TUTKULAR HER GÜN TAZEDİR
Ben gökmavi tutkunuyum.
Gökmavi özümü, geçmişimi, geleceğimi anımsatır bana...Onun yönlendirici, kutlu erkiyle varlığımı duyar, algılarım.
Gökmavi erkin verdiği umuda, muştuya, mutluluğa yürümeyi, yaşamımı bezekleyen (SÜSLEYEN) bir utku (ZAFER) , bir zorunluluk, bir sorumluluk olarak duyarım. Tıpkı A.Hamdi TANPINAR’ın deyişi gibi
’ KÖKÜ BENDE BİR SARMAŞIK/ OLMUŞ DÜNYA SEZMEKTEYİM/ MAVİ, MASMAVİ BİR IŞIK/ ORTASINDA YÜZMEKTEYİM..’
Gökmaviyi, Türk ulusunun binlerce yıllık geçmişinde yaşadığı; ama yaşatmayı bir türlü başaramadığı yaman destanları... Uganı (GEÇMİŞİ) harmanlayıp usundan sildiği çetin boranları... geleceğinin kutsanmış öyküsü... aydınlığı olarak bilirim.
Gökmavi, bir arayışın devinimi olduğu gibi, kavrayış ve algılayışın da çabasıdır... Özünde tarum-arayı (TABİAT-DOĞA) , kendine özgü oğuşu(MEDENİYET-UYGARLIK) bulma, tanıma, yeniden kurma ereği yani, ülküsü olarak bilirim.
Gökmavi, gençkan yaşamın, dizginlenmesi zor bir yerinde, anbaşının (ALGILAMA-ANLAMA-İDRAK) , başlangıcında sarıp sarmalar duyguları, düşleri... Gökmavi bir kimlik, kişilik, ulusal duyarlılık olur sonradan sonraya... Dahası utkularla kutlu, geçmişin ve geleceğin muştucusu olur da, örüm örüm sarar benlikleri...
Gökmavi kutsanmıştır. O bir utku, umut, tutku olmuştur yüreklerde... Özünü sarmalamıştır gençliğin... Güzelliklerle donanmış, onurlandıran bir öykü olmuştur... Uçarsu (ÇAĞLAYAN-ŞELAL) gibi dizginsizce kendine kararken, yine kendi yaratır özverili Türk gençliğini bağrından duman duman...
Sonra, yılları birbiri ardına kattıkça; yaşamın harmanında dövüle dövüle... kutlu bir ülküyü, altın ışık bir geleceğe yol göstermenin, yönlendirmenin öncülüğünü üstlendiğini algılatır kişiye..İşte bu duygular, bu kendine dönüş, kendinde varoluş serüveninin adıdır Gökmavi tutku.
Gökmavi umut ve kut birikesidir (SENTEZİDİR) . Kendinde alıkoyan, kendinde yaratan, üreten ve kendini sosuza değin yaşatan... Bu birike, bu kut duygudaşlarına düşen... kararlılığın, özgüvenin, özveri ve direncin... Dahası acıların, işkencelerin, ölümlerin adıdır Gökmavi...
Ölmek! uçmağa(AHİRET-ÖTEKİ ALEM) ermek... çığrıklara (FERYAT-HAYKIRIŞ-ÇAĞRI) minnet, cana kaygı, tasa yoktur gökmavi umuda koşuda.
Ölüm müş! .. ne kaygı, ne tasa? Yaşamak kutlu bir görev. Ama, görev tutsaklık değildir zevklerin, toyların cümbüşüne...
Ölüm müş! Ne tasa? ...
Ay hergün şavkıyor. Taze ve diri...
Gülücükler dağıtıyor tarum-araya(DOĞA-TABİAT)
Şavkıması yakamoz oluyor yer-suda pır pır...
Yıldızlarsa dingin yansımalar içinde...aymaz balalar gibi...
Göz kırpıyor dört bir yana...
Ama karanlıklar bitmemecesine sürüyor...
Şu kör karanlıklar...
Ufku göremezsiniz, ama yine de tanın basmasını, algunun (EVREN) gün doğumu şölene girmesini beklersiniz ya, evecence...
Karanlıklar habire zorlar da gökmaviye ulaşmanın yollarını ararsınız ya...
Yüzyılları bu umud, duygu ve bu özlem arayışı içinde adımladık...Bir kez doğup apansız batan, karanlıklara gömülen altın ışığa türküler söyledik, destanlar yaktık... şiirler yazdık... okuduk dize dize...
Yaşam ne denli de kısa...?
Ugan (MAZİ-GEÇMİŞ ZAMAN) üstüste artıkça, umutlar ağladıkça... özlemler kor gibi dağladıkça yürekleri... Erdinileşir (DEĞİŞMEZ) oldu yanılgılarımız, yakınmalarımız, ahlarımız ve vahlarımız...
Ne önemi var bunların! !
Algu (EVREN) öyle onulmazlıklara gebe ki...
Bilinmezlerde ki kör karanlık ’GELİYORUM! ’ der de geliverir ansızın. Ertelemesi yoktur..
Açık bulduğu yerden ığlım ığlım sızar da, ancak kuşatıldığınızda anlarsınız, yurt iklimlerini kundakladığını...
Artık kana işkenceye, tutsaklığa yoldaşlık başlamıştır...
Bağımsızlık, egemenlik, özgürlük, demokrasi... Nedir ki bunlar? Kendini bilmeyen, kendini tanımayan kişiden, kendini sorgulaması, kendini kollayıp denetlemesi beklenir mi? Uslarını kiraya verenler, usun değerini, usun Tanrı kut’u olduğunu bilebilir mi?
Hoş! Bu kör karanlıkta oynaşan yarasaların, şakıyan baykuşların, rakseden kara tin’lerin senfonileri varsın çala-dursun...
Gökmavi kut yolcuları utku (ZAFER) umutlarını bir örtük ateş gömsünler içlerine...
Sessiz çığlıklarını bitimsiz karanlıklarda varsın yağıların (DÜŞMAN) , çaşıtların (HAİN-CASUS) şamataları bastırsın... Ne yazar! ?
Ay yine gülücükler dağıtacak...
Yldızlar yine körebe oynamayı sürdüreceklerdir, gecelerin koynunda...
Ve aymaz çocuklar gibi umursamazca...
Gökmavi bolluk, gökmavi umut, gökmavi yürek, sevgi,sevi derinliği ve aydınlığıdır ilkin. Sonra! destan, türkü,şiir... derinleşen yüceliktir alabildiğine...
Gökmavi utkulara (Zafer) koşullu savaştır. Bengisu’nun (Yaşamsuyu-Ab-ı hayat) yudum yudum içildiği...Bilgileşme, betigleşmedir (Yazılı anıt) de aynı zamanda...
Gökmavi onurdur. Yükselen derinlik, derinleşen yükseliştir.. Bağımsızlık, egemenlik, bilgelik, erk ve erektir...Balaların, balabanların omuzlarında nazar, kırk belikli ecelerimin süsü, bebelerimin beşiklerinde el uzatarak avuçlamak istediği ilk renktir... Ufuklarca sonsuzuk... Belleğini, bellengicini törelerin gösterdiği alabildiğine özgürlüktür...
Gökmavi düğün, toy, şölendir...Ama yüzyıllarca şölenliğini doyasıya giyememiş olan...
Gökmavi yaratılış ve türeyişe tutkudur. Çilekeşlerin, yağız delikanlılarımın, umut ve özlem bacımın özü, sözü... Çalab’ına (TANRI) uzanan eli, dili, duası ve sönmeyen imanının aydınlığıdır. O geçmişin kutlu armağanı, kutsanmış emaneti, O, geleceği ilmek ilmek örecek olan bir büyük öykünün adıdır.
Gökmavi hergün taze ve hergün diridir
KÖMEN-Haydar Okur