- 728 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BATAR GÖZLERİME LAL SÜRÜLMÜŞ SÖZCÜKLER
karanın karası gecelerin doğumunda
batar gözlerime lal sürülmüş sözcükler
damla damla süzülür yılan diller kirpiğimden
duman olmuş tütüyor naatlar
titretir bedenimi eşkıya tinler
yürek yanımda irinli sızılar
sıtma nöbetlerinin orta yerinde
kan revan vaatler
can hıraş saatler
Ruhumun kasırgasına gebe gün dönümünde veda busesi konurdu dudağıma ölüm. Gel benimle daha ölmedin dedi fısıltıyla. Elleri sıcacıktı aksine ve yolculuğumuz başladı.
Yol karanlıktı, elimden tutmasa tek adım dahi atamazdım. Korkma, yabancı yerde değiliz dedi. İlerlediğimiz engebeli yollarda duyduğum uğultular tanıdık olmasına rağmen kesin isim koyamıyor sadece korktuğum halde bu seslerin uzaktan gelen bir şarkı olduğunu telkin ediyordum kendime. Şarkı sadece şarkı, birazdan susacak.
Hala karanlıktı, takıldığım tümseklerde düşmemek için daha bir sıkı tutuyordum ellerini. Beni nereye götürdüğü hakkında hiçbir fikrim olmamasına rağmen tuhaf bir şekilde onun rehberliğinde ilerliyor ve gözlerimin hala karanlığa alışmamış olmasına hayret ediyordum. Oldukça kıvrımlı bir yoldu, yönümüz sürekli değişiyor, sağa, sola, sola, sola, sağa yönelip duruyorduk. Bunca dönüşen başım dönmeye midem bulanmaya başlamıştı. Yön bilgimin kuvvetli olmasına rağmen neden beynim bana yardımcı olmuyordu?
Yaklaştık merkeze dediğinde keskin bir bıçak acısıyla çığlık attım. Nereye getirdin beni canım yanıyor, lütfen ilerlemeyelim korkuyorum dedimse de korkularınla yüzleşmekten korkmamalısın diye azarladı beni. Bir yerim kanıyor, kanıyordu. Ellerimi vücudumda gezdirirken ıslaklık sanki tüm bedenimi sarmıştı ve halsizleşiyordum. Yola devam etme gücüm kalmadığında iki elim ile sarılıp ona tut beni dedim. Yığılmışım…
Kendime geldiğimde ölümün kucağındaydım. Yolculuğu sonlandırmaya niyetli gibi değildi. Yavaş yavaş etraf aydınlanırken eski yolumuzdan çıktığımızı başka bir yöne gittiğimizi anladım. Buradaki sesler uğultu değildi, daha sevecen ve insani tonlarda geliyordu kulağa. Geniş bir yerde gruplaşıp harıl harıl çalışanlar vardı. Bizi görmediklerine eminim ama beni için çalıştıklarını söyleyebilirim. Benim onlara tahsis ettiğim yerde güven içerisindeydiler.
Aydınlık o kadar parlamıştı ki gözlerimin kamaşması geçinceye kadar bekledim. Pırıl pırıl tertemiz rengarenk bir yerdi. En başköşede sadece iki ağaç vardı. Biri diğerinden daha büyüktü ve yapraklarıyla küçüğün üzerine eğilmiş köklerini toprağa daha sıkı bağlaması için öğütlüyordu. Küçük ağaççık daha neşeli ve umursamaz görünse de dallarını bana doğru uzatıp sanki tutun bana diyordu.
Seçim senin dedi gözlerimin içine bakarak. Üç seçeneğin var. Ya burayla merkez arasında gidip gelerek hayattayken arafı yaşayacaksın, ya merkeze bir daha hiç uğramayacaksın ya da benimle geleceksin. Karar vermek için düşünmedim bile, gülümseyerek baktım sadece ölüm gözlerimden okudu cevabımı.
acıttı mı canınızı
siz beni yanlış anladınız
zaten hiç anlamamıştınız
RENGİN ALACAATLI