- 1170 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ADANA'DA DARENDELİLER - I -
ADANA’DA DARENDELİLER
Dr. Sadık Özen
Çocukluk yıllarımdan beri Çukurova’nın merkezi olan Adana’da önemli denilecek sayıda bir Darendeli varlığının olduğunu bilirim. Yaz ayları ile birlikte Adana’dan tatil için gelen hemşerilerimizin gelişlerini belirleyen etkinlikler olurdu. Yakınlarına hediyeler getirirler, yemekli mevlüt okuturlar, çocuklarını sünnet ettirirler ve düğünlere katılırlardı. Bu sayede Darende’de yaz ayları oldukça renkli geçerdi.
Lise son sınıftayken, babam yakın arkadaşı Mustafa Bilge ile ortaklık kurarak ailemizi Ceyhan’a taşıdı. Okulumuz tatile girince ben de Ceyhan’a gittim. Adana’yı ilk defa görüyordum. Atatürk Parkı’nda gördüğüm turunç ve portakallar çok ilgimi çekmişti. Ankara’dan sonra Adana ayrı bir dünya gibi görünmüştü bana. Son derecede bolluk ve bereketli bir görünümü vardı kentin. Hayat daha canlı ve insanlar daha hareketli ve sıcaktı.
Çok sayıda hemşerimizin yaşadığı Ceyhan’da geçirdiğim bir yıl hayatımın dönüm noktalarından biri sayılmalıdır. Akşam üzerleri, gün batımına kadar kıyılarında yürüdüğüm Ceyhan Nehri’nin sonsuzluğa akan suları, o yaşımın ve çağımın gereği kendimi kaptırdığım romantik duygularımın kaynağı olmuştur. Geleceğimi; genelde sakin ve durgun akan nehrin, sel sularıyla kabararak ve taşarak hırçınlaştığı, engel tanımaz ve başa çıkılmaz bir hal aldığı dönemleri izleyerek planladım.
Kaldığım kısa süre içinde hayatımda güzel izler bırakan günler yaşadım Ceyhan’da.. Akraba, dost, arkadaş ve hemşeriler arasındaki yakınlık ve dayanışmanın çok etkin örneklerini gördüm. Özellikle babamın bu konularda, takdir ettiğim ve örnek aldığım tutum ve davranışlarına tanık oldum.
Bir taraftan Üniversite giriş sınavlarına hazırlanırken; zamanımı boş geçirmemek için Kavlaklar’ ın mağazalarına tezgahtar olarak girdim. Bu konuda Ankara’da dayımın mağazalarında kazandığım deneyimi değerlendirmek istemiştim. Bu arada üniversite masraflarımın karşılanmasına da katkı sağlamış oldum. Rahmetli Hulusi ile çok güzel bir ikili oluşturmuştuk. Erol Kavlak o yıllarda henüz şirin bir çocuktu.
Hasan Amca, elime tutuşturduğu “Kara Karga” gazetesini bana okutur, yazılanlardan büyük mutluluk duyar ve kahkahalar atarken, İnönü için yazılan küfürlü sözlerden adeta içim yanar, ama duygularımı dışa vuramazdım. Hacı Ağabey kendi halinde bir insandı. Mustafa ve Osman Kavlak Ağabeylerim ise son derecede sıcak yapılı, bana değer veren ve her fırsatta beni onurlandırmaya çalışan büyüklerimdi. Aramızdaki yaş farkına rağmen onlarla adeta bire arkadaş gibiydik. Onları uzun yıllar hiç unutmadım ve hala en içten duygularla ararım.
Çok değerleri hemşerilerimiz vardı Ceyhan’da. Ahmet Turan Ayberk ve Mustafa Bilge babamın hayatındaki en yakın arkadaşlarıydı. Ömer Gezgin de dayızadesi. Ailemizi Ankara’dan Ceyhan’a taşıyan işte babamın romantizm derecesine varan bu içtenlikli duyguları olmuştu.
Ceyhan’ın büyük esnaflarından Mustafa Yıldırım Ceyhan’da hatırı sayılır bir büyüğümüzdü. Eşi “Uhu Aba” annemin Nadir Mahallesi’nden yakın tanıdığı, oğlu Necati de benim akranım ve arkadaşımdı.
O dönemde Adana’da çok değerli hemşerilerimiz olduğunu biliyordum. Mehmet Nuri Sabuncu bunların en ünlüsüydü. Bekir Kayagil, Bekir Kaya, Dr. Turan Aşlamacı, Hidayet Kodaloğlu, Hızbullah Ocak Adana’da yaşayan isimlerini anımsayabildiğim çok değerli hemşerilerimizdi. Diğerleri hakkında fazla bilgi sahibi değildim.
Sanırım o dönemde, Adana’nın ünlüleri daha çok Ceyhan, Kadirli, Kozan ve Osmaniye’de yerleşmişlerdi. Biliciler’in, Paksoylar’ın, Hıradağ Ailesi’nin o yıllarda Ceyhan’da yaşadıklarını biliyorum. Benden birkaç yaş büyük Sadettin Ağabey, yeni mezun olmuş ve Ceyhan’da eczane açmıştı. Genç yaşında vefat eden Mehmet Kabasakal ev komşumuzdu.
Kavlaklar’ın Tuhafiye ağırlıklı, adeta bin bir çeşit denilebilecek ürünün pazarlandığı mağazalarının yanı başındaki esnaf lokantasını, şu anda ismini anımsayamadığım
Darendeli bir hemşerimiz işletmekteydi. Fırsat buldukça boş zamanlarımızı onunla sohbet ederek değerlendirirdik.
Kavlaklarının mağazalarının hemen arkasında yer alan “Siptilli”nin benim için ayrı bir değeri vardı. İçme suyumuzu Siptili’nin giriş kapısının solundaki kahvedeki kocaman küpten alırdık. Çeşme suları çok kireçli olduğu için Ceyhan Nehri’nin suyu tercih edilirdi. Nehirden şafak sökerken alınan suya şap atılarak içindeki tortular küpün dibine çöktürülürdü.
Kahveci bana büyük yakınlık gösterir, her gidişimde hatırımı sorardı. Birkaç ay geçtikten sonra, su almaya gittiğim bir gün bana hiç beklemediğim bir şekilde çıkışarak; “Bu hareketi senden beklemiyorum, teessüf ederim” dediğinde çok şaşırmıştım. Büyük bir üzüntüyle nedenini sorduğumda; “Ceyhan’a yeni geldiğin günlerde, her su almaya geldiğinde önce benden izin isterdin, bu benim çok hoşuma gider senir herkesten farklı bulurdum. Ama artık sen de başkaları gibi oldun” demişti. O an duyduğum mahcubiyeti hiç unutamam ve aldığım önemli bir hayat dersi sayarım.
Ben yaştaki arkadaşlarla, o yıllara Ceyhan’ın tek mesire yeri olan “Elektrik Santralı” nın yakınındaki parka gider eğlenirdik. Bazen de dükkanı kapattıktan sonra İstasyon’a gider, bilet almadan trene binip, kondüktörü atlatarak Misis’te iner ve karşı yönden gelen trenle geri dönerdik. Bu bize zevk veren eğlenceli bir oyun olurdu.
Ceyhan’da bir yıla yakın bir süre kaldım ve üniversiteye giriş sınavı yaklaşınca Ankara’ya döndüm. (Devamı var)
www.fikirplatformu.net www.edebiyatdefteri.com www.antalyabugun.com
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.