- 1068 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
ALİ OSMANDAN ÂL-İ OSMANA -16 –
Adeta iki pehlivan çıkmış idi meydane… Her ikisi de ‘’Devlet demek ben demek, ben demek devlet demek’’ diyordu. Bir ipte iki cambaz olmayacağına göre bunlardan biri bu dünya için fazlaydı.
Patrona Halil Padişahın gözünü iyice korkuttuğunu zannediyordu. Özellikle de kılıç kuşanma törenindeki o gövde gösterisinden sonra koskoca Cihan Padişahını ‘’Süt dökmüş kedi’’ye çevirdiğinden adı gibi emindi. Yalnız tek bir şeyi görememiş ve tek bir şeyi hesaba katamamıştı.
Göremediği şey, Padişah Mahmut Han’ın gözlerindeki öfke, hesaba katamadığı ise yine Padişah’ın ne kadar sabır taşı bir insan olduğuydu. Osmanlı tahtı için yıllarca sabırla beklemiş olan Mahmut sabretmesini öğrenmişti bu yıllar içinde…Sabır ile helva yapacaktı koruğu. Varsın Halil Pehlivan, çektiği bir iki el ense ile kendisini sarssındı azıcık. Nasılsa yorulacaktı.İşte o zaman bir kündeyle göğsünün üzerine çökecekti .
6 Ekim 1730 Cuma günü Yani isyan olayından tam bir hafta sonra Patrona Halil artık devlet yularının tamamen kendi elinde olduğuna inanmaktaydı. Bundan sonraki etapta yapılacak iş önemli görevlere kendi yoldaş ve yandaşlarını geçirterek devleti kafasına göre yönetmekti.
6 Ekimden sonraki günlerde Patrona Halil kendince planlar yaparken, Padişah da kendince planlara başladı. Öncelikle Patrona Halil’e sempati duyanları yavaş yavaş kendi safına çekmeye başladı. Ama asıl sorun Patrona’ya tam bağlı olan adamları ve yeniçerilerdi. Onları kendi tarafına döndürmeli ya da Patrona’nın etrafından uzaklaştırmalıydı.
Patrona Halil Padişahın boş durmayacağını tahmin ettiğinden elini çabuk tuttu. Öncelikle istediği atamaları yaptırmalı, daha sonra da İbrahim Paşa dönemi ile ilgili ne varsa ortadan kaldırmalıydı.
Valide Saliha Sultan’ın ‘’ Evlad-ı Sâni’’si ( İkinci evladı ) sıfatıyla ve de yine protokol kurallarını alt üst ederek tamamen silahlı ve bir yığın muhafızıyla birlikte Saray’a geldi ve I. Mahmut’a yeni isteklerini sıraladı.
-Boğdan Voyvodası Kiğa yerine Galata’lı kasap Yanaki Boğdan Voyvodalığına getirile… ( Bu kişi ona daha önce ödünç olarak at vermiş ve isyanın hemen öncesinde de paraca desteklemişti .)
Nişancı ‘’Aha da şimdi gitti Patronanın Kellesi…Bu kadarına da pes ‘’ diye düşünürken padişah emretti.
-Yaz nişancı ! Galatalı kasap Yanaki Efendi Boğdan Voyvodalığına getirilmiştir… Başka?
Patrona Halil devam etti:
-Ahmet Paşa Kaptan-ı Deryalık makamına getirile.
-Yaz Nişancı…Ahmet Paşa Kaptan-ı Derya olmuştur…Başka?
-Rüstem Paşa İran seferine serdar tayin edile.
-Yaz nişancı…Rüstem Paşa İran seferine serdar tayin edilmiştir.Başka?
-Damat İbrahim Paşa zamanında yaptırılmış olan bütün köşkler, bahçeler, matbaa yakılıp yıkıla…
Sultan Mahmut iliklerine kadar ürperdi…Diğer istekler neyse de bu istek olamazdı.Çünkü Patrona Halil nasılsa ortadan kaldırılacaktı yakında.Dolayısıyla onun tayin ettirdiği kişileri daha sonra değiştirerek ya da öldürterek bu durum telafi edilebilirdi ama Dünyanın incisi İstanbul böyle tahrip edilmemeliydi. Bunun telafisi olmazdı. Köşkerin, sarayların, canım lale bahçelerinin suçu günahı neydi? Hele de matbaa…Ona zinhar dokunulmamalıydı.
-Köşk ve bahçelerin yakılıp yıkılmasına rızam yoktur. Hele de matbaaya zinhar ziyan verilmelidir.
-Madem öyle ferman buyurursunuz dokunmayız.
Padişah bir deneme yapmak istedi. Bu kadar çok şey isteyen Patrona Halil kendisi için de bir görev kabul ederse işi daha da kolaylaşacaktı.
-Bre Halil…Hep eller için bir şeyler istersin. Kendin için isteyeceğin bir şey yok mu? Gel seni canın nereye isterse Sancak Beyi ( Vali ) yapayım .
Padişah Patrona Halil’i küçümsemişti anlaşılan ve de bilmiyordu onun bu isteklerinin altında çok önemli miktarlarda paraların döndüğünü. Patrona Halil her göreve getirdiği kişiden müthiş rüşvetler alıyordu. Sancak beyi olduğunda bu servetin onda birini bile görmesi mümkün değildi. Hem Padişahın hamlesini de anlamayacak kadar saf değildi…Padişah onu İstanbul’dan, yoldaşlarından uzaklaştırmak istiyordu. Demek ki daha akıllanmamıştı.
-Padişahım..Ben daha önce de dedim. Benim parada, pulda, mevki ve makamda gözüm yoktur. Kendim için bir şey istemem.
I.Mahmut içinden ‘’ Kanmadı namussuz ‘’ diye geçirirken Patrona Halil de ‘’Ben sana sorarım, demek bana dalavere yapmaya kalkarsın ha?’’ diye geçirmekteydi .
Saraydan çıktıktan sonra arkadaşlarını topladı.
-Yarenler bu padişahın akıllanacağı yok…Ona kendimizi bir iyice tanıtalım…İbrahim Paşa zamanında yapılmış ne kadar köşk, bahçe filan varsa hepsini yakıp yıkıyoruz.
Derviş Mehmet’in tüm ısrarlarına rağmen nedense matbaaya dokunmadılar…(Zaten açıldıktan sonra öyle ahım şahım bir faaliyeti de olmamıştı matbaanın belki de ondan) Ama o güzelim Kağıthane, Emirgan Bahçeleri, Sadabat Köşkleri yakılıp yıkıldı. Neredeyse tek bir bahçe ve köşk bırakılmadı tahrip edilmedik.
Bu yağma ve talan olayından sonra artık İstanbul’un padişahı tamamen Patrona Halil olmuştu.Padişah Mahmut ise bir örümcek kadar sabırlıydı. Ağını yavaş yavaş kurmaya başlamış ve avının içine düşeceği zamanı bekliyordu. Her ne kadar Patrona’nın bu yaptığı Padişah iradesine karşı bir güç gösterisi ise de Halk nazarında tasvip bulmamış, hatta kızgınlığa yol açmıştı…İşte bu iyiye işaretti Padişah için…Patrona farkında olmadan kendi kuyusunu kazmaya başlamıştı.
Kasım ayına gelindiğinde bir gece Patrona Halil’in adamları Şehzadebaşındaki dükkanlara saldırarak yağma yaptılar. Bu yağmalama olayı bardağı taşıran son damla olmuştu. Halk sokaklara dökülerek ellerinde meşaleler yürüyüş yaptılar. Bu yürüyüş haberi Patronaya ulaştığında ‘’Yollar yürümekle aşınmaz ‘’ diyerek yürüyenlerin üzerine adamlarını göndertip kendisine karşı ayaklanmış olanları sopadan geçirtti. Ama için için de ürpermişti. Yeni isteklerle Padişahın huzuruna çıkmalıydı.
Bütün bu zaman zarfında Padişah özellikle kapıkulu üzerinde oldukça etkili oldu. Çünkü onlar da artık Patrona Halil ve arkadaşlarına sağlanan bu ayrıcalıklardan rahatsız olmaya başlamışlardı. Ve yine bu arada Padişah Patronanın yakınlarından pek çok kişiyi kendilerine çeşitli görevler vererek İstanbul’dan uzaklaştırmıştı. Patrona Halil ise adamlarının uzaklaştırılması olayına ancak Şeyhülislam ve Kazaskerin kefil olması karşılığında razı olmuştu. Yani Şeyhülislam ve Kazasker ne Patrona Halil’e, ne de adamlarına dokunulmayacağına dair padişah nezdinde söz verip kefil olmuşlardı (!)
İstanbul’da rüzgarın kendi aleyhine dönmekte olduğunu gören Patrona Halil yine Padişahın huzuruna çıktı. Bu sefer iki önemli isteği vardı. Onları dile getirdi?
-Padişahım…Zât-ı âlinizden isteğim şu dur ki: Öncelikle Kırım Hanı’nı değiştiresiniz.
Padişah içinden güldü ‘’Bre gafil, bilmezsin ki isteklerinin çoğu kağıt üzerinde kalmıştır’’ dedi.Sonra sordu:
-O kolay da isteklerinin hepsi bu mudur?
-Hayır Padişahım. Bu sefer kendim için de Sadaret Kethüdalığını [*] istemekteyim
-Niye ki? Bu güne kadar kendin için bir şey istemezdin. Şimdi ne değişti?
-Ahalide bir bozulma görürüm padişahım. Onlara zât-ı şâhanenizi hediye etmiş olan bana karşı bile asi olurlar. Kendilerini te’dip ( Edeplendirme-uslu hale getirme ) için bu gereklidir.
-Âlâ…Lakin başka meseleler de vardır. Özellikle İran seferi konusu. O bakımdan genel gündemli bir divan toplantısı tertip edeceğim. Bu toplantıya sen de katılırsın. Orada bu konuları etraflıca görüşürüz.
Patronanın burnuna yanık kokuları geliyordu. Saraydan ayrıldı ve kendisine divan toplantısı için tebligat gelmesini beklemeye başladı. 23 Kasımda ulakla haber iletildi. 25 Kasımda divan toplantısına davet ediliyordu.
23 ve 25 Kasım günleri arasında artık tüm kapıkulu askerleri padişah tarafına geçmişlerdi. Şeyhülislamlığa getirilen Paşmakçızade, Patrona ve adamlarının telef edilmesi yolundaki fetvayı hazırladı. Kaptan-ı Deryalığa getirilen Canım Hoca Mehmet Paşa da Patrona ve efradının yok edilmesi olayında başkomutan olarak görev alacaktı.
25 Kasım Günü Saray’a gelen Patrona, Canım Hoca Mehmet Paşa tarafından karşılandı. Diğer önemli adamları ise ayrı ayrı guruplara ayrılarak sarayın çeşitli yerlerinde beklemeleri için gönderildiler. Daha önce bir darbe senedi ve kefalet almış olan Patrona ve en yakın adamları silahlarından tamamen arındırılarak sünnet odasına alındı. Güya divan toplantısından önce burada az beklemeleri gerekiyordu.
Canım Hoca Mehmet Paşa ‘’Ben seni çağıracağım sen az bekle’’ diyerek odadan çıktığında Patrona guruplar halinde bekleşen diğer adamlarına, muhafızlarına baktı. Korkacak bir şey yok gibi görünmekteydi.
Kaptan-ı Deryanın odadan çıkışından beş dakika sonra odadaki dolapların kapıları açıldı. Dolaplardan çıkan yeniçeri, sipahi, levent ve bostancılardan oluşan asker ve saray görevlileri gurubu Patrona Halil ve efradının üzerine çullanarak onları balta ve palalarla parça parça ettiler. ( Bazı kaynaklara göre de bu odadan alındıktan sonra ani bir baskınla yok edilmişlerdir )
Dışarıda bekleyen sekiz yüz civarındaki muhafızı da aynı akıbetten kurtulamadılar. Enderun avlusu ve Sofa-i Hümayun bir savaş meydanına döndü. Patrona, erkanı ve muhafızlarının kelleleri ve cesetleri Saray’dan arabalarla çıkarılınca zorba kalabalıkları da hemen dağıtıldı.
İstanbul sıkı bir denetime alındı. Özellikle hamamlarda çalışıp yaşayan Arnavutlar dağıtıldı.( Bu olaydan sonra İstanbul hamamlarında Arnavut tellak çalışmasına izin verilmediği söylenir ) 2.000 kişi yakalanıp ya idam edildi ya da Anadolu’ya sürgüne gönderildi. Böylece 25 Kasım’dan hemen sonra Patrona Halil isyanı kalıntıları sona erdirilip I. Mahmut’un gerçek saltanatı başladı. Lale Devri sona ermişti artık.
[*] Sadaret Kethüdalığı: Osmanlı Devleti’nde Divan-ı Hümayun kaldırılana dek İçişleri Bakanlığı’na denk gelen makam
NOT:
1-Üstteki resim Topkapı Sarayı- Sofa-i Hümayun
2-Bitmedi…Daha devam edeceğiz.
3- Bu diziye bir kaç gün ara verip dört bölümlük bir gezi yazısı düzenleyeceğim. Sonrasında kaldığımız yerden devam yine.
YORUMLAR
Patronanın devrilişi....Yine ilgiyle okumaya devam ettim, tebrikler..
Selamlar
sami biberoğulları
Bakalım bundan sonrasını becerebilecek miyim...Tekrar bir ayağa kalkış dönemi var ikinci bölümde..
Selam ve saygılarımla.
hocam takipteyim..
sizi okumayı ve bilgilenmeyi seviyorum..
emeğinize sağlık..
sevgilerimle..
sami biberoğulları
Ufak bir aradan sonra devam edeceğim..Ama bu arada yazılarım kesilmeyecek.
Selam ve sevgiler
Rabbim ömrünüzü bereketli kaleminizi daim ve kavi etsin...Yine müstefit olduk değerli kaleminizden...Ha bu arada sizin sözünüz yere düşmesin diye bugün isli demliğe bir bölüm daha ekledim...selamlarımla
Erzurumlu Selim tarafından 3/30/2012 3:10:36 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Kısa bir aradan sonra yine devam edeceğim inşallah.
Selam ve saygılarımla.
İnsanlar hep ayni seneler geçse de iktidar hırsı herzaman sarıyor bedenleri,tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Boşuna dememişler ''Arayan Mevlasını da belasını da bulur'' diye...
Size de hayırlı cumalar diliyorum.
Selşam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
iyi padişah sakin ve serin kanlı sabırlı patronanın başını ezdi sonunda olan arnavutlara olmuş ara vermiş olun bırakmayın hocam ben memnundum bu yazı dizisinden
sevgiler selamlar
sami biberoğulları
Selam ve saygılar.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
yandınız hocam benden kurtuluş yok
kazanırsam da okuyacağım ama devamlılığı olan bir okulda tabi ömrüm yeterse