- 812 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
çağdaş sanat felsefesi- ardahan öyküleri-269
Biraz önce bitirdim. Adnan Turani’nin ÇAĞDAŞ SANAT FELSEFESİ kitabını.
Rahat okunan kitaplardandı. Adnan Turani’nin resme senelerini verdiğini biliriz. Nurullah Berk, Şeref Bigalı’dan sonra kitap yazmış nadir kişilerden biridir. Resim sanatı ile teorik yönden uğraşan kişi sayısı azdır. Tarihte bu sayı yine bir elin beş parmağını geçmez.
"Türk resim sanatı teorisi" eserlerin sayısı çok yoktur.
Adnan Turani’nin adı geçen eserini incelediğimde.
Eserde eski alışkanlıkların devam ettiğini gördüm.
Çağdaş sanat felsefesi nedir? Yazar bunu bize anlatıyor. Türk sanatında teorik yazılar tek yönlü eleştiri yöntemi eskiden beri süren yöntem ile devam etmemelidir.
Sözünü ettiğimiz yöntem? Eleştiriyi: SOSYO- EKONOMİK YÖNDEN YAPAN YÖNTEMDİR.
Yazar eleştiriyi dendik usulle yapıyor. Bu ne yazık ki tek bir yöntem olarak eskiden beri tatbiki yöntemdir.
"Tarihselcilik" yollu eleştiri ve estetik ve de kültür zihniyetimizde tek yol olmamalıdır.
Çağdaş felsefe okulları, düşünürleriyle batı sanatına çokluk ve çeşitlilik kattığı ayan beyan ortadadır.
Yazarın sanat analizine kattığı değer oranı ne yazık ki: Zaviye itibariyle varolan bir zaviye isede daha gelişmiş yöntembilimlerce makbul karşılanmamaktadır.
Türkiye resim sanatçıları teorik yönden onca sorun ve temel bilgi eksikliği yaşarken. Bu ve bu tür yaklaşımlar hem demode olmakla, hem de idrak kazandırmak açısından tartışmalıdır.
Resim sanatını yazar iki kısma ayırmakla doğru tesbitte bulunmuş.
1- Optik görmeli resim devresi.
2- Psikolojist resim evresi.
İnsanlık resim tarihi bu kadar iyi tanımlanmıştır.
Batı sanatı ve estetiği için Türkiye penceresinden tutucu yaklaşımla CONTEMPORARY ART (Çağdaş Sanat) dahil olmak üzere, GÖRSEL SANATLAR iyi değerlendirilmemiştir.
Netice itibariyle evrensel sanat olarak Çağdaş Sanat hakkında evrensel ilkeleri dikkate alan bir yazı yazmak icap etmektedir. Yazar; kendisi profesördür evrensel bir analiz temelli kitap yazmamıştır. Bu tutum Türkiye’de her sektörde ne yazık ki olan şeydir. Profesör demek evrensel yazı ve bilgiyle nereye gitse öğretim yapabilecek, yazacak bilgin demektir.
Fazla birikim ve emek istemesin üşengeçliğiyle biz bize estetik, kültür, bilim yapıyoruz. Bu nihayetinde çağdaş trendleri ıskalamak ve bilmemekle biten bir öykü olmaktan öte gitmeyen şeydir.
Kısacası yazarın bu eseri dışarda basılır mı? Basılırsa okutulur mu? Okunur mu?
Neden bir profesör evrensel payeli olmasına rağmen evrensel olmayan bir uğraş ve çabanın içine girer?
Yazar kavramsal sanatı günümüz genç sanatçılarına anlatamamış ve karşı tavır almıştır.
Kavramsal sanat: Henri Bergson’la başlayan OLUŞ biliminde hayatın bir süreç olduğunu kabullenerek hayat bittiğindeyse hakikati görebileceğimizi savunan felsefe okuludur. Hayat’ı süreç anında gerçek gerçeği görünceye değin kavramlarla algılayacağımız esasına dayandırır. Kant’ın A PRİORİ’si de budur. Bir Türk ressamı bunu bilmezken; batılı ressam bunu çok iyi bilmektedir. Rekabetin dengesizliğine yazar menfi yönde katkı vermiş olmuyor mu? A priori bilim, sanat ve resimde ki en iyi tarzını Kavramsal sanatta görürüz.
"Bu cümle beş kelimeden oluşur" Rauschenberg’in çalışması Mantıkçı pozitivizmle uyuşan ve
onların tezini doğrular. Mantıkçı pozitivizme göre bir teori doğruysa, deneyde doğrulanıyorsa o tez anlamlıdır.
Turani’ye sormak lazım?
Rauschenberg’in mezkur cümlesi kavramsal sanat eseri olarak teorik tez sayılıp doğrulanıyorsa ve anlamlıysa sanatsal performansa varıyorsa. Bu sanat’ın neresi kötü veya değersizdir?
Ardahan Ölçek köyü ilköğretim okulunda öğrencilerle birlikte bu kavramsal sanat bahsini Rauschenberg eseriyle yaptık. Çocuklar kavram geliştirme ve kavram uygulama bahsinde de aynı eseri çalıştılar, sanatsal ve bilimsel çift kazanımı birarada elde ettilerdi.
Yazar kavramsal sanatı yermektedir. Batı ülkeleri ve evrensel eğitim kurumlarıysa kavramsal sanatı yöntem olarak genç kuşaklara öğretiyorlar.
Adnan Turani resim sanatında otoritedir. Nadir resim teorisyenlerindendir. Evrensel resim sanatı gidişatından bihaber olmaklığı tercih etme hakkına sahip değildir, demek sanırım gençler adına hakkımızdır.
Zira ülkemizde na-hak yere işler olmuyor değil. Taşkın Tuna anlatmıştı. Atatürk devrinde dışarıya Teorik- fizik öğrenmek üzere öğrenci gönderilmiş. Öğrenci Türkiye’ye dönüyor. Ve tercihi yüzünden Einstein’in Göreliliğini kimseye anlatmıyor. Türkiye’ye 40 seneye patlıyor bu kıskançlık.
Türkiye bu gibi basit gözüken ama basit olmayan bilimsel ve kültürel ilkelerden çok çekmiştir.
Yazar Avangard arayışlara ayrıca set çekiyor. Ahlakcıl bir tutuma bürünüyor. Sanat ahlakcılıkla ilgili olabilir mi? Yahut bu nev’i bir telkin bir otorite tarafından yapılır mı? Zaten tartışmalı olan ceset teşhirleri ki onların sanatsal takdimler olduğunu, ben yazarın ağzından ilk defa duyuyorum. Bunları yapan Alman doktor ve tıp bilimi problematiğini ilgilendirir iş’tir diye düşünüyorum.
Gordon Matta Clark’ın binaları kesip sergilemesini anlamak istemeyecek miyiz?
Emmauelle Levinas ötekini anlamak felsefesini kurmuş Fransız filozoftur. Çağdaş felsefi disiplinleri anlamayacağımız gibi Çağdaş Sanat akımlarını da mı anlamayacağız.
En kolayı reddetmektir. Tüm bu CONTEMPORARY ART sanat ve sanatçıları ile bir sanatçının eserleri ve mertebelerini üç safhaya ayırıp: Çıraklık, kalfalık, üstadlık dönemlerin hangisi olduğunu tek bir sanatçı üzerinde hala gösteremiyoruz. Sanat stratejisi ve sanatçı aksiyolojisi dahi yapamıyoruz.
Genç bir Türk sanatçı eserleri ve çalışmalarını hangi aşamaya ait olduğunu görebiliyor mu? Bilebiliyor mu? Evrensel literatüre hakimiyetiyle yerini ve gideceği yeri görebiliyor mu? Ve bu vazifeler, izahlar kimin görevidir?
Sanat stratejisi vukfuyeti olmayınca el yordamıyla, kör döğüşüyle yön tayinine kalkışıyoruz. Taktiklerle akşam ediyoruz. Newyorklu bir sanatçı iki yılda aldığı mesafeyi biz elli yılda alıyoruz. Alabilirsek o da!
Neden? Çünki pusulamız yok. Pusula Sanat stratejisi namına teorik eser ve eserlerin yok olmasıdır.
Bu görev ve görevler kimindir?
Adnan Turani’n bu kitabı tüm sanat sorunsalı meselelerimizin tipik maznunudur. O itibarla eleştirimizi bu yönde yoğunlaştırmak mecburiyetinde kaldık. Teorik amaçlarımızın dışında Türk sanatı ve sorunu için etkin bir deşme arzumuz yüzünden eleştiri getirdik.
Yabancı sanatçı, kimi kullandığı metod ve enstürümanlardan kendi sanatçımızı batı sanatı iyi değildir, kötüdür, ve ahlaki olarakta şöyledir şöyledir demekle sade kılmanın mantığı n’ola ki acep? Yabancı sanatçı oskarları alsın, iyi! Yabancı sanatçı fenomenolojiyi bilsin, iyi? Yabancı sanatçı çağı anlasın ve ölmez eserler versin, iyi?
Bize ne kaldı: Bunlar iyi değildir demek mi kaldı?
Bundan öte; sanatsal bilincimiz zaten çok düşük ve Kapıkuleden dışarı rekabet etme yeteneği bir o kadar zayıf iken, yapmamız gereken: teorik zayıflığımızı sanat kültürü itibariyle çağın seviyesine çıkartmaktır.
Yeryüzü sanat ontolojisi nedir? Geçerli olan kriterler nedir? Bunları çözmeliyiz!
Yeryüzü sanat ontolojisi tıpkı ekonomik borsa gibidir. Newyork ekonomi borsası neyse Newyork ve diğer sanat borsalarında ki trendleri( kağıtlar) ahlakcıl değerlendirebilir miyiz?
Hindistanlılar gibi inekler mübarektir "kesmeyelim!" demek; Hintliden ne farkımız kalır?
Dünya sanat felsefesi bugün Çağdaş Sanat felsefesiyle nefes alıp vermektedir.
Bize düşense mesaimizi sanat ekolleri ve "grand" teorik kitapları okumaktır. Gombrich’in eserleri ve diğer sanatçı filozofların sanatsal ve kitabi eserleri.
Sartre sanatçı ve filozoftur. Sartre’ın dedikleri yaşamaktan ve ölmekten korkmamaktır. Bunu içerik ve aşkınlaştırmak minimalizmi her akademinin görevi olmalıdır.
Sanatlara içerik olacak çağdaş düşünceler bilmedikçe....
Sanatlara biçim olan sanat okulları anlaşılmadıkça....
Yazar MİNİMALİZM için kitap boyunca övgüye muhatap şeyler söylememektedir.
Minimalizmi neden yerelim?
Minimalizm resim ve görsel sanatlara, Çağdaş Sanat’a evrensel dil olan sadeliği getirmiştir.
Antropolojik diyalektik neticedir: MİNİMALİZM.
Ret veya görmemezlikten gelemeyiz ki!
MADDEYE EN AZ BAĞIMLILIĞI getiren metod olarak tanımlanan akım ve anlayıştır Minimalizm.
Resim sanatında, görsel Sanatlar da çok güzel eserler verilmiştir.
Frank Stella’nın bir tek eseriyle yazarın Minimalizme yönelik olumsuz göndermelerine cevap bulmaya çalışalım.
IRREGULAR POLİGON SERİES, UNİON1, ( Frank Stella) Bu eserde; ressamın geometrik kompozisyon Minimalizmini varoluşçu analizle Ernest Bloch’un Metafizik varlaşmamış öte taraftan mülhemiyet aldığını sezmiyor muyuz?
Minimalizm bu denli aşkınlaşmış ve içkinleşmiş bir anlayışken bunu, gençlere söylememek olabilir mi?
Minimalizm felsefesini uygarlık yürüyüşünde içkinleştiren insanlık, örneğin giysi dikiminde konfeksiyonla terziliği ve sanatını minimalizme etmiştir.
Herkes üstüne, başına giysi rahatlıkla alıp giyebildi böylece.
Bu Minimalizmi anlamamak olası mı?
Yazar soyutlama ve soyut sanatı arkaik ve modern çağ indinde içerik farkıyla incelerken evrensel formların farklı okunacağını hesaba almamıştır.
Formların dili özel bir vetiredir. Politik mülahazalarla formları incelemek sanatsal bilince az getiri sağlarki. Küresel konumda diğer sanatçılarla yerli sanatçının yarışması sorun olmaktan başka birşey olmaz.
Soyut formları evrensel plastik sanatlar form tarihinde doğru değerlendirmek herşeyden önce ressamlara ufuk kazandırır.
Soru: Küresel ve evrensel bir form bilgi birikimiz mi var mı?
Temel form idraklı, amaçlı kitaplar yazmamız bu yüzden zaruri değil midir?
Sanat okullarında bu stratejiyi kapsayan müfredatlar hazırlanmamalı mı?
Uzun uzadıya adı geçen kitap üzerinden sanat sorunlarımızı dillendirmek olası.
Müzakere ve münakaşa sanat dünyasında bilgi gelişimi için bir olmazsa olmazdır.
Yazara son itirazımızı yazarak bahsi kapamak istiyorum.
Yazar tual resmi benimseyerek Çağdaş Sanat Felsefe kitabını yazmıştır.
Özünde Marcel Duschamp’ı, Malevich’i kabul etmiyor.
Sözüm ona bir maşrıksal yorum designe etmek istiyor.
Halbuki Maşrık-i düşünürlerde: Soyut formlarla kurulu sanata cevaz vermiştirler. Zira yol bir, yolak birdir...
İbn-i Arabi: Yansı sanatları ve formların yani gerçekçi tasvir sanatların tümünü aşağı bulmuştur. Sanat saymamıştır.
Mevlana: Tasvir sanatları, tual resmi ve optik sanatları istiskale uğratmıştır.
Geceleyin bir gurup adam ay ışığında yere leğeni koymuş leğenin içine su dolusuna düşmüş ay’ı seyrediyormuşlar. Bu da onları görmüş demişki: "Ay’ın suretini leğende neye seyrediyorsunuz? Direkman AY’ı seyretsenize?"
Nesne ile yine nesne olan öznel- nesne.
Bize düşen genç nesillere bunu aktarmak ve ZAMANIN RUHUNU kavratmak olmalı!
yalçıner yılmaz
15-03-2012
ardahan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.