- 2130 Okunma
- 17 Yorum
- 0 Beğeni
Sacayağındaki Tılsım
İnsanlığın kâinatı bereketlendiren yanı, birliğin avuçlarında çıkardıkları tek sesin kumaşında saklıdır. Yalnızlığın zengin duruşuna insanların geçici molaları eşlik eder. Bu molalar sürekliliği takip ettiğinde asıl sorun başlar. Yalnızlığın eteklerine yapışan toplumlarda sosyal huzurun kıyılarından uzak nesiller yetişir! Ve devamında sûni resimler yapan, inanç fırçası ve umut fırçası eprimiş bir gelecek bekler yaşamı.
Kısır düşünce yapılarının insanları birbirinden uzaklaştıran sonuçları, her basamakta tökezleyen bir toplum tablosu çizer geleceğe. Sağlıksız toplumların içindeki en büyük yara birbirlerine güvenmeyen, birbirlerinin başarısından mutlu olmayan bireylerin oluşturduğu yaradır. İnsan ruhunda bıraktığı iz ile bir muamma inşasının temellerini oluşturan bu karmaşa, iyileşmeyi takip etmeyen bir rotanın kayıp tedavisi olur zamanla.
Sağlıklı bir toplumun temelleri elbette eğitim kurumlarında atılır. Öğretmen, öğrenci ve veli işbirliğinin kusursuz kulaçlarındadır başarının ve geleceğin anahtarı. Bilginin kuluçka dönemindeki ilköğretimlerde sosyal zenginliğin öğrenciye kattığı anlam, emekleyen bir bebeğe yürümesi için elinden tutan annenin şefkatindeki anlamın yoldaşı gibidir. Bir de yürümeyi öğrenen bebeğin güzergâhındaki ortamı tehlikesiz hale getirerek ona cesaret vermek çabasıdır! Eğitim kurumlarındaki sevgi, disiplin ve şefkat anlayışı onlara sağlanacak en güvenli yol haritasıdır. Bu anlayışın surlarını veli ve öğretmen kompozisyonundaki ince çizgi belirler. Surları sağlam olan kale, bilgi şehrini kurarken daha kendinden emin ve ufkunu daha geniş tutan bilge derinlikler doğurur…
Niğde Gazi İlköğretim bu anlamdaki düşüncelerimi destekleyen, bu bağlamda birçok pozitif oluşuma imza atan örnek bir okul. Yılların bana kattığı tecrübe, sacayağı dedikleri o üçlü sistemin eğitimdeki en önemli şifre olduğunu göstermesidir. Öğretmen, öğrenci ve veli işbirliği… Bu tılsımlı birlikteliği oluşturan ortama destek sağlayan en önemli hareketse elbette okul müdürünün insanüstü inanç çabasıdır…
Neye inanmak? Akademik başarı ve sosyal başarının ayrılmaz bir ikili oluşuna inanmak. Değerli müdürümüz okula sağladığı farklı sosyal etkinlikler ile bu anlamdaki düşüncesini görsel olarak da destekleyerek söylenilenlerin sadece lafta kalmadığının sesini duyurmuştur. Ödüllendirme sistemi. Ve pek tabii ki akademik başarının aynası olan eğitim şartlarının oluşması adına sıkı bir disiplin süreci. Ömrü boyunca ailesi ve toplum tarafından ödüllendirilmeyen insanların ruhlarındaki deprem ölene dek onların içinde bir enkaz yaratır ve yüreklerindeki tozlu camın arkasından bakarlar yaşama!... Bu sistemi oturtmak içinse yaptıkları ve yapacaklarının arasındaki köprüde kullanılacak olan hammaddenin, geleceğe yansıyacak parçaların tam yerini bulmasıyla mümkündür. Okul yöneticisinin çizdiği yol, öğrenci ve velinin katılımındaki güven bahçesinde ekili olacaktır. Dolayısıyla hep birlikte katkı sağlanarak yapılan bu ekim, hasat zamanında yüzleri güldürecek olan berekettir!...
Okulumuzun bir huzur evi ziyaretinde tanımıştım gözlerinde kendi ölmeden hayallerini öldüren yaşlı amcayı. Öğrenciler ve velilerimizin insani coşkusuna ne kadar eşlik etmek istese de kirpiklerindeki acıyı benden saklayamamıştı! Ve bir öğrencinin onun yanına yaklaşıp “bir parça umut içer misiniz amcacığım” der gibi ona bakması! Okul öğrencilerimizin gelecekteki hikâyelerine katacakları önemli bir anıydı. Saygıyı, hürmeti, geçmişlerini geleceklerindeki erdem ile koruyacaklarını anlamışlardı o gün.
Bir çocuk düşünün, okul kütüphanesine destek sağlamak amacı ile evindeki kitaplıkta sadece birkaç tane olan kitaplarının hepsini toparlayıp hiç düşünmeden okuluna armağan etmesi. Bunu yaparken kitaplığının tamamen boşalmasına rağmen yüreğinin zenginleştiğini fark edecek kadar bilinçli olması. Ve bu bilincin tam göbeğine başka çocuklar ile en değerlisini paylaşmasının en insani renk olduğunu keşfetmesi.
Başka bir çocuk düşünün, arkadaşının ayağındaki eski ayakkabıyı fark edip öğretmeni ile iletişim haline geçerek arkadaşları arasında para toplayıp ona bir ayakkabı armağan etme coşkusu. Şimdiki sûni yaşamlara rağmen hâlâ kendinden başkasını da düşünebilen bireylerin olduğunu ispat etme çabası belki de!...
Sonra başka bir çocuk düşünün, merdivenlerde bulduğu kâğıt parayı hiç düşünmeden “müdür öğretmenim merdivenlerde bir arkadaşımız parasını düşürmüş” diyerek getirmesi. Ve kirpiklerine astığı o paha biçilmez coşkuyu vefa ve onurlu bir davranış rengiyle birleştirmesi.
Ve bir öğretmen düşünün, öğrencilerinin o kocaman yüreklerine girip bir köy okulu için yardım toplayarak o köydeki; gözlerine yaşamın ağırlığı çökmüş miniklere rengârenk düşler ektiğini. Yeryüzündeki paylaşılamayan topraklar için birbirlerini yiyen insanlığa inat, çocukların cesaret ve sevgiyi arşınlayan yüreklerindeki dayanışmanın adıydı belki de bu hareket! Bu tür sosyal etkinlikler eğitimdeki demirbaş seferlerimizdir aslında.
Bu anlamlı kıpırtıların içinde velilerin “vefa mozaiği” diye anlamlandırdığımız koşturmaları da eklenince bir eğitim kurumunda görülmesi gereken en güzel tablo oluşmaktadır. Asıl sorun aslında burada başlıyor. Velilerin bu anlamdaki coşkuya eşlik etmemesi sacayağındaki aksak olan yönü ortaya çıkartıyor! Düşünün; güneş göğüyle barışık, toprak buğdayları ile dost, ama yağmurlar bulutlara küs! Yani birinin eksikliği hepsinin görevini etkiliyor. Hiyerarşi, bir sistemin haritasını gösteren asıl olgudur. Bu olgudaki tek aksama bir bütünü sancılı kusurlara itebilecek bir tehdittir.
Sahi!... Siz en son ne zaman çocuğunuzun okuluna gidip “ geleceğe yatırım yolculuğu için hazırlıkta ben de varım” dediniz?
Mehtap ALTAN
16.02.2012
YORUMLAR
" Başka bir çocuk düşünün, arkadaşının ayağındaki eski ayakkabıyı fark edip öğretmeni ile iletişim haline geçerek arkadaşları arasında para toplayıp ona bir ayakkabı armağan etme coşkusu "
O mâsum hallerin devamı ya da kesintiye uğramasının müsebbib (ler) i kim ve ne acaba?
En değerli varlıklarımıza yaptığımız yatırım genel yatırımlarımızın içinde ne kadar yer tutuyor?
Yanlış birilerinin sâhip çıkmaması için mutlaka sâhip çıkmamız ve bahsettiğiniz o dengenin kurulması adına üzerimize düşeni yapmak sanırım en önemli vazifemizdir.
Teşekkürler Mehtap Hanım.
Mehtap ALTAN
Onlara sahip çıkmamız demek geleceğe sahip çıkmamız demektir...
Teşekkürler Oflu Hocam...
Hayatın getirdiği koşturma içinde ve kendimiz ve yakın çevremizle ilgilenirken ne çok es geçmelerimiz var...
Görmüyor-farkında olmuyor yahut görmezlikten geliyoruz. Ne çok dalıyoruz kendi dünyamıza.
İnsanlıktan, insan olmaktan bahsederken hatta yetmez gibi şikayet ederken insansızlıktan, eleştirirken değersizlikleri ne çok duyarsız olabiliyoruz/kalabiliyoruz etrafımıza-etrafımızdakilere, olaylara, bizden başkalarına...
İnsan, anne-baba olmanın gereklerini, yapıp-yapmadıklarımızı tokat gibi yüze vurup, sallayan, sarsan; düşündüren, hatırlamamız-yapılması gerekenleri hatırlatan bir yazıydı.
Teşekkürler değerli paylaşımınız için Sevgili 'Şair' 'Yazar'ım(ız).
Sizi okumak tarafımca her daim ayrıcalık.
Daim sevgiyle...
Mehtap ALTAN
Teşekürler Sevgili Sera...
bu kalemdeki giz....sevgi...hoşgörü...birikim....insan sevgisi....emeğe saygı...dürüstlük....onur...katmer katmerdir...bu sitenin olmazsa olmazlarındandır....sayfanda eşsiz güzellikler ve büyük erdemler gördük....can iyiki buradasın iyiki yazıyorsun...saygılar sevgiler...
Mehtap ALTAN
Söyledikleriniz emin olun edebi dünyanın kumsalında kalemini büyüten yüreğini besleyen herkes için geçerli...
Saygım ve sevgimle...
Etkileyici bir sesleniş. Anlatım tekniğin de bu tür çalışmalarda olması gerektiği gibi. Anlamı olan, misyon yüklenen çalışmaları ayrı bir ilgiyle okumaya çalışıyorum. Kısaca yine başarılısın.
Kutluyorum.
Mehtap ALTAN
Teşekkürler Aynur...
Sevgili Mehtap.
Bizler doğduk, büyümeğe çalıştık, (büyürken kaçımızın eline kitap verildi bilemem) öyle böyle büyüdük. Okul müfredâtı dışında hangimize birkaç kitap alındı, hangimiz küçük yaşta şairleri, yazarları tanıyabildik ?
Hangi aile, okul müdürünün karşına rahatlıkla çıkıp; benim çocuğum sizin şu oğretmeninizden memnun değil, ama bu öğretmenin sınıfında okursa çocuğumun geleceği farklı olur diyebildi ?
Kaç ailenin evinde en çok kitap var ?
ve diyelim ki en çok kitap var... sorun bakalım nerede duruyor, kolilerde mi yoksa tozlu raflarda mı ?
Bir arkadaşımızın eleştirisini okudum araştırdım. Şöyle bir yazıydı " Av.n katologları okuduğumuz kadar bile kitap okumuyoruz. Ne diyebilirim "Bravo bizlere."
Her zaman yaz, okuyalım. SEVGİMLE.
Mehtap ALTAN
Cevaplarsa kitapların bir köşesinde keşfedilmeyi bekliyor...
Teşekkürler martılarımın anaç yansıması...
Ve bir yazar düşünün sanal edebiyat sitelerin birinde
bir gazetenin köşe yazısı titizliği ile okuyucusunu silkeleyen
ne çok şeyin farkında değiliz ne çok şeyi irdelemiyoruz düşünmüyoruz dedirten
içimize umut yeşerten gerçekten böyle insanlar eğitmenler öğrenciler kaldımı dedirten..
Çocukları küçük olanlar için anlamlı yol gösterici daha orta yaşlılarımız için şu kafamı kumdan çıkarayım gözlerimi aptal dizilerden geleceğimize çevireyim dedirten..
Çok vahim bir taployu küçük nüanslarla renklendirip şenlendirip evet evet güzel yürekler bilinçli beyinler oldukça hala umut var dedirten bu paylaşımı kutluyorum..
Takdirlerimle Mehtap hanım
Mehtap ALTAN
Çok teşekkür ederim Sevgili Nilgün Arıkan...
Olağan zamanlarda çoğu zaman düşünmediğimiz düşünsek de adam sendecilik yapıp ötelediğimiz bir konuyu yüzümüze vuruyor yazı..
Ve çocuklarımızın sorunlu/değilde sorumluluk yüklü birer birey ve topluma yararlı birer insan olması için ebeveyn olarak yapmamız gereken şeyleri ne kadar yüzeysel düşünüp irdelemediğimizi birilerinin elini taşın altına sokarken bizlerin seyirci olamıyacağımızı böyle bir lüksümüzün olmadığını düşündürüyor yazar ki;ben düşündüm
Ve yazı baştan sona haklı..
Tebrik ederim sevgili Mehtap
Emeğine
Yüreğine sağlık
Sevgimle...
yine çok başarılı bir çalışmaydı..
sevgili mehtap gönülden tebrik ederim..
olması gerekenleri öyle güzel kelimelerin arasında büyütmüşsünüz ki..
dönemin birinde okul veleybol takımında babasından gizli maçlara giden bir küçük çocuk canlandı gözümde..
yıllar önceydi..
ailelere o kadar çok iş düşüyorki..
ah keşke bunun farkında olabilseler..
sevgilerimle..
güzel dost.
Mehtap ALTAN
sevgimle...
" Akademik başarı ve sosyal başarının ayrılmaz bir ikili oluşuna inanmak" gerçek aydınlığa açılan kapının anahtarı işte bu cümlede yatmakta.Bu inancın ameli planda tezahüründe kökleri sağlam,dalları bütün beşeriyeti kuşatacak bir medeniyetin güneşi yeniden doğacaktır...Teşekkürler sevgili kalem...
Mehtap ALTAN
Teşekkürler değerli kalem...
Bugünlerde okuduğum en güzel, en pozitif ,
en umut dolu yazıydı. Yazar, şair (yani edabiyat) etrafına duyarlı olmalı,toplumsal sorunları toplumsal konuları da ele almalı ve bunlara çözümler öneriler getirmelidir .
Ne güzel ve ne haklısın...
Tebrikler
Saygılar/Sevgiler
Sinem Ilgın Omay tarafından 2/20/2012 1:41:07 PM zamanında düzenlenmiştir.
Mehtap ALTAN
Herkes payına düşeni alırsa emin ol sevgili nûn hayat çok daha kolay ve kaliteli yaşanacak...
Sevgimle...
Mehtap ALTAN
Herkes payına düşeni alırsa emin ol sevgili nûn hayat çok daha kolay ve kaliteli yaşanacak...
Sevgimle...
Merhaba Mehtap Hanım,
İlk sözüm şu. "Oh be...Mehtap Hanımdan kolay anlayacağım bir yazı okudum..."
"At, sahibine göre kişner."
Bana göre bu atasözü çok gerçekçidir. Bunu kanıtı ise gördüklerim.
Ülkemizde; en küçük kuruluştan en büyüğüne kadar başındak kişi becerikliyse,
sosyal ise orada çok güzel şeyler oluyor. Baştaki kişi, kibirli, burnundan kıl aldırmayan,
sosyal yönü kıt birisi ise oradaki işler öylesine yürüyor. Bir orman mühendisi arkadaşımın; "Bir çocuğu eğitmezden önce; ilk başta nineleri, ardından anne ve babayı, sonra da öğretmeni eğiteceksin," görüşüne ben okul yöneticilerini de katıyorum.
Böyle bir eğitim sonrası özlemi duyulan sacayağı oluşurdu...
Okulunuzdan güzellikler sergilediğiniz bu yazınızın, okuyan öğretmen ve idarecilere katkı sağlaması umuduyla diyorum...
Başarılarınızın devamını diliyorum. Saygılarımla.
Mehtap ALTAN
Ayrıca Veysel bey bu çalışmamda imgelerimden izin alıp kelimeleri soydum tamamen olmasa da :)
Gülümsettiniz yine...
Saygımla elbette...
Veysel Başer
Harikasınız. Beni de hafiften güldürdünüz.
Anlatmakla iyi yaptığınız. Yineliyorum. Sizin bu yazınızı okuyanlar sizleri örnek almalı. Alırlar mı dersiniz? Önerenin yüzü bir kara. Uymayanlar Arap olsun...
Saygılarımla.
Mehtap ALTAN
Hafiften de olsa gülümsetmişim ödeştik o vakit...
Hatırlıyorum bir yazımda iyi bir ter dökmüştünüz ne anlatıyorsunuzzz diye :)
Sevgi ve saygılar efendim...
Öyle bir sac ayağı ki o; Biri olmasa denge bozulur. Çocuk ilk ailesinden gördüğü terbiyeyle büyür, sonra eğitimi okul ele alır. Aile ve okulun el birliği geleceğe umut olacak gençler yetiştirir.
Lakin ülkemizde 3 sınıf vardı. Zengin, orta halli ve fakir. Zengin paranın, markanın ve desinler derdinde, fakir, evine bir lokma ekmek derdinde başka bir şey düşünemez halde, orta halli hayat keşmekeşesi içinde elinden geldiğince bu 3 ayağı ayakta tutmaya çalışırlardı. Ne yazık ki şimdi orta hallide kalmadı.
Yinede umudumu kaybetmek istemiyorum.
Mehtap hanım yazınız bana bunları düşündürttü. Sevgi ve saygılarımla...
Ne zaman olacağını bilmem,ama, birgün okulsuz eğitime geçilebileceği inancındayım. Hangi ülkede, nerede, ne zaman bunu şimdiden görmem zor, ama, bunun ayak seslerini aldığımı söyleyebilirim...Bizim toplumumuzun şeklen eğitimde çok problemi yok, söylenenlere bakmayın, imkan olarakta öyle. Elbet bir fırsat eşitsizliği var, en ücrada çalışmış biri olarak bunları da gördüm ve yaşadım. Söylediklerim genel anlamdadır. Sıkıntımız şekilden çok mahiyetle ilgilidir. Bunun da kodları az çok veririlir,ama, içine girmekten herkes korkar. Yani okullarımızda hayata dair bişey öğretilmez, öğretmenlerde planlarını eksiksiz yaptıklarında kutsanırlar, neyi öğretmiş olduklarında değil. Mevhumların adını belletmeyi ve hafızlığı biz eğitim zannettik, atalarımızda yazık ki böyle yapardı...Kayseri deyince, Kayseri'yi tanıdığımızı, Erciyes deyince bir dağı tanıdığımızı zannederiz, oysa bir yükselti olduğunu bilmekten fazla işe yaramaz bu. Mevhumlara ad koyarak, eşyalara isim vermenin eğitim olmadığını halen anlamadık, onlar da, yani yönetenlerde anlamadılar. Onlar da işi kavramlarla götürüryorlar. Bir şeyi sırtlayıp ona bir ad koyup, sonra cazibesine kapılmamızı istiyorlar. En müşahhas örnek, Sayın Başbakan'ın teleffuz ettiği "Dindar Nesil", mevhumu muhalif bir adlandırma olduğunu hepimiz biliyoruz, ama, alayışı gözlerimize hoş geliyor. Mesela dürüst insan yetiştirmeliğiz diyen siyasetçimiz olmadı hiç. Zor çünki, hemen karşılığını görebileceğimiz bişey olduğundan onu anmak kimsenin işine gelmez. Bizi suda yüzdürecek, sarhoş edecek, ama hakikatte hiçbir şeyimizi değiştirmeyecek kavramlar hoşumuza gidiyor. Hepsi nasıl sorusunu soramadığımız şeylerdir bütün bunlar...
Kendi içimize eğilip bakmadıkça, kendimizi tanımamız nasıl mümkün değilse, Mevhumların, kapısını aralayıp, hayatımıza katmadıkça bir şey olmayacağını bilmemizi de, bilmeliyiz...
Eğitim; öğrenme, katılma, anlama ve içselleştirme-özümseme ve hayata katma işidir.
Öyle bir eğitim düşünün ki, daha kitap okuma alışkanlığı bile kazandırmıyor bize...Kalanı , çalıda çiçek...
Başarı,selam,saygı...
hyazici58 tarafından 2/20/2012 12:44:51 PM zamanında düzenlenmiştir.
Mehtap ALTAN
Kitap okuma alışkanlığını bence okul değil aile içindeki eğitim kazandırır...
Her aksaklığı okulların üzerine atmak bence sacayağındaki eksikliğin görünen bedeli...
Düşünceleriniz için teşekkürler...
Saygılar...
hyazici58
Mehtap ALTAN
Değerli düşüncelerinizi paylaştığınız için...
Merhaba.Gerçekten çok önemli bir konu, sizi tebrik ederim. Gelecek inşaa edilecekse ,eğitimcilerin ve ailenin rolü birinci derecede önemli diyorum. Velilerimizinde ebeveyn olarak sorumluluklarının tanımlanması ve eksiklerin giderilmesi adına katılımcı olmaları saç ayağını tamamlar ümit ederim.saygı ve selamlarımla
Mehtap ALTAN
eğitimdeki bütünlük adına çağrı payı olan her kese idi...
saygılar...