- 907 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Gündüznamelerim -2
Ey uzun soluklu, beyaz yeleli şehir, sesim titrek bu gün bu gün bambaşka güzelsin. Bembeyaz oluyorsun bembeyaz. Tertemiz gelinliğini giyiyorsun bu gün. Biraz durgun kaldırımların, ortalıkta görünmüyor kuşların. Bembeyaz tenin varmış senin Ankara’m ben seni kara hemde kas kara zannederdim. Bembeyaz kar nameleri duyulur bu gün semtlerinde... Akşam saatlerinde cebeci de bir tren haykırışları dağlarken yüreğimi, bir gidiş başlar gerçek sevgiliye doğru. Yağıyordu saçlarıma korka korka öleceğini bile bile düşüyordu karlar. Sevgili almış eline beyaz gelinliğini sonsuzluğa uğurluyordu kendini... Dudaklarından dökülen son cümleler kendine iyi bak olmuştu.
Oysa o narin bedeni toprak altında kalıp üşüyecekti. Aman Allah’ım nasıl bir sevgiydi bu? Bedeni buz gibi, sesi titrekti.Bak dışarı soğuk üşüme mantonu giy diyordu, son nefesinde beni düşünüyordu. Oysa kendisinin acınacak hali vardı. Ve yağan karı göstererek bak yavrum bu kar her tarafa aynı yağamaz sen üşürken burada denize girenler vardır. Senin sıcak bir manton var ama olmayanlarda vardır, hep bana deme başkalarıyla güzel dünya paylaşmayla güzel, paylaşmayla çoğalır her şey... Sen sen ol hep bana deme yavrum. Bu hayatın başka kahramanları da vardır. Sözlerinin ardı arkası kesilmiyordu. Bırak şimdi beni ben yaşımı yaşayıp dişimi dişemişim artık yavrum derken gözlerinin içinde bir gülümseme vardı. Evet Ankara’ya kar yağıyordu. Ben farklı bakıyordum kara sen farklı bakıyordun. Benim için kar yıllardır beni besleyen, büyüten annemin sözlerinin şahitliğini yaparken belki senin için bir sevgilinin kulağına söylediğin seni seviyorum cümlesiydi. Belki de buz tutan yollarda çektiğin rezilliklerin kepazeliklerin babasıydı, bir çocuğa yağan kar yeni yapacağını kardan adamın sevdasıydı. Sözleri yıllardır birikmişti sanki ağzında ne var ne yoksa döküyordu bir bir... Yılların sessizliğine inat bozmuştu suskunluğunu, yıllardır sahursuz tuttuğu bir oruç gibi. Bak yavrum elin ırzına namusa yan gözle bakma, kara saçlının da intizarını alma ne ekersen onu biçersin dünyadan. Sanma ki düşman ekip dost biçerim sanma. Sırlarını kimselere aşikar etme bak bu gün dost olanlar yarın düşman olabilir. Düşmanlarına da kötülük etme bir bakarsın bir gün dostun olabilir. Kuruyan dudaklarına bir yudum su değince biraz düzelir gibi oldu. Su gibi olun evladım su gibi hep aranılan olun ama muhtaçları düşünün. Bu fanilik tarlasında bu gün varsak yarın yokuz. İşte benden ibret al kuzucuğum geldim gidiyorum.
Göz bebeklerinden dökülen yaşlar dünyada yapamadıklarından ya da yapıp pişman olduğun olsa gerekti. Yatağından biraz doğruldu ve bak yavrum hep sen sen ol başkası olma dedi. Seni uyuturken ninniler söylemedim ben uyanasın diye öğütler verdim. Şimdi bu son öğütlerim yavrum. Hep sen ol özentiliğe gitme yavrum bak sana bir de kısa bir örnek vereyim. Dudaklarından çıkacak kelimeler beni duygulandırırken belki de onunla olduğum son gün olacaktı. Son demler, belki de son saliselerdi bu konuşulanlar... Dedim ya karın herkes için anısı farklı. Yekindi yutkundu oğlum bir papağan varmış, bu papağan bütün dilleri bilirmiş. Bildiği bilgileri yavrusuna da öğretmek istemiş, o da bilsin benim gibi cahil olmasın demiş kendince ana yüreğidir, kendi yemez yedirir,giymez giydirir ya? Bak yavrum ben dolu lisan biliyorum bak bu ses ördek sesi demiş papağan ördek gibi ötmüş,. Bak yavrum demiş bu insan sesi bu seferde insan gibi konuşmuş, ve bütün hünerini yavrusuna göstermiş. Yavrusu ana güzel hoş ama kendi sesinle öt ben kendi lisanımı da öğrenmek istiyorum diyence, ana papağan bir türlü kendi sesini çıkaramamış. İşte yavrum kendi benliğini unutma, sen sen ol kimseyi hor görme, mecliste toplantıda kusurlu da olsa biri hatasını ulu orta da söyleme. Kaş yapayım derken göz çıkarma. Bu öğütleri verirken çaresizliği de yüzünden okunuyordu. Belki de benim artık anlayacak yaşa geldiğimi biliyordu. Gözü bazen benden kaçıp pencereden dışarı çıkıyordu.Keşke bende kar taneleri gibi olsam sonunu düşünmeden insanların kirlettiği şu dünya gelip bir kartopu bir kardan adam olsam diye fısıldıyordu.
Ey tertemiz üzerimize yağan kar! yağma bedenime bana ne kastın var.Çaresiz haykırışlarımı duymuyor musun? Bu dünya kirlendi seni kirletirler, sen kal paklığınla saflığınla... Dudaklarım annemin bildiği Akdeniz türkülerine götürdü beni. Bedenim soğuk olsa da içimde Akdeniz sıcaklığı vardı. Anneme eşlik ettim bende:
Bahçelerde portakal,
Portakalı gün yakar,
Kele de bacım Perihan,
Sana da kim bakar...
Yıllar değişse bile içimdeki çocukluğum değişmedi, içimde hala karı özleyen dertlerimin yangını ancak kar ile söner diyen bir ben daha var. Annemin o yanık sesi doldurur yüreğimi... Onun nasihatlarıyla türküleriyle büyüdüm ben. İçime ne kadar zaman karı yağsa da annemin sözleri kulaklarımda. hatalarımda sanki karşımda dururdu.İçimdeki portakal iklimi annemin sayesindedir, hep sıcak bakar hep sıcaklığa hasrettir. İnsanın dışarısına ne kadar kar yağsa da içi hep güneşli olmalı. Seni çok özledim anne hadi bir türkü daha söyle şenlensin içim... Yıllar sonra...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.