Yaşama ve yaşatma sanatı üzerine
Geçtiğimiz günlerde bir gazetenin orta sayfalarını karıştırırken, ilginç bir haber dikkatimi çekti. İnsanları en çok mutlu eden davranış, başkaları için yaptığı işlermiş. Bizler mutluluğu köşe bucak ararken ummadığımız bir taşın altında bulabileceğimizçok ilginç değil mi? Bundan ne anlamalıyız? Ya da bunu nasıl anlamalıyız?
Şöyle hayatımızın bir saatlik dilimine baktığımızda sanırım kafamızda biriken soruların yanıtlarını bulmak zor olmayacak. Bu konuda çok kitaplar yazılmıştır da bir türlü hayatımıza hayat katamamışızdır.Defalarca konuşulmuştur da bir türlü hatırımızda tutamamışızdır.
Sabahın erken saatlerinden başlayıp ta geç saatlere kadar sürekli koşturmacanın içinde başta kendi hayatımız sonrada başkalarının hayatlarını görmezden geliyoruz. Bin bir parçaya bölünmüş bir beyin ve nereye yeteceğini şaşırmış bir bedenle savrulup gidiyoruz. Evet, rüzgârın önünde kuru yaprak misali sığınacak bir kuytu arıyoruz. Neden böyle bir yaşam biçimi seçtik kendimize? Niçin mecbur ettik kendimizi, kendimizi unutmaya?
Günümüzde artık her şey çok hızlandı. Bilgi saniyelerden daha kısa sürede iletilebiliyor. Günümüzde işler neredeyse tuşlarla gerçekleştiriliyor.
Bizlerde çok hızlı olmak durumundayız. Bir günümüzü öyle planlamalıyız ki boşluklar kalmamalı. Rekabet denilen kavaram öyle acımasız ki; yolda kalanı ezer geçer. Öyle değişmeler gerçekleşiyor ki şaşırıp kalmamak elde değil. Uyum sağlamak alışmak zamanımızı alıyor. Bu yüzden, hızlı olabildiğimiz ölçüde zamanın getirdiklerine dâhil olabiliyoruz. İşte; bedenlerimizin savrulması, beynimizin parçalanması bundandır!
Bunca karmaşanın içinde kendinizi unutacaksınız, çevrenizdekileri görmezden geleceksiniz sevdiklerinizi unutacaksınız… Sonra da mutlu olacaksınız! Böyle bir şey olmazmış efendim.
Evet, insan bir an duraklamasını bildiği, kendini sorguladığı ve ben neyim, ne yapıyorum deyip cevaplar vermeye başladığında hayatına anlam katabilir. Yoksa kazanımları olmadan sürdürülen bir hayatla nereye kadar gidilir!
Sanmıyorum ki bir yere gelip tıkanmasın. Bunun için herkes kendi hayatının renklerini bulmalı ve yaşamını renklendirmeli. Bu renklerin arasın da başkalarını mutlu etmede olmalı. İşte o zaman mutlu ederken aldığı hazzı her zaman yaşamak isteyecektir. Anlayacaktır ki mutlu ettiği zaman mutlu oluyor. Birazda başkaları için yaşaması gerektiğini düşünerek, insanlığı çepe çevre saran olumsuz hava dağılıp gidecektir.
Zaten insan olarak fıtratımızda olan bir duygudur; bir birimize destek olmak. Ama anlamsız bir yarış ortaya atarak bu fıtratımızın zıddını ortaya koymaktayız. Elbette hızlı olmak durumundayız, tabii ki çok çalışıp mücadele etmeliyiz. Ancak kendimizin aksi olmadan günlük işlerimizi sürdürmeliyiz.
Ben aslında bunu nasıl başaracağız onu anlatmak isterdim. Ancak kendi sorularıma yanıt bulamadığım için bu konuyu sizlerle paylaşmak istedim. Aramızda özgün düşünceleri olan varsa bana nasıl yaptıklarını anlatsın. Bende aynen yayınlamak istiyorum. Evet, meselemiz şu: başkaları için neler yapıyorsunuz, nasıl yapıyorsunuz? Karşılıksız ne yaptınız da huzur buldunuz? Şimdiye kadar bilinenlerin dışında neler yaptınız bir düşünelim.
Bu konuyla ilgili bir kitap yazılmış, bu sürede bende onu okuyacağım.Bulursam ipuçlarını diğer yazımda sizlerle paylaşmak istiyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.