Dost Meclisi...
Dost Meclisi
Umumi görünüme sahip bir kahvehane. Malumunuz üzre masaları, sandalyeleri, tütün dumanı, okey takımı , iskambili ve tavşan kanı çayı. Çaycısı Torlak Kamil,müdavimleri Bezgin Yaşar, Bekçi Mırtaza, Beleşçi Metin, Bitirim Salim, üç beş yaşlısı Of Of Yahya Emmi, Dır Dır Bekir Dayı, birkaç delikanlısı Magirüs Rıza, Şıh Kamil, Solcu Cemal, Feylosof Recep, Deli Ali…
Nerden anlaşırlar, nasıl haber alırlar bilinmez kahvehane günün belli saatinde bunlarla dolar. Ekseri öğle ikindi arası. Günün en sıcak saati. Güneş tepede. Mızrak boyu inmiş. Bir tepsi gökyüzünde. Bu saatte gölge çöle su misali.
Torlak Kamil ekseri çayı tazeler. Dır Dır Bekir Dayının damak tadı kaldırmaz acımış çayı. O sevdi mi değme çay olur vesselam.
Delikanlılar televizyon altına süphaneke boncuğu gibi dizilirler. Kafaları yukarıda at yarışı takibi yaparlar. Arada yer yerinden oynar. Hadi kızım ayrıl da gel… Heyecandan birkaç sandalye devrilir, birkaç bardak kırılır, bu kargaşada çay dökülür, yananlar olur ama kimse aldırış etmez bu duruma.
Güneş tam tepede. Temmuz güneşiyle ortalık yanıp kavruluyor. Sokakta yaprak kımıldamıyor. Bu saatte kahve Fin hamamı gibi. Kahve içi curcuna.
Magirüs Rıza’nın keyfi yerinde. Istakada taşlar muntazam. Keyfi yerinde oluğu vakitler neşideler okur, mısralar dizer.
- Çay getir Torlak Kamil.
Çayından içmek ister canı Rıza’nın
Elinden alın şunu Bekçi Mırtaza’nın
Anlar dilinden Rıza bu ıstakanın
Heyyttt…. Demesiyle Mırtaza’nın ıstakasına okeyi çarpması bir oldu. Mırtazanın taşlar hallaç pamuğu gibi uçuştu masaya. Beleşçi Metin bu Partinin bitmesine pek sevinmedi ama son ele dönülürken taze bir çay istemişti zaten. Masaların olmazsa olmaz sineği.
Bezgin Yaşar yendi mi yenildi mi anlaşılmıyordu. Mütemadiyen bezgin.
Yenilen pehlivan güreşe doymaz misali Bekçi Mırtaza yeni oyunun taşlarını dizmeye başlayınca Beleşçi Metin’in gözleri ışıldadı.
Dır Dır Bekir Dayı konuşacak adam bulamamış kollarını dizlerin arasına aldığı bastonuna dayayıp etrafta olana bitene bakıyordu. Muzip çehreli, ak sakallı, kısa boylu, tatlı dillidir Bekir Dayı.
Of Of Yahya Emmi kapıyı açtı, girdi. Şapkasının altından başının üstüne koyduğu mendilin uçları sallanıyordu. Şapkayı eline aldı mendiliyle yüzünü sildi. Şöyle bir baktı içeri. Beli bükük, bastonlu lastik mesli ayakkabısıyla burnundan soluyan bir adam. Gene sinirli, heyheyleri üstünde oflaya puflaya girdi içeri.
Oturacak bir yer aradı.fırsattan istifade konuşacak adam arayan Dır Dır Bekir Dayı el attı.
Of Of Yahya Emmi:
-Evde karı dırdırı, burada Bekir dırdırı, gene adam bulamamış bana el sallıyor.
Selam verdi Bekri Dayı’nın karşısına oturdu.
Dır Dır Bekir Dayı:
-Hayırdır, bu ne hal gene ,az soluklan canın çıkacak Mirim.
Of Of Yahya Emmi:
-Hay canım çıksın da kurtulayım. Dur soluklanayım biraz, dur.
Köşe masadan durumu fark eden Bitirim Salim:
-Hazırla Yahya Emmimin ilacını Kamil. diye bir nara attı.
Yahya Emmi ayaklandı:
-Lan donuzun dölü, lan irmeni uşaa…
Tutmasalar yedi göbek silme sıvayacak.
At yarışı ahalisinden delikanlılar tuttular kolundan, oturttular sandalyesine amma of oflar ardı sıra. Mesele Bitirim Salim filan değildi. Ne zaman öyle oflaya puflaya gelse bilin ki Nemciye Halanın dırdırına dayanamamıştır.
Bekir dayı açtı meseleyi. Yoksa sakinleşeceği filan yok.
- Anlat açıl hele be azizim, anlat noldu gene.
Of of Yahya Emmi:
- Yahu şu yaşa geldi, gözü toprağa bakar oldu hala incik boncuk peşinde. Ye iç Allaaana dua et be kadın. Neymiş evin mıffaaanı yenilemek lazımmış, tabaklar çanaklar eskimiş, hurdaya verilirmişmiş. Ulen bende tabak çanak yenileyecek hal mı kaldı. Üç aylığın adı var kendi yok.
Dır Dır Bekir dayı anladı kimden bahsettiğini.
Of Of Yahya emmi kızı gelin edeyim, oğlanı evereyim derken kazanmıştı bu of ofları. Şimdi bir Köroğlu bir ayvaz diyecek ama Nemciye halanın hiç o taraklarda bezi yok. Her gün yeni bir şeyle çıkıyor Yahya emminin karşısına. Anlaşılan günün mevzuu buydu.
Dır Dır Bekir dayı:
-Neyse azizim hatun kısmısı yaşa başa bakmaz bu işler. Hele sen alırız tamam de, sav başından ne dalaşa gireyon, burnundan soluyon yahu. Yedisinde neyse yetmişinde odur onlar. Süs müs, sus pus… Bu kadar.
Of Of Yahya emmi:
- öyle mi deyon, susar mı alırsam len?
Dır Dır Bekir dayı:
- Susma mı susar helbet.
-
Of Of Yahya emmi:
- Nerden alıcan bu meredi. Var mı ucuzluk biyer bildiğin.
Dır Dır Bekir dayı:
- Var var sen caının sıkma hele, bizim hatunun uğrağı zücaciye var öte mahlede.
Of Of Yaşar emmi:
- Hay sen yaşa len.
Dır Dır Bekir dayı:
- Ahir ömründe neerek var şu sinire, alırız, tamam de sen.
Of Of Yaşar emmi:
- Hay ömrün uzasın len Bekir.
Beleşçi Metin’in ayaklanmasından Bekçi Mırtazaların partini bittiği anlaşılıyordu.
Magirüs Rıza:
- Ne o len Metin nere gideyon.
Beleşçi Metin:
- Eve yol çok Rıza gardaş, gideyom gayrı.
Bekçi Mırtaza:
- Torlak Kamil, gitme len Metin, para almıycaam burada yat bu gece dise, dinime imanıma yatan burada.
Magirüs Rıza:
- Avrat boşayacak seni gayrı len Metin. Bizden az görüyo yüzünü.
Beleşçi Metin kahveden çıkarken çayocağına yakın tarafta Solcu Cemal’in hararetli hararetli bir şeyler anlattığı etrafına toplanan üniversite öğrencilerinin çokluğundan belli oluyordu.
Solcu Cemal:
- Kesesini dolduran göbeğini kaşıyor arkadaşlar. Kimine akıdıyor, kimine bakıdıyor. Emperyalizm dene illetin kucağına düşmüşüz. Çıkar yol bellidir arkadaşlar.
Bu cümleleri kurarken kafası masaya yakındı, tedirgin, bir münadi gibi gür ses değil, tok fakat sessiz.
- “Yiyin efendiler yiyin bu han-ı pür-neva sizin
- Doyuncaya tıksırıncaya çatlayıncaya kadar yiyin.” diye serzenişte bulunmadı mı Fikret. Bakın “insanın insana kulluğuna son.” diyor Nazım Hikmet.
- Zenginden alan fakire veren, aramızda fark koymayan tek yoldur arkadaşlar sosyalizm.
Yan masada kulak kabartan Şıh Kamil söze karıştı:
- Senin dediğini benim dinin her sene yapıyor len Gavur Cemal, zehirleme çocukları.
Diğer masadan Feylosof Recep:
- “Bilim aydın kafaların işidir, ideoloji ise kafayı ipoteğe alır. İpotek altına alınmış ir kafanın yeni bir şey öğrenmesi ve üretmesi kabil değildir.” Dedi. Kafasını kaldırmadığı kitabını okurken.
Kafalar tekrar Solcu Cemal’e döndü. Sessiz nutkuna devam edecekti ki arka masadan emekli öğretmen Mustafa amca karıştı söze.
- Ah evlatlarım, kaç asırdır çekmediğimiz çile, yuvarlanmadığımız uçurum kalmadı. Üç kıtaya uzanan imparatorluğumuz büzüle büzüle el kadar kaldı. Öz vatanımızda parya durumuna düşüverdik ne olduğumuzu anlamadan. Çinliler “ küçük insanların gölgelerinin uzun olduğu yerde güneş batmak üzeredir.” der.
- Heyhat! Gençlerimiz ucuz işlerin peşinde koşar oldu. Necip milletimizin ümid-i istikbali sizlersiniz.
Bu konuşmaları kıtırdattığı simidi ve höpürdettiği çayı ile mahallelinin baktığı, beslediği Deli Ali gülümseyerek dinliyordu.
Birer bardak daha Torlak Kamil’in çayını içen Magirüs Rıza ile Bekçi Mırtaza hesabı ödedi.
“mahir dalgıçlar da vurgun yer “ tavrıyla yürüyen Bekçi Mırtaza’nın koluna giren Magirüs Rıza kapıyı çekip çıktılar. Yalnız bu oyunun acısını gece mesaide yakalayacağı anarşistlerden çıkaracağa benziyordu.
Solcu Cemal’in, Feylosof recep’in, Şıh Kamil’in masalarının arasından bir elinde kıtırdattığı simidi, diğerine elinde höpürdettiği çayı ile mahallenin Deli Ali’si konuşarak yürüdü:
Kim yaşarmış dünyayı
Veliler ve deliler
Bilerek veliler
Bilmeyerek deliler
Bunun dışındakiler
Yaşadıklarını zannederler…
25/02/2012
Fatih ZEYREK