- 808 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HOCALI'DA TÜRK SOYKIRIMI
Aşağıdaki cümleleri okuyup da; sızlayıp inlemeyen vicdân, titremeyen kalb, isyân etmeyen akıl, zonklamayan beyin, donup kalmayan şuûr, sel olup akmayan göz, haykırmayan dil ve kendini darağacına çekmeyen " adâlet", yok hükmünde değil midir?
Yok hükmünde bulunan bir "adâlet"in terazileri, hakikatte, birer " kör" olarak iflâs durumundadır.
İbretle bu cümleleri okuyalım; ve, " Türk milleti" olarak bizim, kendilerini "medenî" diye vasıflandıranlarla, nasıl bir " vahşî dünya"da hayat mücâdelesi verdiğimizi dehşetle ürpererek idrâk edelim.
1992 yılının 25 şubatını 26 şubatına bağlayan gece, 106’sı kadın, 83’ü çocuk toplam 613 Azerbaycan Türk’ü, Rus askerlerinin desteğiyle Ermeniler tarafından gaddarca katledilmişlerdir. Elbette ki, sâdece bu kadar değil; yaralanan, sakat kalan ve kaybolan binlerce Azerbaycan Türk’ü belirsizlikler içindedir!..
Bu vahşet hâlini, katliamdan dört sene sonra, 1996’da yayınladığı " Ruhumuzun Canlanması" adlı kitabında anlatan Zori Balayan adlı bir kaatilin şu sözlerini, herkesin ve her şeyden önce de her Türk’ün dikkatle ve ibretle okuması ve gereken dersi alması lâzımdır:
" Çete üyesi olan Haçatur’la, zaptedilmiş evlerden birisine girdiğimizde, askerlerimizin 13 yaşında bir Türk çocuğunu pencereye çivilediklerini gördük. Haçatur, çocuğun bağırmaması için, anasının kesilmiş göğsünü (memesini), onun ağzına soktu. Ben de, önce, çocuğun karnının, başının ve göğsünün derisini soydum. Sonra Haçatur, cesedini doğradı ve onunla aynı kökten, Türk kökünden gelen köpeklere dağıttı. Aynı şeyi üç Türk çocuğuna daha yaptık. Halkımın intikamının yüzde birini bile aldı isem ne mutlu bana!"
Bu vahşeti, "insan" olan yapabilir mi? Bu vahşeti, insan olan bu kadar zevkle ve sükûnetle anlatabilir mi? Bu vahşete, insan kalbi taşıyorum diyen bir kişi susabilir mi? Susanların insanlığından şüphe değil, endîşe edilmez mi?
Onlar, şimdi de oturmuş, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 10 Aralık 1948’de kabul ettiği " İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi"nden bahsediyorlar. Bunların sözüne hangi Türk ve niçin inanmalıdır? Hangi akl-ı selîm sâhibi insan, bu sözlerin samimiyetine güvenebilsin?
Bu kaatilin her cümlesindeki her kelime, adâletin birer "darağaçlık hükmü" olmalıdır. Çünkü; yaptıkları akıl almaz insanlık dışı zulümleri bizzat kendisi söylüyor.
Öyleyse; bu katliamlara karşı, sokakları dolduran insanlar ve onların, arşa yükselen " Adâlet istiyoruz!" avazları, haykırışları hani, nerede?
Baştakiler ve alttakiler, farketmez! Herbiri suskun! Niçin!
Üçyüzmilyonluk Türk Dünyâsı susar mı? Susarsa ne için ve nasıl susar? O’nu susturabilecek güç niçin olabilir? Böyle bir güç olmamalı/olabilmemelidir!
Hani, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde: " Herkesin yaşama hürriyeti, hiç kimseye zulmedilemeyeceği, kanun önünde herkesin eşit olduğu, erkek-kadın ve ırk ayırımı yapılmayacağı" teminat altına alınmıştı.
Yoksa, bu kaatil yazarın satırları, bir " soykırımın itiraf vesîkası" olduğu hâlde, kendilerine " medenî" vasfını yakıştıran bir sürü " insan hakları lâfçısı " , vahşeti desteklediklerinin farkında mı değildirler?
Tabiî ki, asıl mes’ele " Türk’ün uyanması mes’elesi " dir.
Önce; Türk uyanmalıdır! Türk’ün çok okuması, çok çalışması lâzımdır. Mes’ele; Türk’ün, dünyâ mes’elelerine muhakemeci ve murakabeci gözle bakabilme mes’elesidir. Asıl mes’ele; geçen her ânı, birbiriyle " nâfile çekişmelerle " değil, ciddiyetle, birlik ve berâberlik içinde değerlendirmeleridir.
Her varlık, kendi içinden büyür! Elbette ki, bu işin "tersi" de var! Yâni; " çöküş "de içten başlar! Allah göstermesin!..
Türk’e bakınız: Yirminci asrın başından beri, kanının, dünyâ sathında dökülmedik yeri kalmadı. Dünyâdaki Türk şehitlikleri bunun en bâriz ispatı değil midir? Lütfen araştırınız!
Yemen’den Galiçya’ya, Asya ortalarından, Sibirya’ya, Doğu Türkistan’a kadar ve oradan Avrupa ortalarına !..
Çanakkale’de ikiyüzellibin, Kafkaslar’da doksanbin, Kerkük’te, Kıbrıs’ta, Balkanlar’da ve nihâyet Yukarı Karabağ’da!...Binler, onbinlerce şehit bizim değil mi?
Amerika’yla Rus çekişir, ölen Türk; Rus ile Çin çekişir, ölen Türk; İsrail’le Arap çatışır ölen Türk; İngiliz Hindistan’la boğuşur ölen Türk; F(ı)ransız’la Fas-Tunus didişir ölen Türk, Yunanlı-İtalyan selâmlaşır ölen Türk; Alman’la bilmem kim sürtüşür, ölen Türk; Afganistan’da, Kore’de, Gazze yolunda...ölen Türk !
Türk!..Türk! Türk! Kanının, nerelerde, nasıl ve niçin "emildiğinden" habersiz veya gafletinde olarak bir yerlere yürüyor.
Bu nasıl bir millettir ki, Allah aşkına, " öle öle" tükenmiyor! Ve; bu nasıl bir millettir ki, O’nun mensupları, çıkıp, kendi " Meclis"lerinde bu "soykırım"ı haykırmıyor. İlkönce, Türk Dünyâsı Devletleri’nin Meclislerinde, kaç tane " aynı milletli devletimiz varsa", hepsinde, tam sayı ile niçin bu soykırımı kabûl etmiyorlar?
Türkiye olarak, niçin buna öncü olamıyoruz? Niçin?
Daha " dün " dediğimiz "yirmi yıl" oldu. Yirmi yılda -kendimizle çekişip didişmekten başka- hangi mesafeyi katettik. Bu acıları her ân damarımızda hissedemez isek, hiçbir yere varmamız mümkün olamaz.
O hâlde, o günlerin acısını , " Hocalı’daki Türk Soykırımı"nın akabinde yazdığım ve yayınladığım " Karabağ Acıları" başlıklı şiirimle -ibret almak için-tâzeleyeyim; her geçen günün bizden yeni yeni şeyler alıp götürmemesi için gayret gösterelim, kendimizi anlayalım, kendimize dönelim:
"Benim kime kinim, hasedim vardır;
Benim, öz yurduma hasretim vardır!
Yıllarca aradım parçalarımı...
Arzumdur: Oğulum kalmasın yetim;
Hürriyettir ona tek vasiyetim!
Niçin alev sardı hep civarımı...
Ben ki, eritmiştim buz dağlarını;
Yakmıştım hürlüğün çerağlarını:
Kırdılar o cânım civanlarımı...
İnsanım diyorum, başım hep eğik;
Karşıma çıkıyor, ne ki, şu Agik?
Yaban eller çaldı yavrularımı...
Sorarım; gizlerim, hep hicabımı;
Şu insan hakları rôl icâbı mı?
Duymuyor kimseler âh ü zârımı...
İçimde kin değil, aşk yarasıdır!
Gayretim, Türklüğün gür nârasıdır!
Bu kara; dünyânın yüzkarasıdır!
Olmayınca hürlük, al, hep varımı...
İnanın, dağlarda kuşlar hür değil!
Demet olamaz ki, çiçek hür değil!
Nasıl söylesem ki, gerçek hür değil!
Em ey kara toprak acılarımı...
Cümle âlem bilsin Karabağ bizim!
Zincirleri kırdık yeni çağ bizim!
Yemyeşil vâdiler, karlı dağ bizim!
Kabul eyle Rabb’im duâlarımı! " ( Bknz: M. Hâlistin Kukul, Divit Sanat Dergisi, 23 Haziran 1992, sy. 15; Türkiye Gazetesi Pazar İlâvesi, 27 Eylül 1992, sy. 25)
Kâinat Efendisi buyuruyorlar ki: " Kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz. Kavminin efendisi, kavmine hizmet edendir. Vatan sevgisi îmândandır. "
Lütfen, kulak veriniz!..
M. Hâlistin KUKUL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.