- 688 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ENGİZİSYON MAHKEMELERİ
ENGİZİSYON MAHKEMELERİ
(Din Mahkemelerinin Anatomisi)
1945 yılından itibaren, Türk Tarihi ve Kültürü üzerinde yoğun bir yozlaştırma faaliyeti yürü-tülmektedir. Bu tarihte, Türkiye ile ABD arasında bir kültür anlaşması imzalanmış; bu anlaşma uyarınca Türk Tarih kitapları yabancı tarihçilerin tavsiyeleri doğrultusunda yazılarak eğitim müfredatına alınmıştır. Bunun sebeplerini biraz araştırıp, kafa yorduğumuzda şu ilginç tespit-lerde bulunabiliriz.
a-) Türk Dili’ni tahrip etmek: Yabancı kelimeler katılarak Türk Dili’ni yozlaştırmak. Bu yozlaş-tırma faaliyetleri, bir milleti millet yapan en önemli faktörlerden biri olan Ana Dilin kademeli olarak yabancılaştırılarak yok edilmesi sonucunu doğuracaktır. Son günlerde, televizyon ka-nallarında gözümüze sokulurcasına yapılan reklamlara dikkatle bakalım. Türkçe kelimeden çok yabancı kelimelerin havada uçuştuğunu göreceğiz. Yabancı kadın ve erkek mankenler, yabancı cümleler kurarak ürünlerin reklamlarını yapmaktadır. Bu demek oluyor ki; kültürel emperyalizm artık evlerimizin orta yerine kadar girmiş, dilimize ve kültürümüze musallat ol-muştur. İlgililer ise, boş laflarla havanda su dövmektedir!
b-) İslam Dini’ni tahrip etmek: Hıristiyan Dünyası’nın en belirgin amaçlarından biri, dünyayı Hıristiyanlaştırmak. Bunu başarabilmek için çok tehlikeli metotlar kullanmaktadır. İslam’ı iyi anlayamayan ve yaşayamayan Müslümanları hedef seçerek ve çeşitli vaatlerle aldatarak İs-lam’ı yeryüzünden silmek istemektedir.
c-) Türk Tarihini tahrip etmek: Türk Milleti, 10 bin yıllık bir maziye sahiptir. Avrupalı-Haçlı zihniyet, tarihin her döneminde değişik coğrafyalarda devletler ve medeniyetler kurmuş olan bu güçlü milleti asimile ederek tarih sahnesinden silmek istemektedir. Bunu başarmanın yolu olarak da Türk Eğitim sistemini kullanmaktadır. Ayrıca, yasalarımızda gedikler açarak esasın-da misyonerlik yapmayı planlayan Avrupalı-Haçlı zihniyet, vakıflar, dernekler, spor salonları, TV kanalları, radyolar, gazeteler, vakıf üniversiteleri açarak bu yozlaştırma hareketine hız kazandırmaktadır. Avrupalı-Haçlı zihniyet, Türk Tarihini ve İslam’ı her fırsatta kötü göstererek ve hatta hakaret ederek aşağılamakta; Avrupa tarihini, bilim adamlarını ve Avrupa sosyal hayatını Türk Milleti’ne ‘Medeniyet’ diye aktarmaya ve hatta genç zihinlere enjekte etmeye çalışmaktadır. Bunun adı Kültürel Emperyalizmdir.
d-) Türk Aile yapısını tahrip etmek: Türk Milleti, binlerce yıl güçlü aile yapısıyla ayakta kala-bilmiş, beylikler, devletler ve imparatorluklar kurmuştur. Tarihin her döneminde, bu güçlü milleti yok edebilmek için güçlü Haçlı Orduları oluşturulmuştur. Ama Haçlılar, savaşlarda mağ-lup olarak, haraç vererek savaş meydanlarından çekilmek zorunda kalmıştır. Dönemin Hıristi-yan din adamları, oluşturdukları konsüllerde, bu milleti yok etmenin yegâne yolunun aile bağ-larının ve dini duygularının yok edilmesi olduğunu dile getirmişlerdir. Bu bakımdan Türk de-ğerleri üzerinde oynanan oyunların esası Ortaçağa kadar uzanmaktadır, diyebiliriz. Millet ola-rak bizler, bu bozguncu oyunlara karşı uyanık olmak zorundayız. Aksi halde, tarihin aynasına baktığımızda kendi suratımız yerine salyaları akan, kan emen, milletleri sömüren, kimliksiz ve kişiliksiz suratları görmek zorunda kalırız.
Türk değerlerini aşağılayan, Hıristiyanlığı ve Avrupa sosyal yaşantısını medeniyet diye bize yutturmaya çalışan Avrupalının tarihine de dikkatle bakmak gerekir. Tarafsız bir zihniyetle bu çalışmayı yaptığımızda şu korkunç fotoğrafları göreceğiz.
Çivili sandalyeler, parmak ve dil koparmak için kullanılan kerpetenler, ölüm palaskaları muha-lifleri susturmak için yaşadığımız çağda kullanılan işkence enstrümanlarındandır. Ancak bu işkence metotlarının tarihçesine indiğimizde, bu işkence metotlarının Ortaçağ’da Katolik Kili-sesi’nin kurduğu Engizisyon Mahkemelerinin metotları olduğunu göreceğiz.
Engizisyon Mahkemeleri denildiğinde; araştıran kişilerin aklına hemen şu isimler gelecektir. Galileo ve Gordano Bruno! Galileo, döneminin bilim adamıydı. Ortaya koyduğu bilimsel çalış-malar Katolik Kilisesi’nin menfaatlerine ters düşüyordu. O dönemlerde Papanın söylediği hiç-bir söz tartışılamıyordu. Her sözü doğru ve bilimseldi! Galileo, 1633 yılında Engizisyon Mah-kemesine çıkarıldı. Ya düşündüğü gibi konuşacak, ya da bilimsel çalışmalarından çark edip Engizisyon Mahkemesi’ne baş eğecekti. Galileo’nun mahkeme önünde söyleyeceği sözler me-rakla bekleniyordu. Galileo: “Ben, Güneş evrenin merkezindedir dediğim için yargılanıyorum ve bu tür aykırı görüşleri nefretle kınıyorum, lanetliyorum. Aynı zamanda Kutsal Katolik Kilise-si’ne yapılan tüm yanlışları da…”
69 yaşındaki bilim adamı, kendisi gibi Güneşi merkez kabul eden görüşü savunanlardan Gordano Bruno’nun kazığa bağlanıp yakılmasından sonra pek kahramanca davranamamıştı; ama yine de bugün Engizisyon Mahkemesi denilince ilk akla gelen Galileo olmaktadır. Kendi tarihleriyle yüzleşen Papa, 2000 yılında bin yıl kutlamaları vesilesiyle Engizisyon Mahkemeleri tarafından hunharca katledilen bilim adamlarını hatırlatıp, bu insanlık dışı uygulamalardan dolayı Vatikan adına özür dilemiştir.
Ortaçağ Engizisyon Mahkemesi: 1231 yılında, Valdensesler ve Katharlar isimli kişiler, engizis-yon mahkemelerinin tüm öğretilerine baş kaldırmıştır. Bu tür suçların infazı için aynı yıl içinde Papa IX. Gregorius, engizisyon mahkemesini kurmuştur.
İspanya Engizisyonu Mahkemesi: İspanya Kraliçesi I. Isabella’nın çabaları sonucunda Papa IV. Siktus tarafından 1486 yılında kurulmuştur. Bu mahkeme, Müslümanların ve Yahudilerin Hıristiyanlığa geçmesini sağlamak amacıyla kurulmuştur. Ancak mahkemenin ağır baskısına dayanamayan Müslümanlar ve Yahudiler 1492 yılından itibaren İspanya’yı terk etmek zorun-da kalmıştır.
Papalar, katı kurallardan bunalan halkı sakinleştirmek için kiliselerde halk ile bir araya gelerek telkinlerde bulunmuşlardır. Esas amaç ise kiliseye doluşan insanların güvenini kazanıp, muh-birlik müessesesinin oluşmasını temin etmekti. Suçlular, işlediği suçlardan dolayı bir ay içinde pişmanlık duyar, af dilerse affedilirdi. Aksi halde kendisine dava açılır ve cezası infaz edilirdi. İhbarcılar ise mahkeme tarafından korunur ve gizlenirdi. Ancak mahkeme, iftiraların ve iddia-ların çokluğundan dolayı muhbirlerin iddialarını derinlemesine takip eder, suçu sabit bulun-duktan sonra uygulamaya koyardı.
Günümüz Avrupa hukuk sisteminde bile Roma Hukuk Sistemi’nin tesirleri bulunmaktadır. Or-taçağda 14. yüzyıl öncesinde ağır işkenceler yapılmıyordu; ancak 14. yüzyıl sonlarına doğru Roma Hukuk Sistemi kabul edilerek kurumsallaştı. Roma Hukuk Sistemi, katı ve acımasızdı. En ufak eleştiri ve öneriyi başkaldırı olarak görür ve cezalandırırdı. Bu çağda Roma Hukuk Sistemi’ni uygulayan Engizisyon Mahkemesi, pek çok bilim adamını ve düşünürü cezalandır-mıştır. İşte suçlu ilan edilip cezalandırılan o kişilerden bazıları:
a-) Roger Bocan (1220-1292)
Büyük Britanya İmparatorluğu döneminde yaşamıştır. Bilimde deney yöntemini savunan Kelt bilim adamı, Ortaçağ bilim adamlarındandır. Merceği bularak tarihteki yerini almıştır. Fransisken öğretilerini eleştirdiği için mahkeme tarafından 15 yıl hapse mahkûm edilmiştir.
b-) Ockhamlı William (1285-1347)
İngiliz Filozof, varlık konusundaki yalınlık ve tutumluluk ilkesiyle ünlenmiştir. “Nesneler, zo-runlu olanlar dışında çoğaltılmalıdır” sözü, “Ockham’ın Usturası” şeklinde adlandırılmıştır. Pa-palığa karşı imparatorluğu savunmanın ve desteklemenin Kutsal Kitap İncil’e uygun olduğunu söylemiş; din karşıtı bu söylemi sonucunda da Engizisyon Mahkemesi tarafından hapisle ceza-landırılmıştır. Ancak bir yolunu bularak Münih’e kaçmayı başarmıştır.
c-) Giardano Bruno (1548-1600)
İtalyan Filozof, Kopernik’in tezlerini savunmuştur. Evrende, dünyadan başka pek çok gezege-nin bulunduğunu söylemesi dine aykırı görüş olarak değerlendirildi ve Engizisyon Mahkemesi tarafından Roma’da önce kazığa bağlandı ve sonra da diri diri yakılarak infaz edildi.
Toparlayacak olursak;
Türk Milleti’nin geçmişini, kültürünü ve dinini kötüleyen ve hatta hakaretler yağdırıp, Batı Me-deniyeti diye cilalanıp, parlatılarak gözlerimize sokulan Avrupa’nın geçmişi görüldüğü üzere pek de iç açıcı değildir. Avrupalının bu geçmişine baktığımızda din mahkemeleri, bilim adam-larını ve felsefecileri hiç acımadan katledebilmiştir. Ayrıca Ortaçağ Avrupa’sında, gösterişli ve güzel kadınlara ‘büyücü’ gözü ile bakılmış; Engizisyon Mahkemeli tarafından yakılarak infaz edilmiştir. Bu demek oluyor ki, Avrupa Devletleri de yenilenmeye, ilim ve keşif yapmaya o dönemlerde kapalıydı. Avrupalı insanlar, bir avuç papanın ve kilisenin tahakkümü altında inli-yor, hür düşünceler ortaya konulamıyor ve ilmi araştırmalar yapılamıyorlardı. Şayet bir tercih yapılacak ise; tarafsız bir düşünceyle önce kendi kültürümüzü ve medeniyetimizi analiz etme-li, sonra da Avrupa kültürünü ve medeniyetini analiz etmeliyiz. Ancak bunu yaptığımızda ara-daki farkı net olarak görebiliriz.
Halit DURUCAN
27.02.2012
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.