KENDİMİN APOPÜLER HAYATI
Doğudan baktığında az batıdan baktığında fazla olan, altı çocuklu bir ailenin, işçi bir babanın ve ev hanımı bir annenin ilk çocukları olarak açtım gözlerimi dünyaya.
Sekiz ferdin cambazlara dudak uçurtacak şekilde yattığı daracık bir odada…
Papatyaların açtığı, bülbülün güle aşk şarkıları söylediği, taşların bile yeşil rengini benimsediği mayıs ayının ilk gününde, Türkiye Cumhuriyeti’nin en sert anayasasının kabul edildiği yılda keşfettim Dünyada hayat olduğunu…
Tabi sonradan öğrendim papatyaların boynu bükük kaldığını ve güllerin solduğunu…
Temel mi? Tursun mi? Olsun.Fıkralarını aratmayacak isim kavgam ben doğarken başladı.Rüyasında Seyit Bilal’ı gören annem hala çağırır Bilal diye.Ataerkil bir toplumun verdiği güçle yazdırır babam nüfus kütüğüne dedesinin ismi olan İbrahim Halil’i.
Dediği gibi şairin Türk Dil kurumuna inat Türkçe ile öğrendiğim bir cümleyle koştum Gercüş Ziya Gök Alp İlkokulu’nun sıralarına...
İyi ki anam akıl etti kaçtığım sünnet düğününden üstümde kalan sünnet elbisemi çıkarıp siyah önlüğümü giydirmeyi. Yoksa çizecektik karizmayı okulun ilk gününde…
Orda öğrendim çocukların da çiçek olduğunu. Orda öğrendim sıra olmayı ve avazımın çıktığı kadar andımızı okumayı…
O öğretti (ilkokul 1. sınıf öğretmenim Süleyman KAVAK) bana okumayı, yamuk ta olsa kara tahtaya Atatürk ‘ü çok seviyorum yazmayı. O öğretti sévin elma olduğunu ve gramere uygun Türkçe konuşmayı...
Kim bilir di ki yıllar sonra öğretmen olacağımı ve onun öğrettiklerini ilk göz ağrım (Koçak İ.Ö.O. 3/A sınıfı) öğrencilerime öğreteceğimi.
O zaman adam olmanın sembolü saydığımız kravatı takıp tuttum Gercüş Lisesi orta Okulu’nun yolunu. Pek uzun sürmedi budaki maceram. Tekrar döndüm gerisin geriye Ziya Gök Alp İlkokulu’na. Kötü sayılmayacak bir dereceyle oldum mezun ortaokuldan…
1996 da soludum petrol kokan kentin havasını. Batman Özel Basut Kolejli sıralarında. Burada öğrendim was’ı wer’ü do’yu ve does’ı. İlk burada tanıştım zar zor öğrendiğim Türkçeyi konuşmak için sınıf kasasına ceza olarak para koyduğumu. Nitekim sınıfı zengin edenlerden biriydim…
Burada keşfettim bilgisayar denen bir aletin olduğunu. Petrol kokan kentte tanıştım ayrılıların çeşidiyle. Ve hasret kelimesinin yüklendiği anlamlarla…1999 yılında 2. likle mezun oldum.
2002 yılında tam dershaneden mezun olacaktım ki, iliştirdi elime ÖSYM’den gelen zarfı Ferhan dayı(postacı).Şöyle yazıyordu Dicle Üniversitesi Siirt Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliğini kazandınız. Yurt başvurusu var 163. yedek…
Türkiye’nin budar büyük ve hep televizyonlarda gördüğüm güzelliklerinin olduğunu burada öğrendim. Yaptığımız Akdeniz, Ege, İç Anadolu, Doğu ve güneydoğu gezilerinde…
İlk burada uyguladım her öğrencinin vazgeçilmezi ve lokantacının kâbusu olan az çorba bol ekmek metodunu… İlk aşkımı burada yaşadım.
2006 yılında mezun oldum.160 bin öğretmenin başına dert olan KPSS engelini aşamadım. Şimdi Koçak İlköğretim okulunda vekâleten de olsa Kardelenlerin, Güllerin, Papatyaların öğretmenliğini severek yapmaktayım. Bir kulağım ders zilinde diğer kulağım Sayın Çelik’in dudaklarından çıkacak atama sayısında…
Ufukta görünmeyen ışığa, her şeye ve herkese rağmen, inadına YAŞASIN ÖĞRETMENLİK…