- 618 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
NİHAL
-Size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum Tahsin bey amca. Bu iş benim için büyük şans oldu sayenizde. Sağ olun.
-Teşekküre hiç lüzum yok Nihal kızım. O işyeri de senden iyisini bulamazdı. Okulun en başarılı kızıydın. Aslına bakarsan, hepimiz senin yüksek tahsiline devam etmeni isterdik. Bu en çok senin hakkındı. Ama nedense, ısrarla reddediyorsun bunu. Neyse, bu yıl böyle geçsin bakalım. Daha sonra kararını değiştirirsin belki.
-Jülideler bu yaz gelecekler mi?
-İki yıl gelmeyecekler sanıyorum. Şükran teyzenle beraber, biz onları görmeye gideriz artık.
Bak Nihal kızım. Koca yalı boş duruyor neredeyse. Jülide Amerika’da. Adnan Ankara’da. Şükran teyzenle ben, işimiz gereği İstanbul dışında oluyoruz çoğunlukla. Akrabalar dersen, çoğu dünya telaşı içindeler, bizim gibi. Yalı bizim olduğu kadar, sizindir de. Fırsat buldukça kardeşlerini alır gelirsen, çok seviniriz. İbrahim efendi ve ailesi her zaman yalıdalar, biliyorsun. Hem sonra sen bize Jülide’nin emanetisin. Şimdi seni, onun yerine de seveceğiz.
-İlginize, içtenliğinize, güveninize ayrıca çok teşekkür ederim Tahsin bey amca. Yalının her köşesine saklanmış ne çok anılarımız var Jülide’yle…
-Tamam işte. Onları ikinizin yerine yad etmek de sana düşüyor o zaman.
Jülide oldukça erken oturdu nikah masasına, biliyorsun. Fakat doğru bir karar olduğuna inanıyorum. İnşallah yanılmıyorumdur. Dilerim sen de bir gün gönlünün sahibini bulursun. Daha sonra çocuklarınız koşturur durur yalıda cıvıl cıvıl.
-Tahsin bey amca, siz de bir akşam Şükran teyzemi alıp bize gelirseniz, ailece çok seviniriz.
Babam hem balık çeşitleri, hem onları pişirme konusunda işinin ehlidir. Annem de yöresel yemeklerin. Bahçede güzel bir ziyafeti reddetmezsiniz, öyle değil mi? Ben de sizlere zevkle hizmet etmekten mutluluk duyarım.
-Söyleyeceklerimi ağzımdan aldın Nihal kızım. Daha geçen akşam konuştuk Şükran teyzenle. Bir hafta sonu kalkıp gidelim de, Ekrem usta şöyle güzel bir balık ziyafeti çeksin bize, diyorduk. En kısa zamanda kapınıza dayanırız, sen merak etme.
Nihal, Jülide!nin babasının aracılığıyla Beşiktaş’ta iyi bir firmada işe başladı. O lanetli günü unutmuş görünüyordu, görünürde. Oysa dünya başına yıkılmıştı o gün. Çevresindekilerin kollarına yığılıp kalmıştı adeta. Jülide, herhangi bir tatsızlık yaşamamak için soyunma odasına gitmişti. Çünkü onun hayatında çok sevdiği ve sevildiğinden emin olduğu bir erkek vardı. Bir başkasıyla asla muhatap olmak istemiyordu. Bu nedenle, ne Adnan’ın, ne Kubilay’ın davranışlarına tanık olmamıştı. Nihal’in etrafındaki görgü tanıklarından öğrenmişti durumu ayak üstü. Yine birlikte döndüler Jülidelere. Annesi evdeydi. Yorgun oldukları bahanesiyle apar topar Jülide’nin odasına çıktılar. Nihal, yatağa zor attı kendisini. Bir süre kendine gelemedi. Gözlerini açtı. Yatakta doğruldu. Jülide’nin gözlerine baktı boş boş. Sessiz göz yaşları, sıcacık bir sel oldu aktı da aktı. Jülide, iki tafta kırlentin arasına sıkıştırdı başını. Kaldırdığında, kırlentler renk değiştirmişti göz yaşlarının bolluğundan.
İki can arkadaş, ne o gün, ne daha sonraki günlerde o felaket anını hiç dillendirmediler aralarında. Ve açamamak üzere yüreklerine gömdüler sessizce. Döktükleri gözyaşlarıyla da son yolculuğuna uğurladılar. Jülide bir süre sonra Ankara’ya gitti. Doğan’ın ailesi orada yaşıyordu. Nişan ve düğün hazırlıklarına başladılar. Doğan’ın ailesinin evi, Ankara’yı kuş bakışı seyreden Çankaya sırtlarında, oldukça görkemli bir köşktü. Töreni orada yapacaklardı. İki ailenin yakınları ve yakın aile dostları arasında sade bir tören planlamışlardı. Hazırlıklar sırasında Jülide’nin yüzü hiç gülmedi. Doğan’ın haklı merakından dolayı, durumu ona az buçuk çıtlattı. Kendi anne babasına ise hiç! Onlar kızlarının bu sıkıntısının, kardeş kadar sevdiği Nihal’ le yakın ilgisi olduğunu sezinlemişlerdi. Jülide, Nihal’ in törene gelmek istemeyeceğini düşünüyordu. Çünkü büyük ihtimalle, Adnan’ın da orada olacağını biliyordu. Bu durumda arkadaşına kırılıp gücenmesi beklenemezdi. Öte yandan Nihal, acıların en büyüğünü yaşamaktaydı. İçinde bulunduğu bu kötü günlerinde sevgili arkadaşı yanında değildi. Onun böyle önemli bir gününde, o da onun yanında olamayacaktı. Kalbinde açtığı yaranın, ömür boyu kapanmayacağını bildiği Kubilay’ı kaybetmişti. En önemli kaybının ise, her geçen gün yaşama gücünün tükendiğini hissetmesiydi. Büyük ideali olan yüksek tahsilini bile gözü görmüyordu. Gururu onarılmayacak kadar hasar görmüştü. Kaç kez canına kıymak istedi. Yıllarca kendisine kollarını sevgiyle açan boğazın mavi sularına, bu kez ebediyen gömülmek istiyordu.
(DEVAM EDECEK.3.B.)