biraz sohbet ettim. Önceden de dükkanların olduğunu sadece dış cephenin restore edildiğini, boyandığını söyledi. Önceden halkın pek bilmediğini ama şimdi popüler olduğunu, gezmek için gelenlerin arttığını söyledi. Orada başka güzel kafeler olduğunu ve görmem gerektiğini beğeneceğimi söyledi. Saat geç olmuştu, başka zaman dedim.
Yokuş aşağı baktım, Ankara’yı beğeneceğimi hiç sanmazdım ama manzara güzeldi. Koca tepe camisi arkasında Atakule vardı ve Şheraton oteli gözüküyordu. Arka tarafta ise Çankaya, Yıldız, Oranşehri gözüküyordu.
Oradan aşağıya indim. Yönümü hamam önüne çevirdim, cadde üzerindeki müzik aletleri satan dükkanların vitrinlerine baktım. Bütün müzik aletleri,sazlar vardı. Hamam önü de inşaat sahası gibiydi. Eski viran evleri restore ediliyordu, çok kötü olanlar yıkılıp yenileri yapılıyordu. Evlerin inşaatı bitince cadde çok güzel olacaktı.
Bir müzik dükkanına girdim. Dabruka sordum, varmış. Bir sürü darbuka çaldım, seslerini dinledim. Boy boy, çeşit çeşit darbukalar vardı, nerdeyse hepsini çaldım. Çok keyif aldım eğlendim çalarken. Bir tanesini beğendim ama 5 lira indirim yapmadı diye kızdım ve almadım. Ben hiç pazarlık yapmam, satıcı fiyatını söyler, ben vereceğim parayı söylerim. Satıcı verirse alırım vermezse çıkarım. Satıcı satmaya niyeti varsa beniz zaten kapıdan çevirir, bu sefer kapıdan döndürmedi. Ben de almadan dükkandan çıktım. Dükkan dan çıkar çıkmaz almadığıma pişman oldum ama geri de dükkana girmedim. Sonra alırım artık dedim.
Sıhıye Batıkent dolmuşlarına doğru yürümeye başladım. Hafiften de yağmur başladı, ben ağır adımlarla yağmurdan ıslanmayı istedim ve aldırmadan yürüdüm. Yağmurun tadını çıkartmak için yolumu bile uzattım. Yalnız romantik olmak istedim. Hacettepe Hastanesinin içinden geçmektense cadde boyu yürüdüm. Ankara tıp fakültesi hastanesinin yanından, Sıhıye köprüsünün vardım Yaklaşık çiseleyen yağmurun altında yarım saatlik bir yürüdüm. Dolmuşa bindim çok güzel bir gün geçirdim diye düşündüm ve mutlu oldum. Tek üzüntüm fotoğraf makinesini almadan çıkmamdı. Keşke alsaydım ne güzel fotoğraflar çekerdim dedim. Bir dahaki sefere inşallah.
Eve geldiğimde saat akşam 7 olmuştu. Sabah 11 de çıktım, 7 de geldim 8 saattir dışarıda, sokaklardaydım. Eve daha kimse gelmemişti, bir ohh çektim. Yorgun ama mutlu bir şekilde hemen mutfağa girdim. Az sonra gelirler değip, hazır olan yemekleri ısıtıp, sofrayı hazırlamaya başladım. Sofrada bizimkilere anlatacak çok güzel şeyler vardı.
Gramofon kafenin adresi: Koyunpazarı yokuşu no:28 Samanpazarı Ulus Ankara
Tel: (0312) 3094578
Elektronik adres:gramofonkafe.com
Sıhıyeden Hacettepe hastanesinin karşısında yada Ulustan Samanpazarı dolmuşlarına bineceksiniz. Dolmuş Ulus Anafartalar çarşısının arkasından kalkıyor.
Mutlaka gidip görmelisiniz. Bu yazımı paylaşırsanız sevinirim. Herkesin kafeyi öğrenmesini istiyorum.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
3.4.2012
YORUMLAR
Ankarayı bende çok sevmemerağmen okurken kafeyi gözümde canlandırdımda gerçekten çok güzel olmalı eğer Ankaraya geldiğim birgün fırsatım olursa görmek isterim aklıma kalsın gramofon kafe.
Emeğine sağlık arkadaşım keyfli bir yazı olmuş kutlarım.
sevgilerimle.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgiler
A-BI-HAYAT
sevgilerimle
efendim güzel bir gün geçirdiğiniz yazınızdan anlaşılıyor keyif aldığınız belli sizinle beraber bende keyif aldım bende dolaştım hele o orhan gencebay köşesini çok severim şarkılarını o resimdeki gramofonun yanında bir radyo var o radyoyu almak isterdim çocukluğumu hatırlattı bana çok teşekkürler bizlere böylesine keyifli yazı sunduğunuz için emeğine sağlık saygılarımla selamlar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılarımla
ne şahane bir yer..
gezdik gördük be çok beğendik sayenizde..
ayrıca fotoğrafta çok güzel..
emeğinize sağlık..
sevgilerimle..
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
selam ve sevgiler
Bu gramofonlar, fikaplar ve hatta daha yeni olan videolar zamanla eski moda oluyor...
Oluyor olmasına da...
Şu yedek parçaları bari bulunsa...
En büyük sorun bu bence...
Kadir Tozlu
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
selamlar saygılar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar
Hoş bir gün geçirmişsiniz nostanji dolu ve keyifli imrendim dogrusu:)
güzel yazınızı ve kaleminizi kutlarım yüreğinize sağlık,
Saygı sevgi selamlarımla.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
selam sayg ve sevgiler
GRAMOFON KAFE__öyle güzel anlatmışsınızzki nostalji yaşadım,
GRAMOFON KAFE__sanki antika sergisinde geziyorum gibi hissettim kendimi
inşallah ankaraya geldigimde giderim
antika sergisine,,
güzel paylaşım için tşkkr ederim.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
selamlar saygılar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgiler
inci*
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
okuduğunuz içinde teşekkürler
selamlar saygılar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
teşekkürler
saygılıar selamlar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgilerimle
AYSE 09
sağ ol canım sağ olasın ah imkanım olsa bir hazır kızım var ankarda ablamın kızı var orada ok yakın akrabam var yine bu siteden kızım babam var bak neçok sevdiğim birde sen varsın şimdi ne mutlu bana inşallah nasip olurda giderim ankaraya