bir öğle vakti ofisimde
Öğle vakti ofisime geliyorum. Koltuğuma oturup hemen bir sigara yakıyorum. Sigaramı tellendirirken Şule’yi düşünüyordum. Ama ne kadın. Ah Şule. Fakat olmaz, arayamam. Bana araştırmam için verdiği isimden bir şey çıkmadı henüz. Elimde somut bir şeyler olmadan arayamam.
Sonra günlük gazetelere göz atıyorum. Aklıma dün oynadığım bahis geliyor. Aceleyle spor sayfasını açıp at yarışı sonuçlarına bakıyorum. Sigaram nerdeyse ağzımdan düşüyor.
-“Lanet orospu çocuğu!”
Son yarışı bir numaralı at kazanmış. Altılı, yüz bin vermiş. Hemen bahisçimi arıyorum. Telefonu Orhan açıyor:
-“Naber Orhan? Dünkü yarışta son ayağın ganyanı kaç?”
-“Bakıyım amirim...” diyor. Eski polis yeni özel dedektif olsam da bana hala böyle hitap ediyorlar. Kısa sessizlikten sonra cevap veriyor Orhan: “Bir’e yirmi.”
-“Lanet olsun!” dediğimde ağzımdaki sigara düşüyor.
-“Ne oldu amirim hayırdır? Bahis mi koydun?”
-“Yüz tane Orhan. Yüz tane…” ve gülüyorum. Keyfim yerine geliyor.
-“İki bin lira amirim. Güzel para. Tebrikler…”
Teşekkür edip Orhan konuşurken kapatıyorum telefonu.
Gün iyi başlıyor. Oynadığım bahis kağıdını çıkarıp masaya koyuyorum. Bir süre bakıyorum beyaz kağıt parçasına. İşte o an fark diyorum kağıdın hemen altındaki kartviziti. Dün ofisime gelen gizemli kadının verdiği kart bu. Harikulade ince bacakları ve dolgun kalçasıyla hayali karşımda beliriyor. Ve karşı konulmaz istekle kartın üzerindeki tuşları çeviriyorum. “İki-sıfır-bir-sıfır” Nasıl bir numara bu böyle? Bir sinyal sesi ve karşıma çıkıyor.
-“Bu kadar çabuk beklemiyordum Yalçın.” diyor.
-“Ben de.” diyorum.
-“İş teklifimi kabul ettin sanırım? Aziz’i buldun mu yoksa?”
-“Henüz karar vermedim.”
-“Hemen yanına geliyorum.” diyor ve telefon kapanıyor. Telefonu elimden bıraktığım an kapı açılıyor.
-“Dalga geçiyorsun?” diyorum.
İçeri siyah dar bir takım elbise içinde giriyor gizemli kadın. Ofis topuk sesleriyle inliyor. Uzun bacakları aramızdaki mesafeyi kısaltıyor. Ve karşıma geçip oturuyor.
-“Evet.” diyor, bacak bacak üstüne atarken.
-“Bak güzelim önce bu saçmalığa bir son verelim. Henüz senin için çalışmıyorum. Ve ben emir almayı sevmem.”
“Sen özel dedektif değil misin? Ne istiyorsun?” diyor. Kısa bir sessizlik oluyor. Ve tekrar soruyor: “Para, seks, güç hangisi?”
“Hepsinden bir kokteyl harika olur. Fakat ben gerçeği istiyorum. Kimsin ve ne istiyorsun? Bahsettiğin şu Aziz kim? Kocan ya da sevgilin mi?”
Bir kahkaha patlatıyor ve anlatıyor:
“Aslını istersen Aziz’le evli olamıycak kadar uzun zamandır tanışıyoruz. Gerçeği istediğine emin misin? Gerçek buz gibidir. Herkes o gerçeğin üzerinde yürüyemez. Belki önümüzdeki sezonun at yarışı sonuçlarını bilmek istersin. Buna ne dersin?”
“Güzelim öncelikle, buzlu zeminlere alışığım. Bu bir. İkinci olarakta sonucunu bildiğim şeyler üzerine oynamak bana zevk vermez. Sınavda çıkacak soruları bilirsen sınavın heyecanı kalır mı? Ben bu tuzağa düşmem.”
“Tamam o zaman. Gerçek... Sana gerçeği söyliycem ve sen de istediğimi yapacaksın.”
“Yasal olan her şeyi yaparım.”
“Dünyada sandığından çok daha büyük sorunlar var. Sen sigara zammı, enflasyon, elektrik faturan için endişelenirsin. Fakat ben ve benim gibiler savaştayız.”
-“Nasıl sen ve senin gibiler? Kimsin sen?”
-“2010”
-“Adın bu mu?”
-“Bir bakıma. İyi ve kötü arasındaki savaşta iyilerin tarafındayım.”
-“Aziz Bey’de kötülerin tarafında o zaman.”
-“Çok doğru. Kaçak hayatı yaşıyor. Benim görevim onu bulmak ve geri götürmek. Eğer gelmezse…”
-“Canına okuycaksın.”
-“Zeki olduğunu söylediler mi?”
-“Çok defa. Söylemeyen tek kişi ilkokul öğretmenimdi. Onu da sevmezdim ya… Neyse.”
Kısa bir tebessüm ediyor 2010. Dedim ya kısa sürüyor ve hemen ciddileşiyor.
-“Senin bildiğin Aziz, insandan başka bir şey.”
-“Bir dakika. Bana sakın büyülerden yada uzaylılardan bahsetme.”
-“Söyliyeceklerim daha fazlası. Evet, peşinde olduğum adam, Aziz bu dünyada yasaklanan büyüleri kullanıyor. Üstelik bunu insanları öldürmek, köleleştirmek ve zenginleşmek için yapıyor.”
-“Lanet olsun. Bana büyülerin gerçek olduğunu mu söylüyorsun?”
-“Evet, gerçek. Biliyorum, senin gibi inançsız bir insan için bunlar saçmalık gibi gelebilir.”
-“Bir dakika. Senin kaçık bir karı olmadığını nasıl bilicem? Beni nasıl ikna edeceksin?”
-“Aklından bir sayı tut.” diyor 2010.
-“Tuttum.”
-“75”
Biliyor.
-“Bu sayılmaz. Şanslısın. Daha büyük bir rakam tutucam. Evet tuttum.”
-“Bir milyar-sekizyüz-ellibeş bin-yediyüz-ellibir.” diyor.
-“Lanet olsun! Bildin. Ama nasıl? Sanırım bir içkiye ihtiyacım var.”
İçkimi doldururken gizemli kadını süzüyorum. Acaba psişik bir medyum mu? İçki ikram ediyorum, reddediyor.
-“Şimdi bana inandın mı?”
-“Bilmiyorum.”
-“Başka şansın yok.”
-“Melek misin?”
-“Keşke. Belki bu işten sonra olurum.”
-“Lanet olsun, bu işler için fazla çekicisin.”
-“Bedenim seni kandırmasın. Sadece deri ve litrelerce kan.” diyor 2010 ve kendi ellerini inceliyor ilk kez görüyormuş gibi. Ardından devam ediyor:
“Ruhlar sıvı gibidir. İçine girdikleri bedenin şeklini alır. Bu güzel kadın, aniden öldü. Gerçekten güzel bir kadın değil mi? Tanrıya inanmak için harika bir neden.” derken kendini süzüyor yine.
-“Ben sadece gördüğüme inanırım. Ve şu an karşımda harikulade bir kadın oturuyor.”
-“Bunu iltifat olarak alıyorum. Konumuza dönersek…” dedikten sonra ayağa kalkıyor ve pencereye yürüyor. Ben de o harika vücudu süzüyorum.
-“Çok güzel bir yerde yaşıyorsunuz. Çok şanslısınız.”
-“Senin iyilerin tarafında olman. Bu şey… yani.. Seninle aramızda..”
-“Hayır malesef seks yapmıycaz. O tür bir şey olmıycak.”
-“Anlıyorum.” diyorum.
Ne şans... Gördüğüm en seksi kadın kaçak bir iblisin peşinden dünyaya gelen bir şey çıkıyor.
-“Kim bu Aziz? Yani gerçekte ne?” diye soruyorum.
-“Polis teşkilatında aranan kötü adamları bilirsin. Her yerde ilanlar vardır. Yurt dışında, havalimanlarında her yerde fotoğrafları bulunur. İşte Aziz o fotoğraftaki kötü adam. Bunu kozmik boyutlarda düşün.”
-“Ne kadar tehlikeli?”
-“İstediğin insanı öldürüp hiçbir zaman yakalanmadığını düşün. İstediğin bankayı soyup ortalıkta gezindiğini hayal et. Aziz bunları yapabilir. Herhangi bir bedene girebilir.”
-“Peki bu Aziz’in o şey olduğuna nasıl emin olacaksın?”
-“İçine yerleştiği beden mühürlenir. Son yüzyıllarda bu iş modaya döndü. Tabi anlamsız şekillerin yapılması sorun olmuyor.”
-“Dövmeden mi bahsediyorsun?”
-“Evet.”
-“Peki onu nasıl yakalamayı düşünüyorsun?”
-“Beni görmemesi gerek. Varlığımı hissettiği an kaçabilir. Bunun için yardımın gerekiyor. Bana yardım edecek misin?”
-“Sanırım öbür dünya için bir şeyler yapmanın zamanı geldi. Ne de olsa bu tarafta zaman çabuk geçiyor.”
“O zaman anlaştık dedektif.” dedikten sonra kapıya doğru yürüyor.
-“Nereye gidiyorsun?”
-“Sadece bu işle uğraşmıyorum. Yapmam gereken başka işler var.”
Kapıdan çıkmadan sesini duyuyorum güzel gizemli kadının: “Benden haber bekle.”
Bir sigara yakıyorum. İçimde rüyada olduğuma dair bir his var. Gizemli kadının anlattığı şeyleri düşünüyorum. Bunlardan kime bahsedebilirim? Ya bunadığımı ya da çok içtiğimi söyliycekler. Bu düşüncelerle meşgulken kapı açılıyor. Ne bereketli bir gün. Yaşlı bir adam giriyor içeri. Tanıdık bir yüz. Fakat görüşmeyeli uzun zaman oldu.
-“Yalçın nasılsın?”
-“Normal. Ya sen?”
-“Beni hatırladın mı?”
-“Elbette İhsan. Bu gözler gördüğü yüzü asla unutmaz. Senin öldüğünü sanıyordum.”
-“Hiç değişmemişsin. Aynı şakacı Yalçın.” diyor, istemeyerek de olsa sırıtarak.
-“Yetmişimde ne olucaksam o yoldayım. Müthiş bir kadın değil mi?” diyorum.
-“Kim?”
-“Az önce buradan çıkan kadın. Merdivende karşılaşmadın mı?”
-“Yo kimse yoktu.” diyor.
-“Neyse unut gitsin. Seni televizyonda gördüm. Ünlü ve zengin olmuşsun.”
-“Evet. Reklamcılıkta iyi para var. Sağlam servetim var. Şirketim, arabalarım, evlerim... Fakat mutlu muyum? Hayır.” diye yakınıyor.
-“Bırak bu ayakları. Sen eskiden de böyleydin. O zamanlar parasızlıktan yakınırdın. İçtiğin ucuz şaraba küfrederdin. Eminim şimdi de pahalı şaraplara küfrediyorsundur.”
-“Haklısın.”
-“Her zaman haklıyım.” diyorum. Bir süre sessizce bekliyoruz. Fakat ıkınmaktan başka birşey yapmıyor İhsan. Dayanamıyorum:
-“İhsan derdin ne? Açık konuş.”
-“Yalçın, başıma bir bela aldım. Lanet olsun!” diyor, ağlamaklı ses tonuyla.
-“İhsan çıkar şu baklayı. Yoksa kafanı kırıcam.”
-“Bir kadın…”
-“Anlamıştım…”
-“Bir kadına aşık oldum. Genç bir manken. Çok güzel. Çok ateşli. Evleneli bir yıl oldu. Fakat… Sanırım beni aldatıyor. Lanet olsun, ben bu hale düşücek adam değilim.” Bunları söylerken İhsan’ın sesi sokak kedisi gibi titriyor.
-“İhsan, aldatıyorsa ayrıl. Sana kadın mı yok?”
-“Lanet olsun! Anlamıyorsun. Onsuz yaşayamam. Fakat bu şüpheyle de yapamam. Takip etmeyi düşündüm. Ama o manzarayla karşılaşmaktan korktum.”
-“Bak İhsan ben bu tür işleri almıyorum. Aldatan veya aldatılan taraf yanında değilim. Dışarıda bu işleri yapacak bir sürü angut bulabilirsin.”
-“Senden başka güveneceğim kimse yok. Bu olayın duyulduğunu düşünemiyorum. Rezil olurum. Seni tanıyorum. Kimseden bir çıkar beklemezsin. Çünkü kimseyi sevmezsin. Yalvarıyorum, Yalçın. Bana yardım et!”
Gözleri doluyor kocaman adamın. Midem ağlayan bir erkeğe katlanamıyor. Onu ya dışarı atıcam ya da yardım edicem. Lanet olsun! İyilerin tarafında savaşan gizemli kadını düşünüyorum. Bana gelmesi tesadüf olamaz. Sanırım ölümüm yufka yüreğimden olucak.
-“Ne kadar istersen veririm. Paranın önemi yok.” diyor İhsan.
-“Eğer yakandan tutup seni dışarı atmamı istemiyorsan tek kelime daha söyleme. Tamam, sana yardım edicem. Fakat bir tane bile arkadaşın, böyle bir iş için kapımı çalarsa o porselen dişlerini yeniden yaptırmak zorunda kalırsın. Anladın mı?”
-“Anladım.” diyor.
-“O zaman tamam. Şimdi bana ev adresini ve o güzel karının fotoğrafını ver. Ve ben seni arıyana kadar sakın beni arama.”
-“Aramam.” dedikten sonra cebinden bir fotoğraf çıkarıp uzatıyor. Fotoğrafa bir süre bakıyorum ve:
-“Böyle güzel kadını seninle evlenmeye nasıl ikna ettin?” diyorum.
Derin bir ahh çekiyor. Ardından kartvizit ve ev adresini masaya bırakıyor. Uzun uzun teşekkür ediyor. Ben de savıyorum başımdan.
İhsan’ın verdiği fotoğrafı inceliyorum. Boydan çekilmiş bir fotoğraf. Büyük ihtimalle katalok çekimi. Sarışın mavi gözlü seksi bir kadın. Dekolte askılı elbisesiyle küvet içinde oturuyor. Aklıma Şule’yi getiriyor. Ve aramak üzere ahizeyi kaldırıyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.