- 969 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
HEPİMİZİ KANDIRDILAR -3-
“Bunlar Kırkağağaç kavunu!” dedi. “Artık kimse buralarda kavun dikmez!”
Eline aldığı tohumları yere saçtı. Yeşmê kesenin üzerinde yazan yazıyı okumaya çalıştı fakat başaramadı. Torbayı çekinerek bana uzattı. Bez kumaşın üzerine nemden yer yer dağılmış bir el yazısıyla “karpuz” yazıyordu.
İhtiyar ektiği tohumların karpuz olduğunu duyunca biraz duraksadı. Yeşmê’nin ağabeyi, tepenin ardında gözden kaybolurken, ihtiyar, değneğiyle eştiği kuru toprağa otuz iki yıllık karpuz tohumlarını ekmeye devam etti.
Garip bir durumdaydım. O insanların arasında bulunma sebebim tam iki yıldır bambaşkaydı. Tam iki yıl dikkat çekmeden aralarında barınmayı başarabilmiştim. Fakat onlarla diyalogum yalnızca haftada birkaç saatle sınırlıydı. Kimi zaman gezgin bir çerçi oluyordum, kimi zaman gündelikçi ırgat. Her seferinde başka bir hane üzerinde çalışıyor, haklarında bilgi topluyordum. Kaç çocukları var, başka çocuk yapmayı düşünüyorlar mı, memleketin diğer köşelerinde kimseleri var mı? Ne iş yaparlar. Ne yerler? Hangisi karısını aldatır? Hangisi isyancı, hangisi bizdendir kalem kalem not ederdim.
Bütün bu kılık değiştirme emirlerini Bay F. veriyordu. Giyeceğim giysiden, kullanacağım malzemeye kadar lazım olan herşeyi kasabadaki karargahımız olan K. Derneği binasından temin ediyordum.
Yeşmê, ince çiçekli basma eteğine dökülen birkaç tohumu özenle toplayıp torbacığa geri koydu. İhtiyar, yeleğinin iç cebinden çıkarttığı deri su matarasını küçük bostanına boca etti. Sonra iki elini açıp ağlamaklı bir sesle yalvardı:
“Rabbimiz, bize geçmişten rızık gönderen Rabbimiz! Şurada göverecek olan bostanı, içinde iyilik besleyenler için şifa eyle. Her kim kötü kalbiyle bostana varacak olursa, ona bu mahsulü Ebu Cehil karpuzu eyle. Şüphesiz sen, cömertlerin en cömerdisin.”
Köyden gelen horoz sesleri ve tepenin kuru rüzgarı eşliğinde bostanı seyre daldık. Suyun kuru toprakta eriyip buharlaşması, kıraç böceklerinin alışkın olmadıkları ıslaklık karşısındaki şaşkın hareketleri ne kadar anlamsız görünse de, o an için bir dal kıpırtısının bile büyük kıymeti vardı bizim için. Çünkü üçümüz de olağanüstü zamanlardan geçiyorduk.O köyde yaşayan herkes gibi…
Bir müddet sonra sandığı karıştırmaya devam ettiler. Yaşı benden büyük, acemi işi, oymalı sandığın içinden oyalı yemenilere sarılı nice kurutulmuş çiçek ve gül fidesi çıktı. Yeşme gül kalemlerini güneşe doğru uzatıp dudaklarını büktü.
“Artık bunlar için yapılacak hiçbir şey yok. Bu dallardan yeşil ışkın çıkmaz, ışkının tepesinde al gül açmaz, bülbül Tîn Çölünden göçüp bu güle gelmez.”
İhtiyar, kuru gül kalemlerini Yeşme’nin elinden alıp bostanın etrafına soktu. Sonra ellerindeki toprağı silkeleyerek gülümsedi.
“Nereden bilebilirsin ki Yeşme? Şimdi insan tohumlarını bile onlarca yıl uyutuyorlar. Niye zaten az olan umutlarımızı kısaltıyorsun durduk yere?”
İhtiyar doğru söylüyordu. İnsan tohumları uyutuluyor, hatta canlının kendi hücresinden embriyo üretiliyordu. İhtiyar bu topraklarda ölümün pek sıradan bir vaka olduğunu da biliyordu fakat, yeni bir deştiye bostanı vardı onun. Yeni umutları. Yutkunup durması işte bu yüzdendi belki de.
“Peki ne olacak şimdi?”
“Ben çok yorgunum. Eve dönelim Yeşmê. Sen bir kahve yap közde. Ben tütün sarayım. Tütün kan ve barut kokuyor ama olsun. Üzerine karanfil çiğneriz birlikte.”
“Abim ne olacak?”
İhtiyar inleyerek yerinden kalktı. Sandığı kolunun altına alarak patikaya doğru yöneldi. Sanki kızı duymamıştı. Biraz daha ilerledikten sonra bize döndü.
“Ondan hayır gelmez artık.”
“Nasıl böyle dersin. Sen ki, kuru gül fidelerini bile bin umutla şu kıraç toprağa diken adamsın.”
“Ben gülleri açsın diye dikmedim ki! Karpuz fideleri o dallara tutunup büyüsün diye diktim. Senin dediğin ikinci umudumdur, olmasa da çok üzülmeyeceğim şeydir. Belki ağabeyinin şer gidişinin de hayırlı bir tarafı vardır ha Yeşmê?”
İhtiyarın arkasından baktık bir müddet. Geldiğinden daha dinç bir şekilde yürüyor, arada küçük kum tepeciklerine tekmeler fırlatıyordu.
Yeşmê sessizce ağladı. Ona yaklaştım. Çenesinden tutup başını yukarı kaldırdım. Yeşil gözlerinde göllenen yaşlar yanaklarına devrildi. Yazmasının yanaklarını çevreleyen kısmı sırılsıklam olmuştu. Elimle gözyaşını silecektim ki, kız ani bir hareketle kendini geri çekti ve yanaklarını kendisi sildi.
Turnalar yine yukarıdaydı. Nerde görürsem göreyim beni mutlu eden o vefalı kuşlar, kanatlarını kırpmadan gökyüzünün görünmez boşluklarına dalıyorlardı. Tam şimdi yere konacaklar dediğim anda, güçlü kanatlarını şakırdatarak tekrar göğe yükseliyorlardı.
Göçebeler, gökyüzünün Çingeneleri…Küçük bir çocukken ayaklarından düşecek oyuncak paketini dört gözle beklediğim kandırıkçı kuşlar. Bu yalanı nenem uydurmuştu. Ne zaman Adana’da çalışan babamı sorsam “Dün aradı, sana turnalarla oyuncak gönderecekmiş” derdi. Bay F.nin evimize geldiği günün akşamı da, kiremitlerimizin üzerinden öbek öbek turnalar uçmuştu ve ben bu ziyareti hayra yormuştum. Hemen ertesi sabah adamın yaldızlı kartvizitindeki numarayı çevirip “Bütün şartlarınızı ve teklifinizi kabul ediyorum” demiştim. Nenem pabuçlukta terlikleri diziyordu o sıra. Bir eliyle de eğilince yere değen geniş beyaz başörtüsünün ucunu tutuyordu. Telefonu kapattıktan sonra portmantoya yaslanıp izledim onu. Üzgün görünüyordu.
“Terliklerin tekmili ters dönmüş. Sınırlarımızdan dışarı. Ölüm derler buna.”
Nenemin “gitme” telkini bu cümleydi. Her yana çekilebilecek, maksadı bol bir söylemdi bu sözleri. Gidersin gelemezsin, gelirsin bulamazsın misali. Bütün ölümlü sevdiklerimi ilgilendiren bu cümleyi rüyalarımda da sık sık duyardım.
İhtiyar çoktan köye varmış, kurak patika yeniden ıssızlaşmıştı. Tepelerin tarakladığı güneş ışığı, patikanın kenarındaki kayaların sarı yüzlerini altın gibi parlatıyordu. İhtiyarı görünce, büyük taşların dibinden fışkıran Alp çayırlarına sığınan kertenkeleler, saklandıkları yerden çıkarak, taşların üzerindeki sıcak duraklarına yerleşmeye başladılar.Turnalar sessizce üzerimizde süzülürken genç kız mırıldandı.
“Şimdi ne olacak? Sen bilemez misin? Dağların arkasından geldin. Deniz geçtin. Karanlık ve aydınlık yollardan buraya vardın. Söyle ne olacak şimdi?”
Yeşmê’nin tepeye bakarak sorduğu soru beni altı yıl öncesine götürdü.
YORUMLAR
kandırmak.....çoğu insan önce bunu seçiyor......kandırılmak....güvenmenin sonucumu yoksa.....öyküleri gözlerden ırak yazsanda bizler bulur çıkarırız bu konuda bu site sır saklamıyor.... ustam yine düşündürdün....saygılar
Aynur Engindeniz
Hem sen neden bu kadar çok ara verdin?Biz senden birşeyler bekliyoruz artık:)
Daima destek olduğun için teşekkür ederim. Saygıalr sonsuz sana.
Aynur Engindeniz
Sevgiler güzeş kalbine.
İlk bölümden itibaren ikinci bölüm biraz karışık gelsede ya da benim kafam çok karışıktı
toparlayamadığımdan bu bölümde dahil takipteydim değerli yazarım..
bu serinin devamını okuyup okumuyacağımız sizin inisiyatifinzde
ama
inanın ya da inanmayın Aynur Engindeniz öykülerini
kağıt kokusunu duya duya okuyacağız..
Çok sevgimle
Nilgün ARIKAN tarafından 3/29/2012 6:00:08 PM zamanında düzenlenmiştir.
Aynur Engindeniz
Fakat ben sizin için herşeyin çok güzel olacağına inancım sonsuz.
İlk iki bölümde zaman ve anatım daha farklı. Öykünün tarzı ilerledikçe değişti. O iki bölümü yeniden ele aldım ve yazdım ama burada değiştirmedim. Anlamayışınız o yüzden çok normal. Anlatım karmaşası olmuş.
Teşekkür ediyorum size. Başarılar ve sevgiler...
Bilmiyorum yazarımız ilerleyen bölümlerde bu bostana tekrar dönecek mi?
Ama ben hep o kurumuş gül kalemleri yeşerecek mi yoksa karpuz dallarına sırık vazifesi mi görecek, bunu merak edeceğim.
Emeği ve yüreği kutlarım sayın yazarım.
Selam ve sevgimle.
Aynur Engindeniz
Çok teşekkür ediyorum değerli şairim. Varlığınız ve desteğiniz için...Saygılar.
Aynur Engindeniz
Fakat kendim için hiç umudum yok ne yazık ki...Benimki hep bu siteyle sınırlı kalacak olsa da üzülmüyorum, sizler vasınız.
Teşekkür ederim Sema Hanım. Sevgiler.
Angie
Ben bugün sizi okurken tam tersini düşünmüştüm nedense.
Çok az insan için düşünmüşümdür bunu. Mesela Oktay Coşar(marcel) 'ın öyküleri için de düşünürüm.
Lütfen siz de düşünün bunu. Ama önce inanın.
İnanmak başarmanın yarısıdır.
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz
Bu öykü bundan böyle gözlerden uzak yazılacak yani:)
Sevgiler öyküsatıcısıgüzelkalem:)