- 492 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KADIKÖY İSTİMBOTUNDA ÖPTÜĞÜM KIZ
Bilmem kaç sefer sayılı Kadıköy istimbotunun tepesindeyim. Yanımda pamuk gibi yumuşak bir kız var. Buram buram nane kokulu. Daha heyecanımı kaybetmediğim günlerdi. Bu kız ağladığı zaman bombeleşmiş gözyaşı damlacıklarına vuran ışık, altın sarısı bir renk oluyordu. Bir süre sonra da bir gökkuşağı. -Küçük küçük adamlar görüyorum- diyordu bana böyle zamanlarda. ’Hah! işte tamam. Onlar gökkuşağının dibinde altın dolu kazanlarını korumaya çalışan cüce leprikanlar. Korkma onlardan. Korkma ve bana mandalina soy. Çünkü ben seni bana mandalina soyarken seviyorum.’
Neden aklımdasın hep? Niye rüyalarımdasın? Çıkmış gitmiş olman gerekmez miydi? Hayatımda kimseden af dilememişken senden neden diliyorum? Aslında bana sorulacak öylesine çok soru var ki, bazen yetişemiyorum aklım duruyor. Tek başıma yapamıyorum.
Sesin hala kulaklarımda ve hala naneli bir tat var ağzımda. Son zamanlarda hep parçalı bulutlu bir gece geçiriyorum. Ay’ı bir görüyorum bir kayboluyor. Işık med-cezirleri yaşıyorum. Yokluk ve varlık gibi. Artık çaydanlığın kaynerken çıkardığı tiz sesten bile korkar oldum. Çünkü evde hep karanlıkta oturuyorum.
İlk defa göbek deliğini gördüğüm o Kadıköy istimbotun da öpmüştüm seni. Güldüğünde yanağında çıkan çukurluklara dolmak istemiştim. Adı neydi onların? Sevgili çukuru mu? Evet oydu işte, ilk onları öpmüştüm. Sonra dudaklarını. Birbirimize mi yapışmıştık? Sıcak mıydı? Burnumu sana dayayıp ölümüne koklamıştım. Çok susamıştım.
-Ne sarhoş ne de ayık bir hal varya, işte en güzeli öyle yaşamak diyorum sana anlamıyor musun?
- Sen delisin?
- Neden?
- Çünkü aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar bekliyorsun.
- Kötü mü?
- Bilmem öyle gibi, değil mi?
- Yapma allahaşkına! Neresi kötü. En azından gerçekliğe verilecek bir cevabım var benim. En keyif veren yeri de ne biliyor musun? Bunu benden başkası bilmiyor. Sen ruhuna ve egolarına gereğinden fazla değer veriyorsun ve bu yüzden beni anlayamıyorsun. Zamanı gelmedi mi ruhunun buhranlarını berteraf etmenin?
- Yapamıyorum Öykü. Yapamıyorum işte. Seninle veya sensiz...
- Sana bir sanattan söz etmiştim; ’denetlenen delilik.’ Haklısın ben deliyim. Herşeyin ayrılmaz bir parçası olarak kalmaya çalışırken aynı zamanda herşeyden de ayrı olmaya çalışıyorum. İnce ince düşünülmüş bir yöntem. Ama dedimya öyle iyi yapılmalı ki kimse farkına varmamalı. Deliliğin keyfi ve hafifliği bana bahşedilmiş bir gerçeklik aslında. Delirmediğin için üzülmelisin. Ve delirmediğin için yapamadığını düşünüyorsun. Biraz daha benim yanımda kalırsan sana deliliğin inceliklerini öğretebilirim.
- Sen bir budalasın. Hayatın anlamı ne peki?
- Şaka yapıyorsun değil mi? 2000 senedir cevaplanamayan bir sorunun yanıtını benden, kalan 10 dakikalık istimbot yolculuğumuz da mı istiyorsun?
- Dene.
- Peki o zaman sığlıkla deneyelim. Yargılanmak istemiyorum. Hayvanlar 3 temel prensip üzerine yaşarlar. Peki kabul; üreme,beslenme ve barınma. Ben hayatın da bu prensipler üzerine kurulduğuna inanıyorum. Düşünebilmemiz mi bizi farklı kılan? Sadece medeniyetleşme, sosyal baskılar veya tabular yüzünden ilkelliğimiz geri plana atılmış durumda. Bunu ortaya çıkardığın zaman da zaten toplum tarafından dışlanma eğilimine sokuluyorsun. Kabul edelim hepimiz ilkeliz. İnsanların elinden temel ihtiyaçlarını alırsan nasıl da herkesin kolayca ilkelleşeceğini görürsün. İhtiyaçlarımızı karşılayabilmek için sosyalleştik hepsi bu. Yerken ilkeliz, sevişirken ilkeliz, konuşurken ve düşünürken de ilkeliz. Ama bana soracak olursan asıl gaye cinselliktir. Genel olarak insanlar bir sonra ki nesle gen aktarımı konusunda konuşlandırılmış ve doğasından gelen bir istekle donatılmış durumda. Dikkatle bakmanı istiyorum. Tarih boyunca herşey; savaşlar, hırslar, görülme çabaları, cinayetler, hırsızlıklar cinsellikten dolayı cıkmıştır. Evet beslenme ihtiyacından dolayı da olmuştur ama beslenip güçlü olup çiftleşmektir aslında aslolan ve sonraki nesle aktarımdır gerçek olan. Genlerimiz bize bunu söyler. Aynı şekilde barınma da bu istekten gelmiştir. Hayatta kalma içgüdüsü. Barınıp hayatta kalıp neslini aktarabilmek... Bilmiyorum belki de beklediğin cevap, yaklaşım bu değildi sevgilim ama üzerinde düşününce bana hak vereceksin biliyorum. Hepimiz ilkeliz emin ol. Sen de, ben de... bastırılmış duygularımız öylesine fazla ki, ne zaman ne şekilde ortaya çıkıcağını bile bilmiyorsun. Seni aldattığımda mı, en yakınını kaybettiğinde mi? Aç kaldığında mı yoksa tecavüze uğradığında mı? Sınırların ne? Ne kadar sinirlenebilirsin? Ne kadar vahşileşebilirsin? Öldürebilir misin? Ne kadar ilkel olabilirsin? Ölüm sınırı ilkelliğin başlangıcıdır aslında.
Şu çay dağıtan saçları ağarmış yaşlı adama bak. Görüyor musun? Sence hayatta ki amacı ne? Kitap yazmak? Kanserin çaresini bulmak? Öğrenmek? Hiçbiri değil, sende görüyorsun. Tek amacı yaşamak ve yaşatmak. Bunun için de para kazanmak. Ailesini geçindirebilmek. Para kazandığı ve ailesine bakabildiği sürece sorun yok. Hiçbir şeye karışmayacağı kesin gibi. İtiraz bile etmez. Çocuklarına iyi bir gelecek hazırlamak zorunda. Genlerini koruma içgüdüsü... Ya elinden herşeyi alırsan... Düşün? Neler yapar? Neler yapabilir? İlkellik bu denli ince bir çizginin üzerinde işte. Eskiden mağaraların arasında mücadele vardı, şimdi ise taş binaların. Şuan arabayı icat etmek ile eski çağlarda tekerleği bulmak arasında hiçbir fark yok aslında. Sadece dünya daha çok kalabalıklaştı ve zevkine daha düşkün oldu.
Ben niye olmuşum ? Bilmem belki de gerçekten bir amacım yoktur. Ömrümü çalışarak, görmeyerek, katmayarak, hizmet ederek geçirir ve ölür, toprak olur giderim. Bakma aslında şu negatiflikte bile yaşamın temel prensiplerine dokunan bir durum var. Gübre oluyorum fena mı? İşe yaradığımız için sevinmeliyiz. Daha çok iz bırakmayı öğrendiğimiz gün cevaba daha da yaklaşacağımıza inanıyorum. Hayatın anlamından öte bazen nasıl hareket edebildiğimize, canlılığa bile şaşırıyorum. Bu arada geldik galiba.
- Biraz daha duralım.
- Havayı sevmeni de seviyorum senin.
- Ben de beni sevmeni seviyorum.
- ....
- Beni öpsene.
- ....
-Mandalina soyucam sana bugün.
- Umarım yalnız ölmeyiz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.