VUSLAT-2
Ayrılık ve kavuşmayı en güzel nasıl anlayabiliriz? Ayrılığın kavuşmada, kavuşmanın da ayrılıkta gizlendiğini, bu tersine işleyişi nasıl algılayabiliriz?
Acaba yeryüzünde her şey ters mi işlemekte, ya da akıla göre bir tes algı programı mı bulunmaktadır. Acaba kişinin kıyameti (uyanışı, farkındalığı) akli düzeyde bu tersliği kavradığı anda mı olmaktadır?
Kıyamet bir uyanıştır, ayağa kalkıştır. Kıyamet alemin değil, ademindir ve zaten adem alemin kendisidir.
Sonunda güneş ters taraftan doğacak. Aynada her şeyin ters oluşunu unutmamak lazım. Mevlana; “Yeryüzünde her şey tersine çakılmış nal izidir” ifadesiyle buna dikkat çekmiş olabilir mi? Rüyada her şey tersinden yorumlanmaz mı? Burası rüya evreni değil mi?
Bir anne ve bebeğini düşünün. Bebek rahimdeyken anneden ayrı mıdır? Asla değil. Ama henüz anne ile kavuşmamıştır. Rahimdeki bebek annededir, annedendir, ayrı değildir, ne aynıdır, ne de gayrı…
Burada bekleyiş bebeğe değil, anneye aittir. “Allah kendisini seven kullarıyla kavuşmayı, onların O’na kavuşmayı özlemesinden daha çok özler” denilmedi mi? İyi düşünmek lazım.
Özlemek kime ait olabilir, bilene mi, bilmeyene mi? Bir şeyi yaşamış ve bilmiş olan özlem ateşiyle kavrulur, haberi olmayanın özlemekle ne işi olabilir? Bilen ne dedi; “ben ol da özlemeyi gör”.
Rahim içindeki bebeğin anneyi özleyebilmesi düşünülebilir mi? Doğumun sancısından sonra annenin kucağına verilen bebeğe annenin sarılması ve koklamasını bir hayal edip, sonrada özlemeyi ve sonucunu bir kez daha düşünmek lazım..
Annenin bebeği alışındaki, o ilk anındaki sevgisi ile bebek büyüdükçe olan sevgisinde bir eşitlik var mıdır? Anne sevgisi hiç azalmaz. Ancak yansıması farklılaşır.
Bebek rahimdeyken anneden şikayetler duyabilirsiniz, sızlanışlar duyabilirsiniz, kızgınlık gibi anlaşılabilecek sözler duyabilirsiniz ama bütün bu sözlerin hepsi rahmet manasıyla kuşatılmıştır. “Rahmetim gazabımı geçti” sözü buraya tam oturmaktadır. Bebeği rahim kucaklamıştır. Bebek büyüyüp çocuk olduğunda, yaramazlıklara başladığında annenin feryadı tehditi daha da belirginleşir ama şefkat ve merhameti hala yüksektir ve hiç bitmeyecektir.
Kitapta üç karanlıktan yaratılıştan yaratılışa geçmede olduğumuz bildirildi. Rahimden çıktıktan sonra başka bir rahimde olduğumuzu ve sonsuz rahmetin daima bizi kucaklamakta olduğunu unutmamak lazım.
Bebek en küçükken, hiçbir şey bilmezken, safken “insanı kamilin” temsilcisidir. Anne sevgisi en üst düzeyde bu anlarda hissedilir, hem yaşatır hem yaşar. İkiside aynı anda annededir.
Bebek büyüdükçe, bilgilerle donatıldıkça (madde ve mana artışıyla) bu kemalden uzaklaşır yani başlangıçta ortaya çıkan en üst sevgiden uzaklaşır. Noksanlık bu olabilir mi? (İnsanı kamilin dışındakiler için “noksan” terimi kullanılmadı mı?)
“Kıyametin bilgisiyle baktığımızda, yani aynadaki görüntüde yönlerin ters oluşu ya da Mevlana’nın “tersine çakılmış nal izi” misaliyle bakacak olursak görürüz ki; Tamamlamaya uğraştığımız noksanlık gerçekte bizdeki fazlalık imiş meğer!!!!
Mevlananın girişinde "aşıkların kabesi" olduğunu ifade eden yazıda; “her noksan burada tamama erer” ifadesine dikkat çekmek isterim. İnsan aşık olduğunda daha öncesinde değer verdiği her şeyin önemi ondan kaybolur, her şeyi terk eder, akıl da gider, saflaşır. İşte tamamlanmaya bir bakın… her şeyden uzaklaştı, kendine geldi…!! Kıyamete uğradı, her şeyini feda etti. Kendinden geçti, KENDİNE GELDİ......!
Her çocuk doğduğunda sağlıklıdır, daha sonra çevresi tarafından hastalandırılır diye bir ifade kullanabilir miyiz? Bu söz bildiğimiz bir söze çok benzer oldu mu ? Bu hastalığı bedensel hastalık olarak düşünmemek, akıl-bilgi-filazofluk gibi konularda düşünmemiz gerekir. Bütün bildiklerimiz bize perdedir. Aklımız bize perdedir. İlim alimin şeytanıdır denilmiştir.
Hızır Musa’ya neden “sakın soru sorma” dedi ya? “İçyüzünü kavrayamadığın şeylere sabredemezsin” sözü, hakikate ulaşmada aklın engel oluşunu ortaya koymuyor mu?
Akıl yanmadıkça olmaz. Bu öyle bir yanmak ki, eskisinden daha geniş, engin, sınırsız bir ışığa dönüşmektir. O halde bu ışığa ulaşmak, ışık olmak için Sidre’de Muhammed olup, cebraili bırakıp yürümek gerek. Ya da Nemrutun ateşe attığı ve cebrailin telkinine aldırmayan Halil olmak gerek... Bu da olsa olsa ancak AŞK ile mümkün. Bunu ancak AŞK yapar. Akıl düşünürken AŞK alır başını gider…
Almuti
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.