- 975 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
-ADI SENSİZLİKTİ-
Başımı yaslayacak oldum ışıklar kapanırken sinema salonunda. O anda başımın boşluğa eğildiğini fark ettim. Boştu. Sen yoktun boşluk vardı. Yalnızlık oturuyordu diyecek oluyorum ama diyemiyorum. Çünkü yalnızlık hiç kimsenin olmamasıydı kitapların boş bırakılan köşelerinde yaptığım betimlemelerde. Biri vardı bu sefer. Ama yanıma değildi. Biri vardı hayallerimde, kalbimi dolduran, yaşama sebebim olacak kadar bana kendini sevdirmeyi başarmış biri vardı. O da sendin. Fakat yoktun. Sensizlik vardı aslında sol yanımda. Boş koltukta oturan yalnızlık sensizliğin ruhuma getirdiği bir yalnızlıktı. Farklıydı.
Bir şeylerin eksildiğinin somut göstergesiydi. Gözyaşlarının neden döküldüğünün nedeniydi. En çokta bilet gişesinin önüne durduğumda "bir kişi" demekti canımı yakan sensizliğe dair sarf ettiğim cümleler arasında. Kalbimdeki aşk cinayetinin otopsi raporuydu bu sözcük zümresi. Dudaklarım titremişti bu sözcük grubunu söylerken. Alışmıştım iki kişi demeye. Alışmıştı parmaklarım iki bilet tutmaya. Alışmıştım biletini uzatırken yanlışlıkla da olsa eline dokunmaya. Fakat bu gün farklıydı. Sensizlik bir ayıp gibi vuruyordu yüzüme. Acıyordu canım her sensizliğin karşıma çıkardığı somut unsurda. Fark etmiştim ki sensizlik artık zihnimdeki soyut savaştan somut unsurlara dönüşüyordu. Bir bıçak gibi keskindi bunlar. Kalbimi yaralıyordu. Hayallerimi yaralıyordu. Kan kaybediyordum.
Sinema çıkışında gözlerine bakıp ta gülümseyeceğim insanın olmayışı derinden yıkmıştı. Sen olurdun bu insan hep. artık geri dönüşünün olmadığı bir yalnızlık koyuna sürgün edildiğimi anlamıştım iyice. İyiden iyiye olmayışını hissediyordum. Hissetmem sansam da koca şehrin her köşesinde bir anımız vardı ve sensizlikte bunlar bir bir zihnimin sahiline vuruyordu. Gittiğim sinemadaki oturduğum koltuk numarasından tut ta, otobüs bekleme dakikalarında yüzüme esen melteme kadar her şey seni hatırlatıyordu. Hatta bazen alacakaranlıkta yürürken bir karış ötem de aniden yanan sokak lambası bile bir anıyı gün yüzüne çıkarıyordu zihnimin ücralarından çıkarıp. Canım acıyordu sensizlikle dolup taşan dakikalarda. Saniyelerin senin sesinle dolmaması sensizliğin getirdiği yalnızlığı yüzüme vuruyordu ayıp gibi.
Nereye adımı atsam senden yoksunlukla karışık yalnızlık çıkıyordu karşıma. Elimi kaldırsam yalnızlık, dudaklarımı kıpırdatsam yalnızlık, dedim ya başımı yaslayacak olduğumda bile yalnızlıkla yâda bir başka deyişle sensizliğin ruhuma getirdiği yalnızlıkla karşılaşıyordum. Anlamıştım bundan böyle hayatımda sen yoktun. Bundan böyle ben dönüşü olmayan yalnızlık koyuna sürgün edilmiştim. Artık hayatımın geri kalanında sen değil de senin olmayışının ruhumdaki meşakkatli hisleri olacaktı. Sen değil de senden yoksun kalmışlığın özlemi olacaktı. Ama hepsinin ortak bir adı vardı. Hislerimin, senden yoksun kalınmışlığın ve sensiz geçen seyahatlerin bir adı vardı. Adı sensizlikti.
Yunus Emre Öksüz.