İnsan ve Kırılmış Mihenk
Etrafta dolaşan tevazudan yoksun gölgeler onun ruhunu sıkmaya başlamıştı. Her diyafram tınısında “ben” kütlesi vardı.Bu ruh kasırgası, kütlesel yıkımını davetsiz sunmaktaydı.Mercek altına alınmayan ehliyetsiz duygular ise vicdan parkelerini tahrip etmekteydi.Göz,yaratılmasına ilk defa yaratılmıştı,fakat,toprak altında yatanların ruhsal rezervleri hayattakilere “değer” sunmada yetersiz kalmaktaydı.Umumi manyetik reçeteler doktor kabul etmeyen tiranlar tarafından katlanarak,sessiz gecelerin karanlık dehlizlerinde izale edilmişti.
Bir kitaplık hacmi seviyesinde mantık havuzunu zenginleştirememiş makam sevdalılarının düşünce arenasında atbaşı işçilik sunmalarına sahne oluyordu bu süreç..Üzülüyordu bir kalem sahibi..Düşünceyi ayak altına düşürenlerin istikbal adına sunabilecekleri kıvılcım,kendini ateşin içerisine atmaya yörüngelenmiş pervanelerin rotasız cüsselerinden farksızdı.Bu ne büyük talihsizlikti ki,kalabalık düşünce okyanusunda(!) bir çıpa uzunluğunda yol alınamamıştı.Çünkü,medeniyet düşüncesinden uzak bir ağzın avra steplerinde fısıldayabileceği hece sayısı ilgi alanına giremeyecek bir seviyeye adaydı.Adaylık,ehliyetsiz bir hamle ile temsil edildiği için rantabl gelişim sağlanamamıştı.
Aynı çatı altında oturan memleket sevdalısı üç-beş insandan(sayısı fazla da olabilir) idealist periyotta “fedakarlık” iksirli sözlere şahit olmak çok zor gibiydi.Her akıl ibrişiminde kapital bir meltem günlük esintisini esefle estirmekteydi.Kapital ile fedakarlık dürtüsünün aynı sandalyeye oturtulması ise epey zaman alacaktı.Felç olmuş yılgın duyguların çarkları yavaşlama modunda rolünü üstlenmişti.”Ateş düştüğü yeri yakar,beni yakmaz!” sözü,öze ait donanımlarımızı kabul görmeden paslandırmıştı.Bu kapital hevesi ise özümüze ait hissiyat salkımlarını olgunlaşmadan hazan soğuğuna teslim etmişti.
İçimizdeki “biz” korosu,yıkımların gel-git ağında “ego” gulyabanileri tarafından tasfiye edilmişti.İşlenmeyen hayat sunumu ise bahara endekslenmiş genç kuşağı birer “disket fedaisi” haline dönüştürmüştü..
Elinde “çare” isimli bir kağıt bulunan altın kalp ise,kıyamet tellallığı yapıyor şüphesiyle(?) tımarhaneye atılmıştı.Akıl,kalpten bir adım önde gitmenin cezasını çekmeye devam ediyordu…Kimbilir,belki de bir elli yıl daha çekmeye devam edecekti..!
Gürsel ÇOPUR
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.