KAR YAĞMIŞ KAR......
KEMAH ‘TA KAR YAĞMIŞ KAR
Sabah uyandığımda kar yağıyordu lapa, lapa hemen kendimi dışarı attım. Hiç iz olmayan yoldan gittim geldim çocuk gibi Bir boy resmimi çıkardım iki karış kara bu yaban bayırına erkenden belki bu koca adam tırlattı diyecekler cam kenarındakiler ama desinler. Denmelere kalan özlemlerimi yaşamak istiyorum bu beyaz örtü üzerinde ta gitmek istiyorum şu Efteni Gölüne süzülen geç kalmış turnalar gibi yari diyarda yaşamak istiyorum çocukluğumda ki gibi…
Kış giysileri çoktan çıkmıştı zaten Nedim Çavuşun Tortum’dan hatıra getirdiği filik keçi yününden örme Erzurum papağı, Herdifli Gülüzar Kivram’ın ördüğü keçi kılı çoraplar, babaannemin göz nuru saç örgü desenli yün kazağım… İğdik düzünde hafif tozak , biraz ayaz hava ama kim dinler ..
Sivingin arasında hatıl başında sokulu kuşburnu çalısı süpürgesi kaptın mı evvela evlerin önü temizlenip , ardından eğer ayak yolu dışarıda ise orası , ahır merek yolu , süpürülecek , tavuklarla beraber kuşlar yemlensin diye kocaman bir açıklık yapılacak güney geçe sine evlerin.. Babaannemin ikazına gerek kalmadan bu alana en yakın ağacında dalları silkelenmesi lazım kuşlar rahat konsun diye. Kuşlarda sanki bilirdi her zamankinden daha fazla buğday veya mısır serpildiğini, bu alan açılmadan bir önsezi ile dallarına dizili verirlerdi ağacın…
Çul çaput bağladığımız ahirin pös tutmuş kapısını açarken keskin bir gübre kokusu ile yanan benzimiz içerisinde yatmaktan bir yanı uyuşmuş ağır yavrulu ineğimizin önüne esas övün öncesi gevişlik korunga, fiğ ve gazel karışımı ilk mönüyü sunardık erkenden. Sonra köşede yığıntı gübreyi içerisini ısıtsın diye beş çatallı yaba ile alt üst etme işlemi başlardı.
Alt mekânda işler bitmiştir şimdi talimat gerektirmez baba öğretisi sivinklerin ucunu süpürme faslına derhal geçilmeli. Yoksa kenarlarda güneşin erittiği damlalar ben beyaz çırpık üzerinde kahverengi çizgiler meydana getirirdi. Hem bazen kerpiçler su çeker bu yüzden mayıs ayında taş dibindeki çökekler gibi bir bakarsın heyelan etmiş bulunduğu yerden…İlkindi vaktine kadar kurun yolu da açılmalıydı hayvanlar için …
Bir fiil işleri tam tamamı yapmış olarak içeri girerken gözlerimdeki bir an önce dışarı çıkma arzusu içerisindeyken babaannemin terli sırtıma sokulan bir havlu ile bedenimi ön korumaya alan o yumuşacık elleri ile bir bardak papatya karışımı kuşburnu çayı ile sıcacık olurdu. Sofra kurulmuş saç selinti sobası üzerinde tazelenen tandır ekmeği ile ter telaş yarı doymuş karınla elimizdeki kısır keçi kavurması sıkmasına son dişi kapı önünde atıp kendimize mukayyet olma telkinleri ile kavuşurduk kızağımıza ..
Çocukluğumda kızak kaymak bir neşeydi dört gözle beklerdik karın yağmasını. Hatta kızak kayacağımız yerlerdeki taşları bile günler öncesi ayıklardık süratimizi kesmesin diye.. Çukur Beklim çocukları yokuş başında, Gögüsbağı çocukları mezbaha bayırında ara sıra Palazların Gazinin efeleği tutarsa eğer merdiven ile ilkindi donu olur olmaz günün finali için bütün karma kızakçılar ile ormanlık olan kengerliğin tepesinde, Katmer kaya dan Beyto Mehmet in yokuşunda, Çarşı mahallesi istasyon mevkiinde, Gedik çocukları Hacı İsmail pınarının bayırında ara sıra Mektepönü camisinin altında, Karsıbağ çocukları sinelerin tepesinden aşağı kayarlardı artık nerede dururlarsa, ta ki pantolon arkasında olan yaş bedenimizi üşütene kadar bir iddia bir sükse içinde kimin kızağı daha hızlı vay be uçuyor mübarek…
O günün modelleri büyük olan kızak için wolvo, biraz orta için vabis ,bazısı anadol isminde ama kızakların en iyisine niye mercedes ismi verirdik hala anlamış değilim.
Yandan firenliler , hortumlular, karyola sacından olan çeşitleri sürat ve kalitede ön plandaydı tabi..
O zamanlar analarımız üşümeyelim diye sıcak gavurga doldururlardı ceplerimize, armut gahı ,dutkurusu,off birde köme varsa babannemizin veya anneannemizin dolabında gişinin gıralı bizdik ,kim bulmuş kıttıyı (Leblebi) sadece , atmış dört’ ün oğlunun çebinde olurdu oda sadece yalakasına verirdi çoğu çocuklar imrenirdi ..
Ara sıra Kıttoroş Nuri nin üşümüş mandalinaları için kavga ettiğimizde olurdu hani.
Genelde ortak kayma yeri istasyon üstü idi. En klâslar orada birbiri ile yarışır Necati bey okulunun bir haftalık mevzu konuşması burada olgunlaşırdı. Teneffüs aralarında bile bu konu bir hafta sürerdi bir daha ki birinci değişinceye kadar. Bazen paten üzerine kayanlar çıkar ona özenip kafa kol kıranlar olurdu, çarpışma esnasında kanı durmayan yaralarımızı Özdemir amcanın o şefkatli sesi ve davranışı ile itinalı elleriyle sardırır sonunda da iğneci Habip’in teneke kutu içerisinde çıkardığı cam şişeli enjektörüne çektirip bir kez pıskırtıktan sonra korkudan gerilmiş üşümekten mos mor olmuş kalçamıza zerk ettiği tetanos iğnesini yerdik.
Belediye Zabtiyelerini unutmamak lazım Nihat Çavuş’ un gazabına uğrardı bazıları ama o çoğunda geri verirdi kızağımızı, , Şökkeli Şabana yakalanın hiç geri alma şansı yoktu, bundan başka bir istasyon görevlisi makascı Binali’ ye birde Rahmi Cavuş amcaya çok kızarlardık pist alanına külleri septikleri için , haklıydılar yol umum yeri ama çocuk aklı işte ..
Bedenler bitap düşüp söz dinlemememe silleleri aldıktan sonra esvap değişip çok değil beş dakikada uyuşup aç karnına sızardık.
Kar yağıyordu gurbetin tepesinde kar lapa, lapa ta ki bir türküye kadar …………
Bir çift Turna gördüm durur dallarda
Seversen Mevla’yı kalma yollarda
Sizi bekleyen var bizim ellerde
Bizim ellere doğru gidin turnalar
Faruk Küçüktaş
YORUMLAR
ne kadar beğeniyle okudum biilseniz..
anadolu insanı bir başka oluyor..
bizler çocukken çocukluğumuzu şimdikilerden bin kat daha güzel yaşadık..
şimdikier şanssız..
bana göre..
sizin memleket sevdanızdan daha ne güzel hikayeler çıkar dost kalemm
sevgilerimle..
KEMAH_LI
Güzel bir hikaye. Derinden incelendiğinde içindeki duyguyu farkedebileceğimiz bir çalışma. Fakat cümleleri gereğinden fazla uzatıyorsunuz gibi geldi bana. Bu yüzden anlam kayması ya da anlatım bozukluğu ortaya çıkıyor. Bir de ikilemeler arasında virgül olmaz.
Bunların dışında, sizi okumayı seviyorum değerli yazar.
Saygılar çokça.