- 1920 Okunma
- 20 Yorum
- 0 Beğeni
Sinemdeki Bitmeyen Acının Adı Sinem…
Sinemdeki Bitmeyen Acının Adı Sinem…
On yedi ağustos bin dokuz yüz seksen beşte zor ve vakumla merhaba dedi dünyaya görümcemin kızı. Belkide bu ilk işaretti biz anlayamamıştık. Doğduğu günden yazılmıştı kaderi. Simsiyah uzun saçlı, kömür karası gözleri ve buğday tenli çok güzel bir bebekti. Kapkara kömür gözleriydi beni cezbeden. Sevmişti yüreğim, kendi evlatlarım kadar sevdim dersem yalan olur ama onunla aramızdaki bağ başkaydı nedense. Daha yirmi günlükken ben fark ettim kalçasında bir sorun olduğunu. Keşke yanılmış olsaydım ama ne yazık ki doğruydu. Doğum sırasında yapılan hata yüzünden kalça çıkıklığı vardı. Alçılar içinde aylarca kaldı minnacık bacakları. Sabırla beklemekten başka çaremiz yoktu. Sabrın sonu selamet derler ya bizde o selamete kavuştuk sonunda. Yürümesi, attığı adımlar mucizeydi hepimize. Hiç sorun kalmamıştı çok şükür. Hepimizin mutluluğunu düşünün artık. Anlatılamıyor bu tür duygular. Bende anlatamıyorum şu an.
Kurtulmuştu ya kalça çıkığı derdinden, daha ne isterdik ki Allah’tan. Hani büyümüşte küçülmüş derler ya o da öyleydi ama ukala değildi asla. Kimseyi kırmadan, üzmeden ve düşünerek konuşurdu her zaman. Dersleri başarılı, zeki, öğretmenleri tarafından sevilen bir çocuktu. On iki yaşında çıban çıktı başında, bir türlü patlamak bilmeyen. Doktor yardı aldı o pisliği, korktu gördüğünde içi acıdı. Ağlamaklı anlattı gördüğünü. Yabancı değildi doktorumuz. Çünkü doktor olan görümcelerimin arkadaşıydı. Konduramadık hiç bir zaman. İmkânsızdı bizim için. Olamaz diyorduk olamaz. Tahlile gideni beklemek yıllar gibi gelmişti. Kötü haber çabuk geldi, kanser denen illetti çıkan. Aslında çoğunlukla kemiklerde görülen, saçlı deride nadir görülen bir cinsmiş. Adı batası canın adı yuing sarkoma. Ağla ağlayabildiğin kadar ama ne fayda. Ondan saklardık hissettiklerimizi o da bizden sakladı sonuna kadar. Bizde elimizden geldiğince destek olacaktık bu süreçte.
Dirayetli kızdı, inat etti yeneceğim bu hastalığı dedi. Önce ışın tedavisi, sonra kimyasal tedavi gördü. Nasıl da korurdu kendini çok dikkat ederdi. Yediğine içtiğine dikkat eder, çıkmazdı doktorun sözünden. Harfiyen yerine getirirdi. İlk kemoterapiyi gördükten sonra beni çağırdı.
’Yenge ben bu hastalığı yeneceğim. Yaşamak istiyorum daha hiç bir şey yapamadım. Okulumu bitireceğim, tiyatro okuyacağım, âşık olacağım ve evleneceğim. Yenemesem bile bu illeti bunları yapacağım. Senden tek ricam saçlarım dökülmeden kazıtalım şunları. Tek tek dökülmesin gelmesin ellerime. Annem saçlarım döküldükçe üzülmesin.’’
Kuaförü getirdim eve, sıfır numaraya kazıttım kara saçları döküldükçe içim kan ağlasa da belli etmedim. O da benimle aynı durumdaydı hiç bakmadı gözlerimiz birbirine. Sahte gülümseme vardı dudaklarımızda. Simsiyah saçları uzundu bir peruk yaptırdım. Haberi yoktu söylememiştim ona. Öyle mutlu olmuştu ki inanamıyordu.
‘’ Yine kendi saçımlayım. Eskisinden kısada olsa benim saçım ‘’ diyordu. Onun bu hallerine bakarken gülen gözlerle gözyaşlarımı içime akıtırdım. O da farkındaydı rol yapıyorduk birbirimize.
İlk uzun tedaviden sonra ortaokul diplomasını aldı. O kadar mutluydu ki başardım diyordu.
Hem hastalığı yenmiş hem de diplomasını almıştı. Kömür karası gözler parlıyordu mutlulukla.
Onu mutlu görmek bizleri de mutlu ediyordu. Lise diploması için çalışırken Lenf bezleri üzerindeyim diye haber verdi hastalığı. Yine aynı maraton başladı. Yine aynı şeyleri yaşıyordu. Çapa hastanesi ikinci adresimizdi artık. Tedavisi bu sefer daha uzun sürmüştü. Aynı titizlikle özen gösterdi kendine. Sonunda yine kurtulmuştu kontrolleri vardı sadece. Bu süreçte yaşadıklarımızı, onun yaşadıklarını anlatmak istemiyorum.
Lise diplomasını aldı eline. Müjdat Gezen sanat evinde başladı tiyatro eğitimine.
Hissetmişti galiba üniversitenin adını hiç anmadı. Zamanın kısa olduğunu biliyordu çok şey sığdırmak istiyordu. Erdal Erzincan saz kursuna giderken aşkla tanıştı. Cıvıl cıvıldı, aşkı karşılıksız değildi. İki yıla sığdı sevdaları. Yine hastalık, yine mücadele etmeye çabalıyordu. Kurtulmaya çalışırken bu illetten sinsice kovalıyordu onu. Köşe kapmaca gibi bir şeydi. Bir yerde çıkıyor, orası tedavi ediliyor, tam; tamam iyileşti derken bu sefer vücudunun başka yerlerinden ben buradayım diye unutturmuyordu kendini. Doktorlar son raddedeyiz artık yapılacak bir şey kalmadı ne istiyorsa onu yapın dediğinde dünyamız başımıza yıkılmıştı. Nasıl bir yürek yangınıdır anlatılmaz. Bizim yaşadıklarımız, hissettiklerimiz ne idi ki evladını kara toprağa elleriyle vereceğini bilen annenin yanın da.
Evlenmek beyaz gelinliğini giymek istiyordu. Evinin tüm eşyası eksiksiz alındı. Dayanılmaz ağrılarına rağmen hepsini elleriyle seçti. Sıra düğüne gelmişti. Beyaz gelinliğin içinde çiçek gibiydi yavrum. Düğün salonunun kapısının önünde ambulans ve doktorlar hazırdı. Ağrı kesicilerin sayesinde ayakta kalarak çok güzel bir düğün oldu. Sararmış yüzünde iki zeytin tanesi gözleri mutlulukla parlıyordu. Onu böyle görmek dünyalara değerdi.
Dört ay sonra hastane odasında annesine ‘’ Çektiğim acılar dayanılmaz, sen benim nefes almama bile razısın ama zaman geldi. Senin zorunla yaşıyorum. Kurtuluş yok. Beklenen sona ulaştık. Anne beni bırak, izin ver öleyim artık’’ diye isyan etti yüreği. Bir eli annesinde bir eli kocasın da, karşısında babası, kardeşleri ve sevdikleri. Hepimizle vedalaştı hiç ağlamadan. O kadar asil bir veda etti ki tam ona yakışır şekildeydi. Gözünden bir damla yaş akıtmadı. Gülerek son sözlerini söyledi.
On şubat iki bin beşte, sinemizde derin yaralar açarak kara toprağa girdi Sinem’im. Sekiz yıl süren mücadelesinde çok şey sığdırmıştı. Belki hayalleri çok vardı. O; ona tanınan zamanın bilincinde, sığdırabildiklerini yapmaya çalıştı ve yaptı da.
Beni unutmayın demişti, onu unutmak mümkün mü?
Her zaman bizimlesin. Mekânın cennet olsun Sinem’im…
Şimdi bu yazı nerden çıktı diyeceksiniz. Şiir yazmaya başladığım ilk günden beri Sinem için bir şiir yazmak istiyordum. Lakin bir türlü elim varmıyordu. Nedense başlayamadım bile. Dün gece rüyamda Sinem’i gördüm. Bana ‘’ Yenge beni neden yazmıyorsun ‘’ dedi. Çok etkisinde kaldım. Şiir yazmayı denedim ama baktım olmuyor yazı olarak yazmaya çalıştım. Saygılarımla…
21.03.2012___________Seher_Yeli
YORUMLAR
Kıymet derizya öylesine büyük hazineler varki bunlar canlı ve yürüye hazineler hayat boyu
sayısız fidanları aşılayarak ilmin ve düşüncelerin dünya boyu devam edip daima üretir ALLAH
doğru vatanı ve milleti için çalışan ilim adamlarımızın ölenlerine rahmet yaşayanlarınada sağlık versin tebrik eder saygılar sunarım
Osman AKSOY
sabah sabah beni ağlattın eminim sende yazarken ağladın Allah rahmet eğlesin yazından önce Sinemi tebrik ederim yapmak istediklerini yapmış tüm ailesine sabır dilerim unutulmaz sadece o kanser gibi hatıraları bir anda ortaya çıkar ve be burdayım der
sevgiler yolluyorum güzel arkadaşım
Allah rahmet etsin, mekanı cennet olsun, arkadaşım ailesine ve size de sabırlar diyorum, çok zor yaşayan bilir, şu varki çok şükür elinizden gelen çabayı göstermişsiniz, ya bişey yapamasaydınız, ateş düştüğü yeri yakıyor.. Bizim gelinin yeğeni ve kocasının Van depreminden cenazeleri geldi, anneyi düşünün iki genç öğretmeni karatoprağa verdik, anne tedavi görüyor.Canım sizin bir teselliniz var bizde o da yok, Allah'ım herkese sabrını versin, yazını okuyunca aklıma geldi, kusuruma bakma,...Yazın içime işledi, eminim Sinem'de haberdar olmuştur, bu vesileyle bende rahmetle anıyorum, Allah'ım daha büyük acılar verip bunları unutturmasın, sevgilerimle.
Değerli arkadaşım.
1985...Benim ikinci çocuğumun doğduğu yıl..Demek ki Sinem yaşasaydı benim Tuğrul'umla yaşıt olacaktı...Bir an Sinemin yerine Tuğrul'umu koydum...Düşüncesi bile içimi ürpertti. Allah kimselere böyle bir acı yaşatmasın...Mekanı cennet olsun...Allah kalanlara sabırlar ihsan eylesin.
Selam ve saygılarımla.
Ah be gelinciğim ne yazacağımı inan bilmiyorum telefonda yazıyı bana okuduğunda
bulunduğum o kalabalık ortamda boğazıma kocaman bir düğüm oturdu gözlerimde yaşlar birikti
bir insanın kaderi doğuştan bu kadar karamı yazılır evet yazılırmış işte içim parçalandı okuduğumda ama bu kadar mücadelenin mükafatı cennet ve o şimdi bir melek buna eminim ....
Bu sitede daha önce okuyupta gözyaşlarına boğulduğum bir yazı oldu mu?
Çok duygulanıp belki gözlerimin dolduğu olmuştur ama tabiri caizse böyle sırılsıklam ağladığım ilk yazıdır bu :(
Rabbim rahmet etsin ve dünyada yaşadıklarını kefaret eylesin Sinem'e.
Kaleminize sağlık sn. yazarım. Gerçekten kifayetsizim şu an.
Saygıyla.