Yanlış Mevsim
Sabah eline yüzüne telaşla değiyordu.Çok uzun olmayan saçlarına düşmüş beyaz teller onu yaşlı gösteriyordu ve yıllar sonra yaşlılığıyla oturup konuşacaktı.Ellerini rüzgardan ve soğuktan korumak için ceplerine saklarken saçlarına,ona,baktığımı fark etti.Bakışlarımla bir alakası yokmuş gibi baktı sonra çıkarıp cebinden ellerini yaşlılığının üstüne şöyle bir gezdirdi.Onu merak ediyordum hayatımın bir kenarına oturup onu izlemek zordu.Hayatının içinde olmak gibi bir derdim var mı diye sordum çokça kendime.Yoksa böylede sevilebilir miydi izinsizce.Anlamasına,kalp atışlarımı bilmesini istemiyordum.Böylesi şimdilik içimde yarım kalmış birkaç cümleyi olsun tamamlıyordu.Sık sık kısa en fazla üç gece.Değişik bir sürü tamlama ile nitelediği arabası ona bu olanağı fazlasıyla sağlıyordu.Genelde gün doğmadan önce başlayan yolculuklara güneş evine,her nereyse,döndüğünde bitiriyordu.O gittiği yerlerden döndüğünde sanki bana dönüyordu,sanki onu herhangi bir kurugül gibi saklıyordum herkesten.
Küçük bir evi olduğunu düşünüyordum ilk başta.Küçük bir evi ve kocaman bir hayatı olabilirdi.Merhabalarımızın sayısının onu kahve içmeye davet edebileceğim sayıya ulaşmasını bekliyordum.Bazı şeyler siz çok istediğiniz için oluşumunu biraz erken bir tarihe alıyor.Kendileri tarafından çay,kahveyi kendine yaşlandırdığını düşündüğü için içmiyordu,içmeye davet edildiğimde karga burga bir yanılgıya düştüm.Kocaman bir ev ve küçük bir hayat..Resimler ,müzik kasetleri,cdler,plaklar,iş için tuttuğu notlar,okuduğu kitaplar(hepsi yerde üst üste dizili).okumadığı kitaplar(raflarda yan yana duruyor),defterler,kağıtlar,mektuplar,çöplerle dolu bir ev.Eşya deyince ise birkaç masa bir iki koltuk üç dolap daktilo ve az biraz kullanabildiği bilgisayardan başka onu modern zamanlara ait edecek fazla bir şey yoktu.Maddi durumunun karışık,vahim,olduğu yıllarda ona göre tamamen terleyerek kazandığı paralarla almıştı bu ufak tefek eşyaları-bilgisayar ve büyük dolap hariç-Şimdi iyi bir yayın evinde çalışıyor olması geçmişin izlerini içinden ve evimden silememişti.Gerçi bu eve yayın evindeki çalışma hayatına başladıktan epeyce bir yıl sonra almıştı.Sonuçta,ona göre insan yaşlılığını damından su akmayan bir evde,romatizması azmadan geçirmeliydi.
Sevdiği adamların resimlerini (Kadınlarda vardı)ilk gördüğümde onları yetmişlerin film artistleri sanmama içinden gülmüş olması gerek.Bukowski,Oğuz Atay,Nazım Hikmet,Frida Kahlo,Monet…
İlk zamanlar yaşadıklarımızı ufak bir hikaye olarak nitelendirdiğim için adını sormadım.Sanırım bu hikayemize az biraz efsun katardı.Ben ne kadar kendi dünyamda onun isimsiz olmasından sorun yaşamasamda,bir sabah:
-Sanırım artık isimlerimizi bilmenin zamanı geldi.Ben Havin.Bunları düşündüm dakikalar boyunca sanırım onu izlemiştim.Güldüm.
-Niye güldün?
-Sanırım şuradaki pasajdaydı yayın evi
-Evet ama bugün gencere uğrayacağım.Yanı burada ayrılmama gerek yok. Güldü…
Biraz daha yürüdük beraber . İkimizin de gitmesi gereken yerler vardı. Yada kalmamamız gereken bu sokak… Ben giderken arkamdan baktığını hissettim. Omzumdan ayak bileklerime kadar dokunan bakışlarından utandım. Artık gitmem gereken bir yer yoktu. Ders vardı tabi.. Tahta sıralarla öğrencilerin paylaştıklarında bana düşen bir şeydi bu. Arayıp Özgür Bey’i bugün sağlık durumumun iyi olmadığını ve ancak akşama doğru sevk almaya gelebileceğimi anlatabilirdim.
-Geçmiş olsun hoca hanım. Dikkat et kendine talebelerini boş bırakma bugün ben onları idare ederim .
-Dikkat edeceğim müdür bey. Mazur görün ancak telefon açabildim.
-Tamam tamam anlaşıldı. Hadi kapatıp dinlen bakalım. Bekliyorum yarın mutlaka. Gelmezsen sevk falan yazmam haberin olsun.
-Tamam elimden geldiğince toparlanmaya çalışacağım. Güldü.
Ders , bugün gitmem gereken bir yer değildi artık . Bir gazete alıp Göztepe Çay Bahçesine gidip dipsiz bir melankoliye dalabilirdim. Belki aklımdan geçenlerin en iyisi buydu.Ayaklarım sanki kendi yolunu kendi buluyordu. Ve normal bir şekilde değildi hiçbir şey. Son anda vazgeçtim Göztepe’ye gitmekten . Neden mi ? Bilmem . Hem onu düşünüyor hem yürüyordum. Sanırım ona gidecektim. Bir şeyler yazıyor olabilirdi şuanda elinde kahverengi bir dolma kalemle , hep kahverengi dolma kalemle yazar. Yada sessiz bir çayla bölüşüyordur benimle ilgili düşüncelerini. Beni düşündüğünü biliyorum , bir yağmur gibi düştüğümden gönlüne eminim.
-Merhabalar.
-Merhaba , hoş geldin. Gözüm , senin genç hoca gelmiş bak buraya
-İşleriniz yoğun muydu acaba ? Rahatsız mı ettim.
-Yok be güzelim ! Zaten bu herif buraya , haftada ya bir yada iki gelir ondada iş yapmıyor. Diyorum bak , gel ben kapatayım dergiyi sende bırak yayın evini , parası batsın , ufak bir meyhane açalım.
-Yok mu diyor ?
-Nerde , yok demiyor. Zamanı varmış. Ne zamanı Allah aşkına , gözüm. İnsan yolun yarısını görünce zamanın anlamımı kalıyor. Güldük.
-Neyse ihtiyar şimdi gelir.Kusura bakmazsan benim yan odada işlerim var.Ha,sıkılırsan ihtiyarın sohbetinden seslen. Hemen imdadına koşarım . Bak işte geldi zaten .
- Hoş geldin . Bu aksi adam sana ne diyor söyle de hesap sorayım. Güldüler.
-Okula giderken kendimi bir an iyi hissetmediğimi anladım ve buraya geldim. Eve gitsem canım sıkılacaktı . Belki işler varsa yardım ederim diye düşündüm.
- Yok yok iş falan . Sen otur , ben sana taze çay getireyim . Birkaç dakika sonra dönecekti ve bu kadar çok düşünmek pek iyi olmayabilirdi . En iyi ihtimalle yanlış anlayabilirdi. Daha doğrusu anladığını fark edebilirdi. Büronun bir köşesinde üç ayrı renkte üç ayrı saksıda sardunyalar vardı. Buradaki acı hüznü içine çekiyordu.
- Ne düşünüyorsun ? Al işte gördün düşündüğümü . Ama onu düşünmüyordum saksıları , sardunyaları ve buradaki hüznü nasıl içine çektiklerini düşünüyordum. Güldüm.
- Niye Gülüyorsun ?
- Yok bir şey güzelmiş burası sadece biraz hüzünlü. Sanki duvarlarda eskimiş aşk şarkıları asılı kalmış , kapıları arkasında sevgililer sevişmiş.
- Beklide bizim hüznümüz mimariyi de etkilemiştir.
- Hüznünüz ?
- Evet olamaz mı sonbaharın ilk günlerine adımımızı atmışken ilkbahar olmak istemek yeterince hüzün değil mi ?
Mevsimlerden kıştaydık ve bunu anlamak için yeterince şey vardı. Sonbahar derken gönlünü mü kastediyordu , ilk bahar ben miydim ona göre ? Yoksa başka biri mi dolduruyordu bu denklemde benim yerimi .
- Herkesin bir iklimi var Küçük Hanım. Herkesin bir iklimi. Anlayacağın fazla düşünme geri döneceğim senin büyüdüğün iklime.
Güldü.
Güldüm.
-31 Mart 2010 / Tek isim kalır bazen bir hikaye bittiğinde