- 631 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Coşkulu Baharlarla Sokul Varlığıma
Uzun bir yolculuktu seninle olan birliktelik, adına aşk dediğimiz yüreğimizdeki asil delik
Denizler üzerinde yürüdük bir zaman birlikte, bazen ağladık, çoğu da kahkahalarla güldük
Umutlar sürdük dudaklarımıza, çılgın nehir gibi aktı gitti aramızdan günler, birleşemedik
Avuçlarımdaki o aşk çizgilerinde hep seni gördüm, sen bıkmadan umutlar sürdün gündelik
Aşk dedik adına yaşadığımız cinnetin, savrulduk, üşüdük ne yaptıksa bir araya gelemedik
Anlam aradığımızda hayatın imlasına, yangınlardan kurtarılmış gönlümüzün seherine bir rüzgârın kırbacı değer, silkinir içimizdeki şaha kalkmış duygular, bahar en coşkulu mevsimimiz olur. Talanlanmış sezgilerimizin dallarındaki aşk bakışlı kuştur yaşamak, her çığlığı baharlar doldurur içimize, gövdesindeki onulmaz hüzün kütleleriyle. Asırlardır kendini içten içe döven ve kaynağını gönlünde gizleyen denizlerin yaman derinliklerindedir aşk, ipeksi dokunuşlarla çağırır bir gün her seveni yüce derinliklerine, akarken çılgın bir nehir gibi zaman, ışıltısındaki o yaşanası düş zerrecikleriyle.
İşte böylesi anlarda, o kırık gönlümün bordasına bir denizin silueti düşer, vakitsiz çıngıların aksinde dansa kalkar adam. Avuçlarındaki kader çizgilerine döner yüreğini, kımıltısız bir sahnede aşkın hayali gözlerine düşer. Hayırsız der gözlerine dönmeyişine aşk, fırtınalı bir gündür vakit, sevdayı yazar adam ona, aşk ne, özlemek ne, sevgi ne, bilir de, söylemek istemez. Titrer dudağı aşkın hazin elvedalarla, kopar gövdesinden can parçaları, içer o hazin vakti yudum yudum, ağrısını emdiği bir meme olur yangınlarla paslanan hazan.
Yangının dil ağrısını bedeninde gezdirmesidir aşk, korunmasız bir yağmur altında ıslak damlalarla sevişmektir. Uç iklimlerin hasat vakitlerinde sevdalı bir gökyüzü altında gündüzleri yıldızları özlemek, geceleri de mağrur sarılışlarla yorulup, aşkın gözlerini sunan şafağı gözlemektir. Kayıp gölgelerin peşindeki o çocuk kahkahamız, bir uçurtmanın yırtık kuyruğuna asılan düşlerimiz. Yoksul, ama mağrur duruşmalarında aşkın sıkılgan yüreğimizdeki asil tepkimiz. Çıkrıkla derinlerden düze çıkan gecikmiş hayallerimiz, yıpranmış sevilerimiz, kırık seslenişlerimiz ve sonra da sendeleyerek ıslak kaldırımlara yine de aşk diyerek düşüşlerimiz.
Bir kır öyküsüdür papatyalar, avuçlarımızdaki o sevi polenlerine iki yanıt yükleyen. Seviyor, sevmiyor, geliyor, gelmiyor. O hercai bekleyişlerin ve yüreğe soruşların anlam renkleridir ve çığlıklarla yüreğimizdeki unutulmazlıklarda gizlenir, her bahar aşkı karşılamak için. Kıymıkla örselenir can, dalgın bir vakit terazisi gibi hassas. Yorgun limanlar bu yüzden öksüzdür, yücelerimizdeki düşünüşler gibi yasak. Hangi açıdan bakarsak bakalım, ılık bir kan gibi dolaşır usumuzda, mağrur bir yılkı gibi toynaklarıyla göğsümüzü sarsarak.
O yanık türkünün tellerinde bir yol seçeriz kendimize, diyar hüzünlü göğsümüzdeki yön olur ve ıslak göğümüzdeki bulutlar elimizden tutan yel olur. Çizilir aşkın ilmekleri ak kâğıtlara, şiir gönlümüzdeki üryan dokunuş, yaşamadığımız sevi de ruhumuzdaki yalın ürperti olur. Hep o yorulmuş şarkıların ’Sen’li nakaratlarıyla tutunurdum varlığına, dudağımda yarım sözlerin rutubetli mahzenlerinde vakit aşk olurdu. Sorgulu tükenmişliklerin yıkık duvarlarına kuşlar yuva yapardı, özlem kırık bir fincandan içilen üşümüş bir yudum çay olurdu.
Enlemi yaşamaya çıkan, boylamı asla yargılanmamış yanlışlarımızın ve doğrularımızın alev kapanında bir düşün alyansı ışıldar, adına aşk dediğimiz, sevda dediğimiz ve özcesi yaşamak dediğimiz. Her güzellik sevgiden geçer, biz o sıska adımlarımızı dev bir menzile taşıdıkça ve ruhumuzu sevdayla taçlandırdıkça bir karınca yol bulur göklere, bir kuş gagasıyla su taşır açlıktan ölmek üzere olan kimliksizlere. Aslolan hayatı anlamamız ve hayatın içinde bir nefes olduğumuzu algılamamız.
Yaşam, ruhumuzun hararetine dinginlik sağlayan bir şelale. Gövdemizin kirini dökmeye de yarar, gönlümüzün kirini öpmeye de. Bizler o düş sağanaklarında iyileşmez dertlerimizi ıslatmak yerine, yağmurlu kırlarda hayatı sevmeyi seçmeliyiz. Dün ve bugünü kıyaslayıp bir anlamda bu yaşamın kıymetini anlamalıyız. Her gün yitip giden gökyüzümüzü, kararan ayımızı ve her gün biraz daha solan güneşimizi ne yapıp edip elimizde tutmalıyız. Yoksa ne yazsak bir deva olmayacak. Hızla tükenen bu ömür coğrafyasında her anımızın kıymeti heba olacak.
O yok oluşların nasırlı terkisinde
Ücra bir dağ sarılır ah benliğimize
Onulmaz koşularla kanat açarız sessizce
Yaşamak fısıltılarıyla sarılırız aşkın bedenine...
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.