- 1074 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
OKULDAKİ İLK GÜNLERİM
OKULDAKİ İLK GÜNLERİM
Annem elimden tuttu. Çarşıya gittik. Satıcıya:
_ Okula başlayacak amcası. Kızıma güzel bir önlük seçmek istiyorum.
_Tabii, buyurun. Değişik modellerimiz var ve en kaliteli önlükler bizde...
_Kızım, beğendin mi bunu?
Anlamıyordum ki modelden falan, cepli olması yeterdi bana. Cebime koyacak bir şeylerim olurdu mutlaka. Param, mendilim, bilyelerim... Zaten önlükler kapkaraydı. Şimdiki gibi renk renk, model model önlükler yoktu ki! Öğrencilik hayatım boyunca kapkara önlükler giyecektim çaresiz... Önlük siyah olurdu, başka renk olabileceğini düşünemezdik bile... Annem de bu siyah önlüklerden giymiş, albümdeki fotoğraflara bakarken görmüştüm. Hem yakası bizim yakalarımız gibi küçük de değilmiş. Çocukların mama önlüğü gibiymiş. Çok komik vallahi!
Önlüğümü, yakamı, çoraplarımı, kurdelelerimi o dükkândan aldık. Satıcı kurdele hediye etti iki tane. Teşekkür ederek ayrıldık. Hemen yanındaki ayakkabıcıya girdik. Siyah okul ayakkabılarımı da buradan aldık. Okula başlayacak çocukların fotoğraf çektirmeleri gerekiyormuş. Annemin eline sıkıca yapışmıştım, O, nereye gidiyorsa ben de oraya gidiyordum. En büyük korkum, kaybolmaktı. Kaybolunca başıma gelecekler defalarca anlatılmıştı. Beni alıp iğneli fıçıya atarlarmış, her yerim kanarmış. Bu korkuyla annemin eline daha da sıkı yapıştım. Fotoğraf çektirirken poz vermeyi bilmediğim için Küçük Emrah filmlerindeki acıların çocuğu gibi boynumu bükmüştüm. Fotoğraf hemen verilmezmiş. Henüz okula başlamadan neler neler öğrenmiştim bu birkaç gün içinde...
Babam üç gün sonra elinde fotoğraflarımla gelmişti. Çok mutlu olmuştum. Artık okula gidecektim. Öğretmenim ve arkadaşlarım olacaktı hem de çok arkadaş... Bir sürü...
Öğretmenimin kadın olmasını çok istiyordum. Kadın olursa annem gibi saçlarımı okşardı belki... Erkek öğretmenler döverlerdi. Öyle anlatmışlardı okula gidenler...Hatta bir arkadaşımın öğretmeni çok kötüymüş, çok dövermiş. Arkadaşım ise:
_Hayır, öğretmenim çok iyidir, dövmez. Bir kere vurdu korkutmak içindi sadece. O da çok yaramaz bir çocuktu. Attığı taş, bir arkadaşımın gözüne değmişti.
Arkadaşım, öğretmenini ne kadar savunursa savunsun ona inanmıyorduk. Onun öğretmeni erkekti, kötüydü, bu yüzden bütün erkek öğretmenler de kötüydü. Bu hepimizde oluşan ortak yargıydı. Ben dua edecektim. Allah, bana kadın öğretmen versin diye... Çocukluk işte, oysa erkek öğretmen baba, kadın öğretmen anne gibiymiş. Bunu bizlere zaman öğretti.
Çok dua ettim, dualarım kabul edilmiş ki öğretmenim kadındı. Annem yaşlarındaydı sanki, gerçi ben o zamanlar büyüklerin dünyasına çok yabancıydım. Yaştan baştan anlamazdım ki! Öğretmenim bekârmış. (Daha sonra 3. sınıfa geçtiğimde evlenmişti. ) İlk gün oyuncaklarımızı okula getirmemizi istedi. Benim bebeklerim çok fazlaydı ama en çok taşbebeğimi severdim. Okula onu götürdüm. Ne olacağını merak ediyordum, hep evcilik mi oynayacaktık yoksa ablam gibi ben de yazı yazabilecek miydim? Öğretmenim sordu:
- Kim şiir biliyor?
Ben okula başlamadan önce bazı şeyler söylüyordum ama şiir miydi, tekerleme miydi bilemiyordum. Yine de parmağımı kaldırdım.
- Ben biliyorum öğretmenim!
Sınıftan ses çıkmıyordu. Kimse şiir bilmiyormuş. Tek bilen bendim, azıcık gururlandım ama çok da heyecanlandım.
Öğretmenim, hizmetliden bir sandalye getirmesini rica etti. Beni kucaklayarak sandalyenin üzerine çıkarttı. Demek şiir yüksek yerde okunurmuş, diye düşündüm. Başımla nazikçe bir selâm verdim. Şiirimi okumaya başladım:
"Pırasa, pırasa,
Yaprağına kar yağsa,
Kızlar kocasız kalsa,
İhtiyara yalvarsa."
Öğretmenim şaşkındı. Güzel bir şiir beklerken ilginç bir tekerleme işitmesi kadıncağızı ne diyeceğini bilemez hale getirmişti. Bense takdir edilmeyi bekliyordum. Mürüvvet öğretmenimin yüzüne bakarak okuduğum şiiri beğenip beğenmediğini anlamaya çalışıyordum. Öğretmenim, çabucak kendini topladı. Şiiri bir daha okumamı istedi. Daha da coşkulu bir şekilde okudum. Bütün sınıf beni alkışlıyordu. Hizmetli beni sandalyeden indirdi, ben de gururla sırama geçip oturdum. Çok mutluydum. İlk defa bu kadar kalabalık bir topluluk tarafından alkışlanıyordum. İçim içime sığmıyordu. Bu başarımı annemle paylaşmalıydım.
Yolda yürümedim âdeta uçtum. Eve girer girmez müjdemi verdim anneciğime... Sınıfta şiir okuduğumu, alkışlandığımı söyledim. Annem de çok sevindi.
_ Kızım, hangi şiiri okudun?
_ Pırasa...
_ Yavrum, o şiir değil ki tekerleme...
_ Ama öğretmenim çok beğendi, beni alkışlattı.
_ Aferin kızım, bir daha sefere başka şiir oku olur mu?
_ Olur anneciğim...
Şimdi o günü hatırladıkça gülümserim. Öğretmenim bekârdı, yaşı da o zamana göre birazcık geçmişti. Sınıfta üstelik öğretmenime en son okunacak şiir " Pırasa" idi. Öğretmenimin o anki tutumu çok güzeldi. Beni incitmemişti. Yıllar sonra ben de öğretmen olduğumda hep ilkokul öğretmenimi örnek almaya devam ettim. O anki davranışı bütün hayatımı etkiledi, şiire ilgimi arttırdı. Mürüvvet öğretmenler çoğalarak ebediyen toplumumuzu aydınlatmaya devam edecekler. Gelecek, onların kutsal ellerinde şekillendi, şekilleniyor, şekillenmeye devam edecek. İlkokul öğretmenimin şahsında bütün öğretmenlerin ellerinden saygıyla öpüyorum.
HARİKA UFUK
ADANA
2010
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.